1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Yeni güç dengeleri ve Kıbrıs Sorunu
Yeni güç dengeleri ve Kıbrıs Sorunu

Yeni güç dengeleri ve Kıbrıs Sorunu

Yeni güç dengeleri ve Kıbrıs Sorunu

A+A-


Şevki Kıralp
[email protected]

Geçtiğimiz yıl Kıbrıs’ın Doğalgaz zenginliğine ilişkin olarak beliren çözüm perspektifi pek çoğumuzu ümitlendirmişti. Eroğlu-Anastasiadis ortak açıklama metni de iyimserliğimizi artıran bir etkendi. Fakat sürecin ilerlediği koşullar ortaya çıkan iyimserliği hiç mi hiç beslemedi. Ukrayna’daki gelişmeler, Mısır’daki gelişmeler, Orta Doğu’daki IŞİD terörü ve bütün bunların ekseninde yeniden alevlenen Rusya-Batı kamplaşması Kıbrıs Sorununda uluslararası aktörlere yönelik beslediğimiz umutların sönmesine yol açtı. Buna ilaveten Münhasır Ekonomik Bölge krizi de müzakerelerin çökmesine yol açtı ve umutlarımız başka bahara kaldı. Bütün bunlar çözüm için dış aktörlere bel bağlamamamız gerektiğini bizlere hatırlatsa da, tarafların bütün kozlarını oynamadan çözümün önünün açılmayacak oluşu da gözümüze battı. Şu an için hem Avrupa Birliği, hem Orta Doğu, hem Doğu-Batı ilişkileri hem de Kıbrıs Sorunu açısından son derece kritik bir dönemeçten geçiyoruz.

Yakın geçmişte hem ABD ve AB, hem de Rusya Ukrayna’nın iç siyasetine açık müdahalelerde bulunmuş, netice itibariyle Rusya Kırım’ı kontrolü altına almıştı. Bu gelişme Doğu-Batı ilişkilerini iyice germiş, Batı’nın Rusya’ya yaptırımları karşısında Türk-Rus ilişkileri gelişmişti. Sonra İskoçya Birleşik Krallıktan ayrılmak için referanduma gitti ve ayrılma zar zor engellenebildi. İngiltere’nin Avrupa Birliği’nde kalıp kalmayacağı ile İspanya ve Belçika’nın bölünüp bölünmeyeceği (İspanya’da Katalan ayrılıkçılığı, Belçika’da ise Flaman ayrılıkçılığı güç kazanmaktadır) belirsizliğini korumaktadır. IŞİD terörü Orta Doğu’yu kasıp kavurdu ancak ne küresel ne de bölgesel aktörler IŞİD’e karşı hızlı ve etkin bir mukavemet gösterdi. Mısır’da darbe oldu ve devletin yeni lideri Sisi İsrail için bir tehdit oluşturmaktan çok uzak bir tavır takındı. Rusya’nın açıkça desteklediği Esad, Batı’nın bütün çabalarına rağmen devrilmedi. Enerji siyasetinde ise Türkiye-Kıbrıs-İsrail yakınlaşması gerçekleşmedi. Kıbrıslı Rumlar, Mısır ve İsrail ile; Türkiye ise Rusya ile işbirliğini geliştirdi. Her ne kadar hem AB’nin, hem ABD’nin, hem de İsrail’in gönlünde yatan enerji politikası Türkiye’den geçecek bir boru hattı olsa da, bu yönde bir ittifak politikası doğmadı.

Günümüzde Kıbrıslı Rumların Barbaros’un Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini dehşet ve korku içerisinde takip ettiklerini hepimiz biliyoruz. Fakat bununla birlikte, Anastasiadis Hükümeti’nin Türkiye’ye karşı Mısır ve İsrail ile işbirliği koşulları aradığını ve Türkiye’yi oyunun dışında bırakma tehdidinde bulunmaya kalkıştığını da bilmekteyiz.  Rum siyasetinin önce Kıbrıs’tan Yunanistan’a geçecek bir boru hattından, sonra ise Mısır’daki doğalgaz sıvılaştırma tesisinden faydalanarak Türkiye’yi dışlama projelerini işittik. Bu projeler her ne kadar kazançlı ve Türkiye’den geçecek bir boru hattı kadar gerçekleştirilebilir olmasa da ortada açık bir karşılıklı restleşme oyunu oynanmaktadır. Türkiye AİHM’in kayıp şahıslar ve Kuzey Kıbrıs’taki Rumlara yönelik insan hakkı ihlalleri karşısında talep ettiği tazminatı ödemeyeceğini duyurmaktadır. Kaldı ki Barbaros’un faaliyetlerinin süreceği de ifade edilmektedir. Fakat AKP hükümeti Barbaros’un faaliyetleriyle sadece Kıbrıslı Rumları korkutma amacı taşımamakta, İsrail ve Mısır’a da açıkça meydan okumaktadır. Erdoğan’ın Sisi’den de Netanyahu’dan da fazla hoşlanmadığı ve iki liderin de kendisine karşı büyük bir sempati beslemediği bilinen bir vakadır. İsrail Türkiye ile gerilimi arzu etmemektedir. Aynı şekilde Türkiye’nin de İsrail ile gerilimi arzuladığını söylemek güçtür. Fakat Mısır’daki darbe İsrail’i Türkiye’ye daha az bağımlı bir hale getirmiştir; çünkü geçmişte Abdül Nasır ve Enver Sedat gibi liderlerin yönetimindeki Mısır İsrail için en büyük tehlike olmuş ve Sisi’nin Mısır’ı İsrail için en azından mevcut şartlarda tehlike oluşturmamaktadır. Erdoğan’ın Sisi karşıtı tutumu sürdükçe, İsrail’in de Mısır’a göz kırpması bu bakımdan şaşırtıcı olmaz.

Tayyip Erdoğan halkının desteğini fazlasıyla almış, ülkesinin küresel ticaretteki rolünün büyümesinin önünü açıkça açmış güçlü bir liderdir. Fakat şu an için hem AB’ye sırt çevirmekten, hem BM Güvenlik Konseyi’ni yerden yere vurmaktan, hem de Esad ve Sisi’ye meydan okumamaktan çekinmemektedir. Her ne kadar Suriye politikasında Rusya ve Türkiye arasında bir uyuşmazlık baş gösterse de, devlet başkanı iken Medvedev’in kendisine sorulan bir soruya verdiği cevap Türk-Rus ilişkilerinin perspektifi hakkında aydınlatıcıdır. Medvedev’e “Kıbrıslı Rumlar Kıbrıs doğalgazını Türkiye’yi dışlayacak bir yöntemle değerlendirmeye çalışırsa onları destekler misiniz?” diye sorulduğu zaman Medvedev “biz böyle bir adımı desteklemek istemeyiz, çünkü Türkler bizim enerji ortağımızdır, onları gücendirmek istemeyiz” diye cevap vermişti. Bu tutumu hiç kuşkusuz Putin’in de benimsediği bir gerçektir. Türkiye’nin hem doğal gaz, hem de nükleer enerji konusunda Rusya ile çok stratejik bir ortaklığı mevcuttur. Rusya Kıbrıslı Rumların tarihi bir müttefiki olsa da Güney’deki Rus sermayesine yapılan Batı menşeli operasyon, Türkiye’nin Kıbrıs’taki eylemine çok benzeyen Kırım’daki Rus müdahalesi ve Rusya’ya yönelen AB yaptırımları bu noktada Rus-Rum ilişkilerini zora sokmaya yatkındır. Kaldı ki Putin’in son konuşmalarından birinde “Kıbrıs’taki iki devletten” bahsetmesi de Kıbrıslı Rumları bayağı kızdırmıştı. 

2015’in enerji ittifakı Mısır-İsrail-Kıbrıslı Rumlar karşısında Türkiye-Rusya şeklinde gelişebilir. Esasen ne Mısır ne de İsrail Türkiye ile bozuşmayı arzu etmeseler de Erdoğan-AKP iktidarıyla yeterince iyi geçinememektedirler. Hatta Netanyahu bir süre önce Erdoğan’ı “Yahudi karşıtlığı” ile suçlayacak kadar da ileri gitmişti. Bu noktada Türkiye hem İsrail’i kendisine daha bağımlı kılmak, hem de Rumların elinden Mısır kozunu alabilmek için Mübarek’in geri dönmesine bel bağlayacaktır. Öte yandan 2015 İsmail Kemal’in de ifade ettiği gibi tam manasıyla seçim yılı olacaktır. Yunanistan’da Eurozone’u terk etmeyi planlayan sol parti SİRİZA ciddi bir yükseliştedir. SİRİZA hakkında yorum yapmak için henüz erken olsa da, “sol parti geliyor, kesin Kıbrıs’a çözüm getirecek” diye düşünmek tam manasıyla gerçekçi bir yaklaşım olmaz. Çünkü AB’ye özellikle de ekonomik anlamda mümkün olduğu kadar başkaldırmayı amaçlayan bir partinin Kıbrıslı Rumları illa ki Türkiye’den geçecek bir boru hattı kurulması hususunda teşvik etmesini beklemek fazla yerinde olmaz. Hatta SİRİZA gerçekten Avrupa Birliği’ne başkaldırır ve Eurozon’dan çıkarsa, Kıbrıslı Rumları da benzer bir yol izlemeye teşvik edebilir ve Kıbrıslı Rumlar Türkiye’yi enerji ittifakında yalnızlaştırmaya çalışmak için daha da cesaretlenebilir. Kaldı ki, Kıbrıs’ta çözüm konusunda Türkiye ve Yunanistan Soluna bel bağlamakta gerçekçi olmayabilir çünkü hem PASOK, hem CHP Kıbrıs Konusunda sağ partilerden çok daha katı tutumlar sergilemişlerdir. SİRİZA Yunan çalışan sınıfı açısından bir umut olsa da Kıbrıs Sorunu’nda bir umut olabilir mi, bunu ancak zaman gösterecektir. Türkiye’de hem AKP hem de Davutoğlu zorlu bir sınavdan geçecektir. Türkiye’deki barış süreci hem AKP’nin hem Türkiye’nin geleceği açısından son derece önemli olacaktır. Fakat Türkiye’nin geleceğine yönelik şöyle bir çıkarım yapmak mümkündür ki, AKP oy kaybederse Kobani ve çözüm süreci politikalarından memnun olmayan Kürtlerin desteğini yitirerek kaybedecektir. Bir oy kayması yaşanacaksa bu oylar CHP ya da MHP’ye değil BDP’ye kayacaktır. Bundan dolayı da, AKP’nin tek başına iktidara gelememesi durumunda AKP-BDP koalisyonu olasılığı bile belirebilir. Kuzey Kıbrıs’ta ise liderlik seçimleri vardır. Kıbrıslı Türklerin bu seçimlerden temel beklentisi hiç kuşkusuz “özne olabilmek” olacaktır. Diğer yandan da Eide  “doğal gazı paylaşmak istiyorsanız Kıbrıs Sorununu çözün” benzeri açıklamalar yapmaktadır ve Rum toplumunda büyük tepki toplamaktadır. Bütün bunlar ne getirir kestirilmesi şu an için güç. Fakat belirgin olan şudur ki, eğer Kıbrıs’ta dış aktörlere ve enerji stratejilerine bağlı bir çözüm bekleyeceksek, bu tür koşullar şu an için mevcut değildir. Türkiye-Kıbrıs Rum anlaşmazlığı, Kıbrıslı Rumlar-Mısır-İsrail ilişkilerine karşı Türk-Rus ilişkileri, geleceğine ilişkin ciddi belirsizlikler bulunan bir AB istikrarı ve Orta Doğu’da özellikle IŞİD’den kaynaklanan ciddi bir istikrarsızlık vardır. Fakat belirgin olan şudur ki, Türkiye ve Kıbrıs Rum tarafı Doğu Akdeniz’deki karşılıklı restleşme ve blöfleri ile ateşle oynamakta, gerilimi ciddi şekilde körüklemektedirler ve bu hiç de hayra alamet değildir. Bu noktada BM, AB ya da NATO’nun arabuluculuğunun fayda getireceğini beklemek de gerçekçilik değildir, çünkü BM, AB ve NATO gibi kon-federal yapılarda üye devletler çıkarlarına uygun olmayan merkezi kararları reddetme şansları varsa reddederler. Yine belirgin olan başka bir nokta vardır ki, Kıbrıs Türk tarafı bütün bu süreçte “yetkiyi Türkiye’ye verdik, bütün gerekli açıklamaları bizim adımıza yapacaktır” diyerek son derece pasif bir rol oynamaktadır.

Bu haber toplam 1870 defa okunmuştur
Gaile 300. Sayısı

Gaile 300. Sayısı