YENİ BİR HAYATIN EŞİĞİNDE
Sonuçta hepimiz anladık ki sahip olduğumuz en değerli şey kendimiziz. En sevdiklerimiz bile kendimizle olan ilişkimiz, kendimizden nasıl bir insan oluşturduğumuza bağlı olarak bizim yakınımızda ya da uzağımızdalar. Koruyucu maskeleri takarken yıllardır yüzümüz haline gelen diğer maskeleri çıkarmamız gerekiyor. Son sürat giden ve yakında bir yere çarpacak olan arabadan can havliyle dışarıya atlayabildik. Şimdi içimize doğru bakmanın, bütün etiketlerden, statülerden azade olarak kendimizi yeniden tanımlamanın zamanı.
Bu bizim suçumuz değil. Kendimiz olmamıza izin verilmemiş hiçbir zaman. Hayat bir tiyatro sahnesi olmuş hep ve bize biçilen rolleri oynamamız istenmiş. Şu an eve kapanmak zorunda olduğumuz için kısıtlanmış hissediyoruz ya, aslında hep bir yerlere kapatılmadık mı? Önceleri de “dışarısı” dediğimiz o yalan tiyatrosuna kilitlenmiştik zaten. Türlü sahtelikler içinde yer almamız beklenmişti. Sorgulamadan, başımız belaya girmesin diye itaat ederek bize verilen rolleri oynadık hep. Bu yarış alanında, bu kör döğüşte ayakta kalmaya bir biçimde fiziksel, ruhsal ve sosyal varlıklarımızı korumaya çalıştık.
Bize normal diye sunulanın dışına adım attığımız anda damgalandık, hor görüldük, garipsendik. Kırık kalplerimiz dışardan anlaşılmadı hiç. Kırılan bacağımız olsa görürler ve sempati duyarlardı belki. Ta içimizdeydi o kırılma. Belki çocukluktan beri taşıyorduk onu. Çok fena örselenmiştik bir yerlerde ve geriye kalan hayatımız bunu onarmaya çalışma hikayesiydi aslında.
Bu kasvetli sessizlikte bunca yıldır yaşadıklarımız gözümüzün önünden geçiyor. Pişmanlıklarımız, suçluluk duygularımız, utançlarımız boğucu bir hüzünle sarmalıyor bizi. Oysa bunların hepsi insan olmaya dair. Geriye doğru bakarken kafamız karışıyor. Gerideki hikâyeyi farklı detayları seçerek yeni baştan yazmak mümkün çünkü. Hepimiz geçmişteki hayatımızın birer film yönetmeni gibiyiz bir anlamda. İstediğimiz gibi montaj yapabilir, istediğimiz müziği ekleyerek duyguyu farklılaştırabiliriz.
Şimdi nereye gideceğiz? Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak klişesi zaten her zaman için geçerli değil miydi? Hayat hep farklı kısıtlamalar ve olanaklarla çıkmadı mı zaten karşımıza?
Her birimizin farklı birer hikayesi var kuşkusuz. Başkalarının pek çok detayını bilmediği, hiçbir zaman bilemeyeceği, bilse de tam olarak anlayamayacağı birer hikâye. İçten içe isyan ettiğimiz pek çok talihsizlikle dolu hayatlarımız.
Bu olağanüstü durumdan çıkınca bir anlamda yeniden başlayacağız bize reva görülen hayatlara. Eskiden keyif aldığımız pek çok şeyi kaybetmenin hüznü çökecek belki üstümüze. Böyle bir durumda fark edeceğiz işte “kendimiz” denen şeyin ne kadar temel ve ne kadar değerli olduğunu. Bizi yönlendiren sevgi ve nefretin, başkalarıyla ve dünyayla ilişki kurma biçimimizin hayat hikayemizi nasıl etkilediğini.
Dışardan gözlenen o mutlu mesut hayatlar var ya, onların içine doğru girseniz nelerle karşılaşırsınız kim bilir? Hayat sayısız kez göstermedi mi bunu bize, mutlu görüntülerin ardında gizli trajedileri pek çok kez görmedik mi? Her şeyin yolunda gittiği görüntüsü veren bir ilişkinin bitmesi bizi şok etmedi mi? Camdan saraylarımız bir anda tuzla buz olmadı mı?
Çok olumlu, imrenilesi örnekler de var tabii. Onlara doğru bakarsak göreceğimiz en önemli özellik “sahicilik”. Kendinin ne olduğunu, kim olduğunu bilmek, zaaflarını kabul edip onlarla yüzleşmek, davranışlarını sorgulayıp gözden geçirmek, beklenmedik faktörlerin yarattığı etkileri iyi hesaplamak, gerçek diye sunulana teslim olmamak ve şu an aklıma gelmeyen sizin ekleyebileceğiniz pek çok özellik sayabiliriz.
Fiziksel ve ruhsal anlamda ne kadar kırılgan olduğumuzu bir kez daha fark ettik ama içimizde gizli olan bunlarla mücadele etme gücünü de gördük aynı zamanda. Uykusuzluk gün boyu düşünmekten kaçınılan şeylerin gece saldırıya geçmesiyle yaşanırmış çoğu zaman. İşte biz bu saldırıyı engellemek, uykusuzluktan kaçmak için kendimizi farklı yöntemlerle uyuşturup bir kış uykusuna dalmışız belki de. Şimdi uyanma ve saldırıyı kabullenip onunla baş edip onu alt etme zamanı.
Hayat ne getirirse getirsin bütün talihsizlik ve zorlukları yenecek gücü taşıyan birer insan yaratmalıyız kendimizden. Eşikteki yeni hayata adım atarken yeniden tanımlamalıyız kim olduğumuzu. Bana kalırsa yok bu derdin başka bir çaresi.