Yeni Hareket Eski Mücadele
Yeni Hareket Eski Mücadele
Fezile Osum
[email protected]
8 Mart 1857’de yaklaşık 40.000 dokuma işçisinin daha iyi çalışma koşulları talebiyle başlattıkları grevde, polislerin saldırısı neticesinde işçiler fabrikaya kilitlendi ve ardından çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi hayatını kaybetti. Bu olayın üzerinden 118 sene geçti ve üstelik 1857 yılında yaşanan kadın işçilerin mücadelesi kadın hareketinin başlangıcı da değildi. Bundan seneler öncesinde de kadınlar, taleplerini dile getirdiler ve ağır bedeller ödediler. Geçen süre içinde feminist hareket bir yığın yol aldı, kazanımlar elde etti ve kendi içinde dönüşüp gelişti. Bu yazı, dönüşümün hangi yöne doğru olduğunun, yeni toplumsal hareketler bağlamında ne gibi bir anlam taşıdığının ve feminist hareketin bundan sonra nereye doğru evirilebileceğinin üzerinde düşünmeyi amaçlıyor.
Kamusal Alan Talepleri
Feminist mücadelenin 1. Dalgası olarak kabul edilen 19. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına kadar seyreden dönem oy hakkı, eğitim hakkı ve mülkiyet hakkı gibi meseleler üzerinden ilerledi ve bir yurttaşlık talebi üzerinden şekillendi. Modern batı ideolojisinin oluşumunda kullanılan ve özellikle 1789 Fransız İhtilali’nin temel aldığı eşit yurttaş ve eşit haklar kavramından kadınların dışlanmasıyla birlikte 1. Dalga feminizm oluşmaya başladı. O dönemde ABD’de oy hakkı, kadınlar ve siyahîler için sağlanmazken, Avrupa’da bazı yerlerde bu hak tanınsa da çeşitli yerlerde evli olmak şartı, kocanın mülk sahibi olması, belirli bir ırka mensup olmak veya aristokraside yer almak gibi koşullara bağlıydı. Yani kadınlar sırf kadın oldukları için oy hakkına sahip olamıyor, bu da o dönem ortaya koyulan ‘eşitlik’ iddiasından kadınların yurttaşlar olarak nasıl dışlandığını çarpıcı şekilde gösteriyordu.
ABD’de örgütler kuruldu, İngiltere’de sonradan militan eylemlerde de bulunan oy hakkı savunucusu kadınlar ortaya çıktı. Fransa’da da önemli bir mücadele yükseldi ve ‘süfrajetler” diye tanımlanan feminist kadınlar ortaya çıktı. Zaten 19. yy boyunca eşit işe eşit ücret, evlilik ve ailede eşit haklar, kadınlar için çalışma yaşamı, kadınların kamu görevlerinde çalışabilmesi gibi haklar üzerinden mücadele eden kadınlar vardı. 1904 yılında ise ABD ve İngiltere’deki feministler ortak bir örgütlenmeyi başardılar: Kadın Oy Hakkı Birliği (The International Woman Suffrage Alliance-IAQ). Bu örgüt yalnızca kadınlara oy hakkı verilmesine karşı çıkan komitelerle mücadele etmekle kalmıyor, aynı zamanda milliyetçiliğin yükseldiği dönemde enternasyonalist bir politika izliyordu. Zorlu eylemlerin, haksız tutuklanmaların, açlık grevlerinin, gazetelerde karikatürleştirmelerin ardından kazanımlar peş peşe geldi. Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle ABD, İngiltere ve Rusya gibi ülkelerin de aralarında olduğu 21 ülkede kadınlara oy hakkı koşulsuz olarak verildi ve sonraki yıllarda da birçok ülkede bu hak tanındı. Fransa’da feministler eğitim hakkı, ücret eşitliği ve kadınların kamu görevlerine getirilmesi gibi kazanımlar elde ettiler. Sovyetlerde ise durum daha farklı ilerledi. Bolşevik Devrimi ile 1917 sonrasında kadınların daha önce elde ettikleri boşanma hakkının kolaylaştırılması, mal yönetiminde erkeklerle eşit hakka sahip olmak, doğum izni gibi haklar savaşın ardından doğurganlığın ön plana alınmasıyla geriletildi. Kürtaj yasaklandı, kadınları eve kapatmayı amaçlayan kanunlar oluşturuldu ve annelik yüceltildi. Her şeye rağmen, eğitim hakkı ve ücretli iş hakkı kadınların ellerinden alınmadı . Bu döneme bakıldığında mücadelelerin sıklığı ve süreçleri birbirinden farklı olsa da kadınlardan ortak bir talep çıktığını görüyoruz; eşit yurttaşlar olarak kamusal alandaki yerlerini almak. Söz kamuya dair, kamudaki düzenlemelere ilişkin gelişmişti. Elbette bunun dışına çıkan Emma Goldman gibi anarşist feminist kadınlar, farklı sözler ürettilerse de mücadelenin kendisi ve neticesinde getirdiği kazanımlar kamusal alana dâhil olma çabası üzerinden şekilleniyordu.
Kamusal Alanın Ötesinde: 70’li yıllar ve sonrası
1970’li yıllara doğru giderken sosyalist parti örgütlenmeleri ve sendikalar altında işçiler örgütleniyor ve kitlesel eylemliliklerini ortaya koyuyorlardı. Bürokratik parti örgütlenmeleri katı hiyerarşiler içeriyor ve sınıf temelinde örgütlenen kurumsallaşmış yapılar, kolektif pazarlıklar üzerinden kendi mücadelelerini sürdürüyordu. Belki de o zamanda, şimdi olduğu gibi feminist hareket anti hiyerarşik ve eşitlikçi örgütlenme tarzıyla en özgün örgütlenme şekillerinden birini sunuyordu. Alberto Melucci sanayi kapitalizminin döneminde ortaya çıkan bu hareketlerin kolektif davranış modelleri geliştirdiğini ve yurttaşlık alanından dışlanan toplulukların bu alana dâhil olma çabası olduğunu belirtir. Claus Offe ise savaş sonrası dönemde Batılı toplumunun gündeminin 70’li yıllara kadar ekonomik büyüme, refah dağılımı ve güvenlik olduğunu söyler. Ayrıca sosyal ve siyasi çatışmaların çözümünü sağlayacak aktörler ve kurumsal araçlar konusunda bir uzlaşı bulunduğunu ifade eder.
70’li yıllardan itibaren ise farklı örgütlenme alanları, araçları ve şekilleri geliştirildi denilebilir. Bunlardan ekoloji hareketi, feminist hareket, ırkçılık karşı hareket ve azınlık hareketinin gerçekleştirmiş olduğu eylemler ve farklı örgütlenme modelleri önemli rol oynar. 1968 yılındaki öğrenci hareketlerinin ise bu toplumsal hareketler acısından simgesel bir öneme sahip olduğu görülür. Öğrenci hareketlerinin ortaya çıkışıyla birlikte iktidarın ele geçirilmesi algısı ilk kez kırılmaya başlar. Bu muhalif hareket, Batının ‘istikrarlı demokrasi’ algısı ve modernitenin dayattığı ‘ilerleme’ fikri için sarsıcı niteliktedir. Bunların hepsini sorguluyor, hiyerarşiye karşı durup anarşiyi ön plana çıkarıyor ve kolektif değerlerdense bireysel özgürlükleri savunuyordu. Merkezi siyasal örgütlenmeye ve büyümeye karşı sert tepkiler oluşuyor, kültürel kimlik ve özerklik gibi talepler önem kazanıyordu. Bu dönem sonradan kavramsallaştırılırken sosyal bilimler literatüründe farklı isimlerin oluşmasına neden oldu. Bunlardan bazıları yeni paradigma, yeni politikalar, neo-romantizm, düzensiz politikalar ve yeni toplumsal hareketlerdi. Kullanılan ‘yeni’ kavramını açıklamasına ilişkin ise bir fikir birliği oluşmadı. Örneğin Offe’ye göre bu hareketlerin savundukları âdem-i merkeziyetçilik, özerklik ve bürokrasiye karşı olmak gibi değerler ortak bir temele sahipti ve yeni de değillerdi. Lakin bu değerler etrafından şekillenen toplumsal hareketler önceki hareketlere kıyasla bunları pratiğe döküyor ve öne sürülen ‘yeni’liğini açıklama imkânı sağlıyordu. Bu hareketlerin bir başka ‘yeni’liği de ekonomik ve siyasal iktidarla ilgili olmaktan çok, hayatın niteliğine ilişkin meseleleri gündemlerine taşımalarıydı. Diğer yandan, önceki hareketlere kıyasla bir ideolojik sistem yaratmak yerine, sistematik ve geniş kalıplı ideolojilere mesafe alarak çoğulcu bir kültürle farklılıkların zenginlik olduğu kabul edildi. Bu hareketlerle birlikte toplumsal çatışmalar boyut değiştirdi ve liberal siyaset teorisinin sunduğu özel ve kamusal ayrım aşılarak, kamusal olmayan alanlara dair de söz söylenmeye başlandı . Feminizm özelinde 1. Dalga feminizmin de genel olarak ortaya koyduğu kamusal alana dâhil olma çabasına başka meseleler eklendi ve beden, kürtaj, görünmeyen emek ve şiddet gibi aslında liberal teoriye göre özel alana hapsolması gereken meselelerin, politik olduğunu dillendirdi. O döneme damgasını vuran “Özel olan politiktir!” sloganı, tam da bu meselelerin üzerinden şekillenmişti .
Mücadele Alanları Genişliyor: 90’lardan bugüne
Bugüne bakıldığında ise, 1990’lardan itibaren oluşmaya başlayan 3. Dalga feminizmin içinde mücadele sürdürülüyor. 2. Dalgada biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet tartışmaları yapılıyor ancak farklı kadınlık kimliklerini çok fazla içerleyemediğine dair eleştiriler alıyordu. Bu eleştiriler sıklıkla ABD’deki siyahi feministlerden geliyordu, hatta bunun neticesinde siyahi kadınların bir araya gelerek oluşturdukları ‘Black Feminism’ (Siyahi Feminizm) akımı oluşturulmuştu. Yine benzer bir eleştiri de engelli feminist kadınlardan gelmişti. Bu kimlik gruplarının feminizmin içerisinde oluşmaya başlamasından sonra, 3. Dalga bu tartışmanın ötesine geçip kimlik politikalarını (kadınlık kimliği dâhil) sorunsallaştırmaya başladı. Toplumsal cinsiyet-biyolojik cinsiyet tartışmalarındansa, biyolojik cinsiyetin reddi tartışmaları doğdu ve özne ‘kadın’ olmaktan çıkıp, kadının özelleştirilmesi hâline geldi . Bunun yanında 3. Dalgayla birlikte, erkeklik olgusu ve iktidar ilişkilerine yönelik eleştiriler getirildi. Doğa talanı, seks köleliği, veganizm, queer politikalar içerleniyor, yani feminizm çeşitleniyor, çeşitlendikçe hepimize daha zengin bir mücadele zemini sağlıyor.
Kadın kimliğinin yanındaki diğer kimliklerimizi alana taşımamız için imkân tanıyor, bir nevi özgürleştiriyor. Feministler yeni yaşam alanları örüyor, pratikler üzerinden de birçok şeyi gösteriyorlar. Bizlerin bugün dâhil olduğu feminist mücadele, yalnızca hak mücadelesine sıkışmayan, sistemin tamamını gözeten, eleştiren ve öneriler sunan bir yerde duruyor. Hareket yol alırken, yoldakiler de dönüşüyor ve güçleniyorlar. Mücadele çok eskilerden bu yana bizlerle olsa da, yıllar sonra bakınca da hareketin yine olduğu yerde durmadığını, farklı alanlar açacağını şimdiden kestirmek güç değil.
Kadınlar ürettikçe özgürleşecek, özgürleştikçe sistem dönüşecek…
-------------------------------------
Kara Kızıl Notlar Dergisi, 3 Dalga ile Feminizm Tarihi, Temmuz-Ağustos-Wylül 2006 sayısı, Erişim: http://www.anarkismo.net/article/4070
Tuncay Öncer, ‘Yeni Toplumsal Hareketler’, Ekoloji, Toplum ve Siyaset 2003, s. 66
Tuncay Öncer, ‘Yeni Toplumsal Hareketler’, Ekoloji, Toplum ve Siyaset 2003, s. 73
Tuncay Öncer, ‘Yeni Toplumsal Hareketler’, Ekoloji, Toplum ve Siyaset 2003, s. 76-77
http://akademikperspektif.com/2013/11/09/yeni-toplumsal-hareketler-ve-feminizm/
Tuncay Öncer, ‘Yeni Toplumsal Hareketler’, Ekoloji, Toplum ve Siyaset 2003, s.41
Gülnür Acar Savran, Feminizm, Sosyalist Feminist Kolektif, Erişim: http://sosyalistfeministkolektif.org/feminizm/feminizme-giris/617-feminizm.html
Ozer Binici, Yeni Toplumsal Hareketler ve Feminizm, Akademik Perspektif, Erişim: http://akademikperspektif.com/2013/11/09/yeni-toplumsal-hareketler-ve-feminizm/