YENİ BİR YOL
Birden biri çıkar karşına ve çoktan unuttuğun, unutmak istediğin bir zamanı ve mekânı hatırlatır sana. Unutmak istemişsindir çünkü acı vermektedir hatırası. Unutmak istemişsindir çünkü hayat sürmektedir ve güzel anlar vaat etmektedir. Son yıllarda fena halde belleğe takmış olmamın bir nedeni de mekanların hatıralarla yaralı olduğu bu adada yaşamam. Geçmiş savaşın ve talanın izleri silinmek istenmedi yıllar boyunca. Ötekinin zalimliği ve bizim masumiyetimize dair kurduğumuz anlatılara yardımcı olması beklendi bu görüntülerin. Bugün artık bu ucuz milliyetçi retorik pek de itibar görmüyor. Kurban psikolojisi ile yaşamak mutsuz bir hayatı tercih etmek demek çünkü. Geçmişte yaşananlardan ötürü yasını tamamlamamış olanlara, bunları unut biz hayatımıza bakalım diyemezsin. Yakınlarını yitirenlerin kendi mezarlarına kadar taşıdıkları bir yas çünkü bu. İnsan yasını yaşar elbet ama neşe ve keyif de vardır hayatta… Güçlü bir yas içinde olanlar aslında insanı ve hayatı en çok seven, hayatın ne denli değerli olduğunu bilenlerdir. Yaşamayı bu kadar çok sevmesek hayatları ellerinden alınanlar için bu kadar üzülmezdik. Yas ve mutluluk yan yana durabilir hayatta. Yitirdiklerimizi bizi gülümseten anlarıyla da hatırlayabilir onlarla geçen zamanı bize verilmiş birer armağan sayabiliriz.
Çocukluğum bize sürekli hatırlatılan vahşet ve kıyıma, zorla bıraktırıldığımız evlerimize dair görüntülerle doluydu. Yanı başımızda yaşamakta olan zalim ötekilere karşı her türlü empatinin yasaklandığı zamanlardı bunlar. Bizi ayıran o sınırın ardında neler olup bittiğine dair düşmanlık dolu haberler alırdık. Bir yandan da onlarla yeniden bir arada yaşayacağımızı ima eden görüşmeler sürerdi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu gibi bir durumdu gerçi de bunun iki niyetsiz tarafın dış baskılarla sürdürdüğü bir oyun olduğunu hissederdik. Aslında çıkmak istedikleri bir boks maçıydı. Birbirlerini sözlerle nakavt etme çabası.
Bu politik anomali içinde yaşanamazdı kuşkusuz. Bir yandan yeni kuşaklara düşmanlık aşılandı bir yandan da sürdü görüşmeler. Aktörler yanlıştı, metodoloji yanlıştı. Nereye varılabilirdi ki?
Geçmiş zaman kipinde anlatıyorum bunları çünkü artık aynı şekilde devam etmesi mümkün değil. Devam etse de kimse kanmayacak. Yepyeni bir metodoloji ortaya çıkmadıkça herkes gülüp geçecek ya da arkasını dönecek.
Hayat boşluk tanımıyor ve görüşme masasının mumu yatsıya kadar yanıyor. Her gün dengeler değişiyor. Ada yirmi, otuz yıl önceki ada değil, insan artık başka bir insan, dünya dersen başka bir dünya, dil başka bir dil.
Şu anda adanın iki tarafında ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik düzeylerde neler olup bittiğinin iyi bir analizi üzerine kurulabilir ancak geleceğe dair bir ortaklık tasarımı. Hiçbir şey sabit değil ve değişim hiçbir zaman bu kadar hızlı olmamıştı.
Bazı ezberlerle hareket edip duruyoruz oysa hayat başka yönlere dümen kırmış bile.
Adanın diğer yarısıyla hiçbir duygusal bağı kalmayan bir yeni kuşakla karşı karşıyayız. Ülkemiz kelimesi onlara yalnızca adanın yarısını anlatıyor. Ülkenizde hangi şehirler var diye sorsanız yalnızca kuzeydekileri ya da güneydekileri söyleyecekler. Doğal olarak, sadece içinde yaşadıkları kamusal alanın sorunları ile ilgililer. Kıbrıs sorunu pek de anlamadıkları, yaşlılara özgü bir takıntı. Geçmişi berbat etmiş bu yaşlı kuşak kollarını geleceğe de uzatmaya çalışıyor.
Bütün bu yeni dinamikler analiz edilmeden bir yol haritasına sahip olmak imkânsız gibi görünüyor. Bir yanda çıldırmış bir dünya, karanlık bir Türkiye, iflas etmiş politik sistemler…
Mutlaka bir çıkış var ama ezberimizdeki yol değil bizi oraya götürecek olan.
İnsanların somut gereksinmelerine yanıt vermeyen bir çözümün hiçbir anlamı yok.
Birileri bize çözümden sonra hayatımızda ne gibi olumlu gelişmeler olacağını somut olarak gösterebilmeli.
Eğer hayatımı daha iyiye doğru değiştirmeyecekse niye çözüm isteyeyim ki?
Öyle yorgun, öyle umutsuz, eski teraneleri dinlemekten öylesine bıkmışız ki… Yeni bir yol gerek ve onu yürüyebilme cesareti. Şu an bir hayal gibi duruyor… Yine de, neden olmasın?