1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Yeni Bir Muhalefet İnşası Üzerine: Meclisteki Muhalefet ve Sol Popülizm
Yeni Bir Muhalefet İnşası Üzerine:  Meclisteki Muhalefet ve Sol Popülizm

Yeni Bir Muhalefet İnşası Üzerine: Meclisteki Muhalefet ve Sol Popülizm

Mücadelenin tarafı olan toplumun öncü kesimleri kendini gösterirken, bu kesimleri kolektif bir politik özne inşa etmek için radikal demokratik bir politikanın kurucu unsurları olan halk egemenliği ve eşitlik idealleri etrafında birleştirmek gerekir.

A+A-

 

Serkan Tansel
[email protected]

 

"İnsanlar talihin ilerlemesine yardım edebilir fakat ona karşı koyamaz (...) Talihin çizgilerinin dokuyabilir fakat koparıp atamaz. Aslına bakılırsa insanlar asla pes etmemelidirler; talihin amacını bilmediklerinden ve talih kestirilemez, dolambaçlı bir şekilde ilerlediği için daima ümit etmek durumundadırlar. Ümit ettikleri için de, kendilerini nasıl bir talihin ve ne tür bir eziyetin içinde bulurlarsa bulsunlar pes etmezler."

Niccolò di Bernardo dei Machiavelli / Discourses on Livy

 

 

Post- Pandemi Dönemi

Dünyayı saran ve etkisi altına alan pandemi boyunca Slavoj Žižek ve Giorgio Agamben gibi günümüzün düşünürleri, pandeminin dünya ve insanlık için ne getireceğine dair olumlu veya olumsuz tahayyüller ortaya koymaya çalıştılar. Kimine göre pandeminin hafiflediği, kimine göre sona erdiği bu “post-pandemi” döneminde kimin öngörülerinin doğru çıktığını bir yana bırakacak olursak, dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durumu olumlu olarak nitelemek doğru olmaz. Geniş bir perspektiften bakacak olursak ekonomik göstergeler açısından yoksullaşmanın ve ekonomik eşitsizliklerin daha da artığını gözlemlerken, siyasi açıdan ise pandeminin yarattığı Agamben’in kullandığı “İstisna Hali” (1) adlı eserinde açıkladığı gibi istisna halinin olağan bir hal aldığı, devletlerin güvenlikçi politikalarının artığı, demokratik hakların ve bireysel özgürlüklerin kısıtlandığı, otoriterleşen bir dünyada yaşıyoruz. Bütün bu olumsuzluklara karşın, pandemi döneminde zaruretten deneyimlediğimiz dayanışma ve birliktelik olguları ile bir karşı duruşun örgütlendiğini de dile getirmek gerekir.

Küresel dünyada hal böyleyken, Kıbrıs’ın kuzeyinde de yukarıda bahsedilen benzer siyasi ve ekonomik olumsuzlukların farklı yoğunlukta yaşandığı görülmektedir. Kuzey Kıbrıs’taki kendine münhasır, de-facto siyasi yapının uluslararası dünyadan kopuk olması ve Türkiye ile olan vesayet ilişkisi, küresel dünyada vuku bulan olumsuz ekonomik ve siyasi gelişmelerin çarpan etkisi ile yansımasına yol açmaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyindeki vesayet altındaki müesses nizam (yerleşik siyasi düzen ve onu kontrol eden elitler), otoriter bir şekilde toplumu daha kolay şekillendirmek için anti demokratik yasaların ve uygulamaların hayata geçmesine öncelik vermekte, buna karşın gün geçtikçe yoksullaşan ve üretimden koparılan toplumun önemli kesimlerinden çeşitli eylemlerle karşı duruş ve direniş görmektedir. Gerek meclis içindeki gerekse meclis dışındaki muhalif siyasi örgütlerin de hükumete karşı eylemlilik içerisinde olduğunu belirtmek gerekir.

Dolayısıyla sendikalar, esnaf örgütleri, meslek kuruluşları gibi toplumun birçok ve önemli kesiminde müesses nizama karşı en hafif deyimle bir “hoşnutsuzluk” içinde olduğu popülist momentin varlığı aşikardır. Politik kuramcı Chantal Mouffe’un hakkını vererek kullandığı “popülist moment”, farklı toplumsal kesimlerin ve duyarlılıkların müesses nizama karşı oluşturduğu bir dizi heterojen talebin ifadesidir. Bu yazı kapsamında, Kıbrıs’ın kuzeyindeki malum müesses nizama karşı yeni bir ilerici sol muhalefet inşa etmek olasılığı ve meclis içindeki muhalefetin bu olasılığa ne kadar yakın/uzak olduğu üzerinde duruldu.  Bir o kadar önem taşıyan Meclis dışındaki muhalefetin, bu süreç içerisindeki durumu ise ayrı bir değerlendirmeyi ve başka bir yazının konusu olmayı hakkediyor.

 

Meclisteki Muhalefet:

“Meclis Daha Çok Sokakta, Sokak Daha Çok Mecliste”

Göreceli uzun bir süredir Kuzey Kıbrıs’ta farklı sol kulvarlardaki siyasi çevrelerde seçimlerin ve buna bağlı olarak meclisin boykot edilmesi tartışılır olmuştur. 2021 Aralık seçimleri ile birlikte oluşan UBP-DP-YDP (Ulusal Birlik Partisi – Demokrat Parti – Yeni Doğuş Partisi) hükumetlerine karşı hem ana muhalefet hem de meclisteki tek sol parti olarak konumlanan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), bu dönemde de mecliste siyaset yapma kararı verirken, geçmiş dönemlerden farklı olarak mecliste siyaset yapmak ile sokakta siyaset yapma olgularını birleştiren nispeten yeni bir siyasi yaklaşım benimsedi. CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman ve partinin yönetim kadrosu bu yaklaşımı “ (…) Bundan sonra Meclis daha çok sokakta, sokak daha çok Meclis’te olacak” ifadelerini kullanarak özetledi.

Bu sloganla birlikte CTP’nin gerçekleştirdiği eylem ve çalışmalara bakmakta fayda vardır. Bu süreçte CTP’nin gerçekleştirdiği en çarpıcı eylemin CTP’li milletvekillerin Ercan kavşağından meclis önüne kadar yaptığı yürüyüşün olduğu söylenebilir. Bu eylemin amacı hem meşru olarak görmedikleri UBP-DP-YDP hükumetine ret oyu vereceklerini; hem de ekonomik sıkıntılar ve işsizlik yüzünden memleketten göç etmek zorunda kalacak yurttaşların olacağını sokakta yani toplumun önünde ifade etmekti. Yine tepeden inme bir yasa tasarısı olan, belediyelerin birleşmesi ve belediyeler yasasının değiştirilmesini amaçlayan tasarıya karşı hem meclis içinde hem de meclis dışında belediye çalışanlarının yaptıkları eyleme destek göstererek karşı bir duruş sergilediler. Son olarak hükumet partilerinin milletvekilleri tarafından meclise getirilen, özgürlüklerin kısıtlanmasını sağlayacak olan, üç anti-demokratik  yasa tasarısının ivedilik istemi ile görüşülmesi CTP milletvekilleri tarafından hararetli tartışmalar sonunda engellendi.

Yukarıda örnekleri verilen CTP’li milletvekillerin Meclis ve sokaktaki eylemleri, Meclisin siyaset ve/veya muhalefet yapmak için tek ve mutlak olmadığını, fakat sokak gibi bir siyaset yapma alanı olarak değerlendirildiğini gösteriyor. Mecliste hükumet tarafından verilen anti-demokratik ve dar gelirli vatandaşı olumsuz etkileyecek yasa tasarıları üzerindeki tartışmaların, çeşitli iletişim ve sosyal medya kanalları tarafından halka aktarılması ve zaman zaman sokakta görmeye alıştığımız direniş ve eylem metotlarının Mecliste uygulanması, “sokak daha çok Mecliste” ifadesinin fiili karşılığı olmuştur. Dolayısıyla sokağın yani toplumun Mecliste olan biten ile ilgili bilgilendirilmesi, Meclis ortamında toplumun çeşitli kesimlerinin aleyhine yapılan konuşmaların ve verilen yasa tasarılarının gün yüzüne çıkması, bu kesimlerin haklarını korumak için daha duyarlı davranmalarına yol açacaktır. Yine “Meclis daha çok sokakta” sözünün karşılığı olarak Meclisteki milletvekillerin, toplumun çeşitli kesimleri tarafından yapılan eylemlere bilfiil destek vermesi benzer şekilde fayda sağlayacaktır.  Böylece müesses nizama karşı popülist moment harekete geçebilecektir.

Sol Popülizm Bir Cevap Olabilir mi?

Özellikle 2008 yılındaki küresel ekonomik kriz sonrası neoliberalizmin çelişkilerinin ortaya çıkması ile birlikte sağ ve sol hareketler, yerleşik düzen karşıtı duruş sergilemeye başladılar. Popülist moment olarak tanımlanan bu hareketlerin meydan getirdiği siyasi boşluk sağ popülist siyasi yapılar tarafından doldurulmaya çalışıldı. Özellikle batı demokrasilerindeki Sol siyasi partiler ise, Britanya Başbakanı Margaret Thatcher’ın neoliberal küreselleşmeyi tarif ettiği “Başka alternatif yok  (There is no alternative – TINA)” sözünü onaylarcasına merkeze yaklaşma çabasındaydı. Hasımcı (adversial) politik model yerine post politik durum içerisinde merkezde konsensüs arayan sosyalist ve sosyal demokrat partiler, popülist momentin müesses nizama karşı meydan okuyuşunu göremediler ve bir anlamada meydanı yabancı düşmanı, sağ popülist partilere bıraktılar.

Yakın tarihe ait siyasi gelişmelerden sonra günümüze baktığımızda, sağ popülist siyasetin etkisinin nispeten azaldığını, fakat sona ermediğini söylemek gerekir. Hatta bir süredir uzlaşı içinde olan kapitalist ekonomi modeli ile siyasal liberalizmin bağlarının zayıfladığını, böylece otoriter rejimlerin ortaya çıkmaya başladığını belirtmek gerekir. Post pandemi dönemini yaşadığımız bu günlerde, otoriterleşmeyle birlikte demokratik hakların budanması ve küresel ekonomik krizle yoksullaşmanın artması, farklı tahakküm şekillerinin vuku bulmasına yol açar.

Chantal Mouffe “Sol Popülizm” (2) adlı eserinde tahakkümün farklı şekillerine karşı gelişen mücadelelerin “çokluğunu” siyasi stratejinin odağına koyar. Herhangi birine “baştan” (a prior), öncelik veya merkezilik atfetmeden, işçi sınıfının talepleri ile yeni hareketlerin taleplerini eşdeğerlik zinciri içerisinde birbirlerine eklemlenerek ilerici bir sol politika oluşur. Toplumsal cinsiyet, ırkçılık karşıtlığı, çevre, göçmen ve kent politikaları gibi yeni toplumsal hareketlere ait olan politikalar ile birlikte sınıf mücadelesinin, iş güvencesi ve sürekliliği olmayan çalışan kesimi ifade eden prekarya olgusu ile yeniden tanımlanarak sol popülizm denklemine yerleştirilmesi zaruridir.

Popülizm oligarşi ile halk arasına siyasi bir çizgi çizmekle birlikte, popülist boyut sol siyaset üretmek için yeterli olmadığı gibi, kusurludur da aynı zamanda.  Örneklerine Avrupa’da çokça rastladığımız şekilde, sağ popülist bir parti sırf toplumun bir kesimi istediği için göçmen karşıtlığı yapabilmektedir. Oysa ki sol tahayyül için göçmen karşıtlığı kabul edilebilir bir siyaset değildir. Dolayısıyla yukarıda örneklenen popülist momente ait hareketlerin, enternasyonalist, özgürlükçü ve eşitlikçi gibi sol değerler etrafında yorumlanması ve sol popülist politikanın oluşturulması elzemdir.

Kıbrıs’ın kuzeyinde Türkiye’nin vesayeti altında anti demokratik ve tepeden inme yasa ve uygulamaları yerine getirmeye çalışan, toplumun neredeyse her kesiminin ekonomik çöküşünü görmezden gelen bir hükümetin varlığı aşikardır. Kıbrıs Türk Toplumu hem devlet organının otoriterleşmesi hem de ekonomik yönden yoksullaşma tehlikeleri karşı karşıyadır. Aynı zamanda varlığını sürdürme mücadelesi içerisindedir. Mücadelenin tarafı olan toplumun öncü kesimleri kendini gösterirken, bu kesimleri kolektif bir politik özne inşa etmek için radikal demokratik bir politikanın kurucu unsurları olan halk egemenliği ve eşitlik idealleri etrafında birleştirmek gerekir.

 


Kaynakça:

  1. Agamben, Giorgio. (2018). “İstisna Hali”. (Çev. Kemal Atakay). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  2. Mouffe, Chantal. (2019). “Sol Popülizm”. (Çev. Aybars Yanık). İstanbul: İletişim Yayınları.

 

 

 

Bu haber toplam 4367 defa okunmuştur
Gaile 493. Sayısı

Gaile 493. Sayısı