Yeni döneme hazır olalım...
28 Temmuz’da yeni bir dönem başlayacak. Bu yeni döneme şimdiden hazırlanmalıyız. Kıbrıs Türkü çok uzun yıllar “Anavatan” olarak bağrına bastığı Türkiye’nin Kıbrıs’taki hemen her gelişmede rol oynadığını ve bunun Türkiye’nin hem hakkı, hem de ödevi olduğunu düşünmekteydi.
Özellikle 1974’den sonra Türkiye hükümetleri Kıbrıs’ın kuzeyinde her geçen günle beraber sadece rol oynamakla yetinmemeye, aksine belirleyici olmaya başladılar.
Önceleri Kıbrıs’ın kuzeyinde toplanan Kıbrıslı Türkler, Türkiye’den tarım işgücü olarak gönderilen TC kökenli göçmenlerle beraber bu küçücük coğrafyada üretici olarak kazandıklarıyla çarkları döndürmeyi başarmaktaydı.
Ama bu süreç kısa sürdü. 1980’li yılların ortalarında Türkiye’den gelen ekonomik paketlerin yürürlüğe girmesiyle beraber yavaş yavaş üretimden koparılan insanımız Türkiye’den gönderilecek paraya muhtaç duruma getirildi. Bu muhtaçlık giderek arttı. Sonuçta maaş ödemeleri için bile her ay sonu Türkiye’den para gelmesi gerekir hale geldi.
İşte bu aşamaya gelindiğinde Türkiye’den yeni paketler dayatılmaya başlandı. Topluma “bu paketi kabul edersen maaşı alırsın” dendi. Bu arada toplumda “Türkiye’den parayı en kolay ben alırım, beni destekleyin” diyen liderler ve siyasi partiler oluştu.
Bu süreç 2009 seçimlerinde de etkisini gösterdi. UBP ve o dönemdeki lideri Eroğlu “merak etmeyin ben Türkiye’den parayı fazlasıyla alır, size fazla fazla dağıtırım, kazanılmış hiçbir hakkınıza da dokunmam” dedi. Başka da hiçbirşey söylemedi ve %50’ye yakın oy alarak tek başına iktidara geldi.
Geldikten sonra neler olduğunu hep beraber gördük. O nedenle artık bu yapı değişmelidir.
28 Temmuz’da yeni bir erken seçime gidiyoruz. Bu kez UBP ve şimdiki başkanı İrsen Küçük dahil hiçkimse “Türkiye’den en çok parayı ben alırım” diyemiyor. Hoş dese de hiçkimseyi inandıramaz. Ama buna rağmen ülkeyi sağlıklı bir seçime götürmek için kurulan Sibel Siber hükümetinin maaş ödemelerinde karşılaştığı 1 günlük gecikmeyi büyük bir olaymış gibi yansıtarak hükümete ve başta CTP-BG olmak üzere hükümet ortağı olan öteki partilere güvensizliğe dönüştürmeye çalışmışlardır.
Şunu iyice kafamıza sokmalıyız. Kim gelirse gelsin bu yapı sürdürülemez. Bu yapıdan ne kadar erken kurtulursak, bu ülkeye ve bu ülke insanına o kadar rahat nefes aldırabiliriz.
Bunun için öncelikle alışkanlıklarımızı terkedeceğiz. Devletten geçinme, devlet kaynaklarını hovardaca kullanma, torpille icar ettiğimiz devlet arazilerini hava parasına yabancılara satarak havadan para kazanma, torpille devlet dairesine kapağı atarak ömür boyu rahat yaşama devrine son vereceğiz.
Aksi halde bu yapı bir süre daha devam eder. Her ay maaşlar gelirken bir parça toprağımız, bir önemli kurumumuz, bir limanımız ya da havaalanmız gider. Ya da toplumumuzun kültürüne hiç uymayan her köşeye bir cami, bir külliye v.b. inşaatlar yükselir. Daha da önemlisi UBP hükümetlerinin yaptığı gibi hergün yüzlerce yeni vatandaş yapılarak toplumun nüfus yapısı ile oynanır.
28 Temmuz’dan sonra “artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacak”.
Ya bu yapıyı köklü reformlarla değiştirecek ve yolumuza devam edeceğiz. Ya da eskisi gibi yaşamaya devam etmeye çalışacak ve viziliye viziliye yok olacağız.
İkisi ortası yoktur. Deniz bitti. Bunu anlayabilirsek, değişime, dönüşüme ve yeniden yapılanmaya hazır olacağız.