Yeni Bir Yaklaşım
1951’de, İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden altı yıl sonra, yenilgiye uğrayan Almanya Doğu ve Batı olarak bölünmüş, başkenti Berlin müttefiklerin yönetimi/işgali altında dört parçaya ayrılmış bir durumdaydı.
O dönemde Fransa Dışişleri Bakanı olan Robert Schuman’ın kendisine önermesi üzerine Batı Almanya Şansölyesi Konrad Adenauer’in Fransa’yla kömür ve çelik anlaşmasını imzalama cesaretini göstermesi inanılamaz gibiydi.
Fransa savaştan galip çıkan ülkelerden biriydi ve Almanya’nın ezelden beri düşmanıydı. Anlaşmanın hedefi Fransa ve Almanya’nın ürettikleri kömür ve çeliğin ortak bir yüksek makam tarafından birlikte idaresiydi.
Bu projeyi başlatan Schuman böylece “üretimde yaratılacak dayanışmayla Fransa ve Almanya arasında herhangi bir savaşın sadece akıl almaz değil, aynı zamanda maddi olarak imkânsız kılınacağının ortaya koyulacağına” inanıyordu. (O zamanki savaşların temelinde kömür ve çelik vardı.)
Savaştan yenik çıkan Almanya’nın Fransa’yla barışma ve işbirliği yönünde bu ilk adımı atması için Konrad Adenauer’in büyük cesaret ve bilgelik göstermesi gerekiyordu ve o ülkesinin zenginliğini düşmana sattığını iddia eden yurttaşlarının ağır eleştirileriyle karşı karşıya kaldı.
Ancak Adenauer eski düşmanlarıyla ilişkilerini normalleştirmesinin uzun vadede Almanya’nın çıkarına olacağına inanıyordu ve bu önemli adımı attı.
Hepimizin bildiği gibi bu anlaşma bugünkü Avrupa Birliği’nin kuruluşu ve bir zamanlar çok çalkantılı Avrupa’da uzun bir barış dönemi için başlangıcı teşkil etti.
Türkiye’yi düşman ülke olarak görme yerine, işbirliği içerisinde olduğumuz müttefik bir ülke olarak görseydik nasıl olurdu hiç düşündünüz mü?
Taktik değiştirsek ve Türkiye karşısında kendimizi güvence altına almaya çabalama yerine Konrad Adenauer’in attığı adıma benzer bir adım atıp, doğal gaz konusunda, o kömür ve çelik anlaşmasına benzer bir anlaşma aracılığıyla ve aynı zamanda bütün bu düzenlemenin/anlaşmanın parçası olarak elbette kendi çıkarlarımızı da güvence altına alarak, Türkiye’ye birlikte yönetim ve işbirliğini önersek durum nasıl olurdu?
Türkiye bölgemizdeki büyük güçtür ve kendi tarihi ve jeopolitik nedenlerinden dolayı her zaman Kıbrıs üzerinde ilişkileri ve hedefleri olacaktır. Türkiye’nin Kıbrıslıtürkler ya da genelde Kıbrıs üzerindeki etkisinin önüne geçebileceğimize inanmamız gerçekçi değildir.
Ne de Türkiye’yle enerji konuları hakkında işbirliği yapmaksızın enerji rezervlerimizi değerlendirebileceğimize ya da çözüm yönünde ilerleyebileceğimize inanmamız gerçekçidir.
Çünkü acı gerçek Türkiye’nin çözüme ihtiyacı olmadığı ve bu yönde bir baskıyla karşı karşıya olmadığıdır. Artık ne Türkiye AB’ye girişle ilgilenmekte, ne de Avrupa ülkelerinin çoğu onu AB’de görmeyi istemektedirler.
Kıbrıs sorunu Türkiye’nin ne AB’yle, ne de başka ülkelerle ilişkilerinde önemli bir engeli teşkil etmektedir. İttifaklar kurmak iyidir, ama hiçbir ülkenin Kıbrıs ve Türkiye arasında tercih yapması gerekirse, kendi çıkarlarını korumak için Kıbrıs’ı tercih etmeyeceğini biliyoruz.
Önerdiğim bu yaklaşımın bugünkü yaklaşımdan tamamen farklı olduğunu biliyorum ve politikacılar için, ama aynı zamanda sıradan yurttaşlar için de bunu kabul etmelerinin ne kadar zor olduğunu anlıyorum. Ancak bunu düşünceleri besleyecek ve üzerinde daha fazla çalışılacak bir öneri olarak sunuyorum.
En azından yarım asırdır ‘damage control’ yaptığımızı, Türkiye’nin yayılmacı hedeflerini sınırlamaya çabaladığımızı ve başarılı olamadığımızı kabul etmeliyiz.
Biz, Kıbrıslırumlar 1974’te yenildik. Almanya’nın durumunda olduğu gibi, yenilgimizin bedeli çok ağır oldu: Yurdumuzun bölünmesi ve işgal. Ancak Almanya’nın aksine biz kendimizi kurban olarak görmekte ısrar ediyoruz ve içinde bulunduğumuz durumla ilgili bizim de sorumluluk payımız olduğunu kabul etmeyi reddediyoruz.
Ve ister çözümle, ister çözüm olmaksızın yanı başımızda Türkiye’yle yaşamak zorunda olacağımızın bilincine varmayı daha da inatla reddediyoruz. Ancak eğer bakış açımızı değiştirirsek bugün bize lanet gibi görünen şey avantaja dönüşebilir.
Yeniden birleşmiş Avrupalı bir Kıbrıs’la ve Yunanistan’la işbirliği içerisinde olmasının gerçekten kendisinin de çıkarına olacağı bölgemizin en güçlü ülkesiyle işbirliğinin bütün Kıbrıs’a ne kadar yarar sağlayabileceğini düşünün.
Son tahlilde güçlü ittifakları yaratan, acı tecrübemizden de bildiğimiz üzere, her boy ölçüşmede daha güçlü olan tarafından keyfince kullanılan uluslararası hukuk ya da ortak ilkeler değil, ortak çıkarlardır.