“Yeni hastane için Ankara’da çalışma”
Sağlık Bakanı Filiz Besim, yeni devlet hastanesi ile ilgili YENİDÜZEN’e açıklama yaptı
Fayka Arseven KİŞİ
Sağlık Bakanı Filiz Besim, yeni bir devlet hastanesinin planlarının bu hafta netleşeceğini açıkladı. Besim, “TC Sağlık Bakanlığı ile yaptığımız çalışmaların sonucunda bizden bir teknik heyet Pazar günü Ankara’ya gitti. Yeni devlet hastanesinin planları netleşecek. Onlar bizim için 4-5 proje hazırladı. Ekip bir hafta çalışma yapacak. İnşallah dönüşlerinde de bir protokol ile kendi devlet hastanemizi bize uygun nasıl yapabileceğimiz noktasını kararlaştıracağız” dedi.
Besim, 30 yıldır yılan hikayesine dönen Teşkilat Yasası’nın Meclis’e gönderildiğini, 1932 yılından beridir yürürlükte olan Ruh Sağlığı Yasası’nın da Meclis’te görüşüldüğünü ifade etti.
Bu hafta Sağlık Bakanı Filiz Besim ile sağlıkta yaşananları ve Sağlık Bakanlığı’nın da dahil olduğu tartışmaları konuştuk.
AKACAN OLAYI…“Burada yaşanan ilk, bugüne kadar hiçbir adli vaka özel hastaneye gitmedi. Adli vakalar Devlet Hastanesi’nde olur.”
- YENİDÜZEN: Bulut Akacan olayı gündemde… Size yönelik de Akacan’ın iddiaları var. Bir de sizden dinleyelim, olay nasıl gelişti?
- BESİM: O gün öğleden sonra beni “Bulut Akacan’ı özel hastaneye sevk ettiniz” diye basın aramaya başladı. Adli konularda özel hastaneye sevk olmaz. Başhekimlikleri aradım. Konun Girne’de olduğunu da bilmiyordum. Devlet Hastanesi’nde çıkmayınca Girne’de olduğunu öğrendik. Başhekimin bana anlattığı; saat 1 civarında Akacan göğüs ağrısıyla şikayetiyle geldi. Elinde Eylül ayında yapılmış anjiyo bilgileri de vardı. Bizim Kardiyolog arkadaşımız kendisini muayene etti ve bazı kan tetkikleri önerdi. Yanlarında polis vardı, kendileri ‘biz kendi doktorumuza gideceğiz’ deyip polisle birlikte ayrıldılar.
Sağlık Bakanlığı anlamında şöyle bir sıkıntı vardı; Hekimimiz özel hastaneye hasta sevk edemez. Ancak Devlet Hastanesi’ne sevk edebilir. Konuyu soruşturdum. Nasıl olabilir? diye. Sevk olmadığını kendi istekleri ile gittiğini anlattılar. Konu adli vaka olunca üzerine gittik. Polis komutanı ile istişare ettik, belli ki onların da rahatsızlıkları vardı. En son olay çok büyüyünce Sayın Manavoğlu’na dedim ki; bir kardiyoloji ekibi organize ediyorum, bu kişiyi gitsinler yerinde görsünler. Durumunu tespit etsinler, gerekirse bizim hastaneye alıp getirsinler. Adli de bir vakadır. Bunun hastanede olması gerekir. Öyle de oldu. 2 kardiyolog ve bir sorumlu hekimle birlikte Girne’deki özel hastaneye gittiler. Hastayı muayene ettiler. Bazı kan tetkiklerinin yüksek olduğunu gördüler. Bu kan tetkikleri Girne Akçiçek’te de biraz yüksek çıkmış. Hastayı müşade altında tutmak gerekir diye ambulansla polis eşliğinde Devlet Hastanesi’ne aldık. Onun dışında kim olursa olsun hastanın sağlığı ile ilgiliyiz.
- YENİDÜZEN: İlk kez mi böyle bir şey oldu?
- BESİM: Burada yaşanan ilk, bugüne kadar hiçbir adli vaka özel hastaneye gitmedi. Adli vakalar Devlet Hastanesi’nde olur. Eğer gerçekten Devlet Hastanesi’ndeki imkan ve koşulları zorlayacak bir şey varsa Devlet Hastanesi der ki; biz bunu yapamayacağız, hastanın hayati tehlikesi var, buraya sevk edelim. Bugüne kadar hiçbir mahkeme, ‘bu zanlı veya sanık özel hastaneye gitsin’ emri vermez.
Günün sonunda biz hastayı Devlet Hastanesi’ne getirdik. Kan tetkikinin yüksek çıkması nedeniyle ertesi sabah yapılan kurul toplantısında anjiyo yapılması gerektiği kararına varıldı. Hasta bunu Devlet Hastanesi’nde yaptırmak istemediğini söyledi. Daha sonra Hastane başhekimliğine orada tedaviyi kabul etmeyeceğini özel hastaneye gitmek istediğini bildirdi.
Hastanın doktor seçme özgürlüğü adı altında Tabipler Birliği’nin bir tüzüğünde de böyle bir madde var. Ancak tutuklular için geçerli değil. Tüzükte bu çok net vurgulanmasa da mahkemeler de bugüne kadar bu yönde kararlar verdi.
Kaldı ki Sağlık Bakanlığı olarak tutukluların da sağlığından sorumluyuz. Devletin gözetiminde olan bir vakadır. O arada bir şey olursa da yine Sağlık Bakanlığı’nı zorda bırakacak bir durumdur. Ondan dolayı Sağlık Bakanlığı’nın ekibi oluşturup, Akacan’ı özel hastaneden alıp gelmesi bana göre aslında hastanın sağlığı açısından da doğru bir şeydir.
- YENİDÜZEN: Kurul anjiyo kararı verdi, hasta bunu reddetti, peki raporlarda hayati bir durum söz konusu mu?
- BESİM: 72 saatin sonuna kadar tetkikler takip edildi. 72 saatin sonunda düşme olursa mahkeme kararı ne denilirse o yapılacak.
SİGARA DENETİMLERİ… “Bizim arkadaşlar bazı hakaretleri sindiremediler ve hukuk yoluna da gittiler. Sağlık Bakanlığı olarak ‘hakaret davası’ açılması yönünde de hemfikir olundu ve dava açıldı.”
“Hakaret davası açıldı”
- YENİDÜZEN: Sigara denetimleri konusunda denetimler yapıyorsunuz ama Gönyeli’deki denetiminiz bayağı konuşuldu. Siz de karşı taraf da çeşitli açıklamalarda bulundu. Şuan durum nedir?
- BESİM: Göreve geldiğimiz günden itibaren kapalı mekanlarda sigara içilmesine her zaman karşıyız. Biliyoruz ki kanserin en önemli etkenlerinden biri sigaradır. Bakanlık olarak koruyucu sağlık hizmetleri adına böyle bir yükümlülüğümüz var.
Böyle bir yasa geçmiş ama maalesef yıllarca çok efektif olmamış. Sürekli de hastanede, dairede, Meclis’te, restoranlarda içilir diye eleştiri aldık.
Biz kapalı alanlarda sigara içme yasasını ele aldık. Bir takım eksiklikler var. Daha caydırıcı cezalar olması gerekir ama o dönemler de yasa biraz esnek tutulmuş. Ama biz yine de elimizde bir yasa var deyip tüzüklerinin daha çağdaş ve güncel olması için çalışmaya başladık. Bu arada da denetimlere başladık. Geçen Şubat ayında biz göreve gelmiştik. Haziran sonuna kadar çok ciddi bir denetim yaptık. Ciddi bir başarı sağladık. Sonra yaz geldi. Yazda herkes dışarıda diye böyle bir denetim olmadı. Tekrardan denetimler başladığı zaman çok ciddi kapalı alanlarda sigara içildiği şikayeti geliyordu. Sürekli mekanları gezip, bu yasanın uygulanması için uğraş veriyoruz.
O gece yaşanan 112 acil ekibimizin Gönyeli’de yeni yıl yemeği vardı. Beni de davet etmişlerdi. Oraya gittik. Bizim sıhhiyecilerden birisi ‘Sayın bakan bize bir şikayet geldi, Gönyeli’de şu mekanda çok fazla sigara içiliyor insanlar rahatsız’ dedi. Ben de mekanı da işletmecilerini de bildiğim için ‘birlikte gidelim’ dedim. Sağlık Bakanlığı orada müdürü, müsteşarı, özel kalemi ile ekip olarak oradaydık. Sağlık Bakanlığı’nın konuya ne kadar ehemmiyet verdiğini, yasaların ne kadar uygulanmak zorunda olduğunun sorumluluğunu taşıdığımızı ve gerekirse Sağlık Bakanlığı olarak ekiplerimizle benim de bu denetimlere katılabileceğimi göstermek için gittik. Kötü bir niyet yoktu.
Oraya gittik, gayet güzel karşılandık, herkese seslendik. Girdiğimiz zaman keskin bir sigara kokusu vardı ama olay çıkaralım diye oraya gitmedik. Sıhhiye müfettişi bana sordu ‘ne yapalım’ diye. Çünkü tablaların üzerine tabaklar konulmuş ancak tablalarda sigara izmaritleri vardı. Dedim ki; Mekan sahibini uyarın. Şuan da bir şey yapmayalım, uyarı verin. Biz de oturduk, insanlarla sohbet ettik, kahve içtik. Daha 5 dakika olmadan sıhhiye müfettişi, ‘sayın bakan orada sigara içiliyor’ dedi. Ben de baktığımda kadının biri oturuyor arkası dönük, sigara içiyor. ‘ Ne yapayım’ deyince, ‘görevini yapacaksın’ dedim. Biz Sağlık Bakanlığı olarak buradayız, yasak var ve gözümüzün önünde mekan sahibi uyarılmış olmasına rağmen biri sigara içiyorsa… Bizim arkadaşımız gitti, ‘sigara içiyorsunuz, ceza yazılacak’ dedi. Mekan sahibi baba, oğul bir anda bağırmaya başladı. ‘siz kim oluyorsunuz, Sağlık Bakanı isen ne olmuş, yazamazsınız, özel hayata müdahale ediyorsunuz’ gibi sözler söylendi. İçki içilen bir mekan ve böyle yerlerde olay büyüyebilir, ben arkadaşlara, “siz notunuzu alın, gereğini yarın tebliğ ederiz çıkalım’ dedim. Çıktım arabama bindim, mekan sahibi geldi, arabama bindi, ön koltuğa oturdu, ‘niçin böyle yaparsınız, her yerde içilir vs’ dedi. ‘Siz bağırdınız, ben bir şey demedim, sizi saygı ile selamladım ve çıktım. Biz gereğini yarın yaparız olayı büyütmenin anlamı yok. Biz de yürütme olarak görevimizi yapmak durumundayız’ dedim. Böyle söyleyince sakinleşti. Ama orada bizim arkadaşların da hazmedemediği bağırmalar oldu. Çirkin laflar oldu. Arkadaşlardan biri bunu farkındalık yaratmak için sosyal medyadan paylaştı. Kaldı ki gerçekten bu sağlığı etkileyen bir durumdur. Kimin ne haddinedir, başkalarını zehirlemeye? Oralarda çocuklar da var. Adlarına meyhane deniliyor ama eski meyhane tanımı değil ki resmen bunlar Kıbrıslı restoranlardır. Herkes gider. Kaldı ki herkes gitmese de başkasının başkasını zehirlemeye hakkı yoktur.
Ertesi gün de bizim kimseye kastımız yok, görevimi yapıyoruz yönünde açıklamada bulunduk. Cezaları da tebliğ edildi. Ancak bizim arkadaşlar bazı hakaretleri sindiremediler ve hukuk yoluna da gittiler. Sağlık Bakanlığı olarak ‘hakaret davası’ açılması yönünde de hemfikir olundu ve dava açıldı.
Tüzük üzerinde de çok ciddi çalışıyoruz. Tüzük güçlü cezalar getirecek. Sivil denetçiler üzerinde çalışıyoruz. Her yerde Sağlık Bakanlığı’nın sivil denetçileri bulunabilecek, çağdaş bir tüzük için çalışıyoruz.
MESAİ SONRASI HASTA BAKMA… “Şu an bütün hekimlerin protokolleri tamamdır, bütün hekimlerimiz faturalarını almıştır ve muhasebe anlamında da bir koordinasyon yapıyoruz. En azından şundan kurtardık kendimizi ve hekimleri; yasal olmayan bir süreci yapmadık. Bu süreci yasal duruma getirdik. Bazıları diyebilir, meşru mu kıldınız? Hayır ama bazen günün şartlarına, ortamlara, imkanlarınıza, kaynaklarınıza göre davranmak zorundasınız.”
“Elimizden geldiğince alt yapıları güçlendirmek için çalışıyoruz.”
- YENİDÜZEN: Kamuda çalışan hekimlerin mesai saatleri sonrası hastanede hasta bakmasına yönelik bir çalışma vardı. Eylül denildi, Aralık denildi, şimdi durum nedir?
- BESİM: Kamu Hizmetleri Yasası’nın onlara verdiği hak üzerinden böyle bir çalışmayı Ağustos’ta başlatmıştık. Sonra çok ciddi bir kriz yaşandı. O krizle darmadağın olduk. Bu darmadağınlık içinde böyle bir uygulamaya geçebilecek bir alt yapı düzenlemesi maddi, manevi çok mümkün olmadı. Ama en azından şunu yaptık; Ücretler Tüzüğü var. Bu tüzüğün gerekleri yerine getirilmemiş, hekimlere fatura verilmemişti, Maliye Bakanlığı ile yoğun bir istişare sonucunda konuyu çözdük, faturaları bastık, hekimlere verdik. Her gün kazandıkları parayı kendi hastanesinde bir muhasebeciye teslim etmesi için ciddi bir çalışma başlattık. Bu önümüzdeki günlerde çok daha rutine oturacak. Şuan bütün hekimlerin protokolleri tamamdır, bütün hekimlerimiz faturalarını almıştır ve muhasebe anlamında da bir koordinasyon yapıyoruz. En azından şundan kurtardık kendimizi ve hekimleri; yasal olmayan bir süreci yapmadık. Bu süreci yasal duruma getirdik. Bazıları diyebilir, meşru mu kıldınız? Hayır ama bazen günün şartlarına, ortamlara, imkanlarınıza, kaynaklarınıza göre davranmak zorundasınız. İdare ve yönetim bununla da ölçülür. Yani o kötü günlerde insanlara doğru düzgün klinik ortamı sağlamadan, cihazlarını sağlamadan, hemşiresini veremeden ısrar etseydik o zaman ülkedeki sağlığı çok daha büyük kaosa sokardık. Şimdi ne yapıyoruz? Elimizden geldiğince alt yapıları güçlendirmek için çalışıyoruz.
YENİ HASTANE…“TC Sağlık Bakanlığı ile yaptığımız çalışmaların sonucunda bizden bir teknik heyet Pazar günü Ankara’ya gitti. Yeni devlet hastanesinin planları netleşecek. Onlar bizim için 4-5 proje hazırladı. Ekip bir hafta çalışma yapacak. İnşallah dönüşlerinde de bir protokol ile kendi devlet hastanemizi bize uygun nasıl yapabileceğimiz noktasını kararlaştıracağız.”
Buradan açıklayım geçtiğimiz hafta uzun bir süredir TC Sağlık Bakanlığı ile yaptığımız çalışmaların sonucunda bizden bir teknik heyet Pazar günü Ankara’ya gitti. Burada yeni bir devlet hastanesinin planlarını netleştirmek için. Onlar bizim için 4-5 proje hazırladılar. Bu ekipte eski müsteşarımız Ömer, Gür, Yataklı Tedavi Kurumları Müdürü, Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Mimarlar Odası’nın çok değerli üyesi eski Mimarlar Odası Başkanı Azmi Öğe var. Bu ekip bir hafta çalışma yapacak. İnşallah dönüşlerinde de bir protokol ile kendi devlet hastanemizi bize uygun nasıl yapabileceğimiz noktasını kararlaştıracağız.
2018’in sonunda TC Sağlık Bakanı ile yaptığımız görüşmede 2019’un ilk yarısında kısa bir süre içerisinde temelleri atacağız diye birbirimize bir söz vermiştik. O umarım gerçekleşir. Elbette ki bu yeni hastane toplumun moralini ve doktorların, hastane çalışanlarının moralini düzeltecektir. Çünkü Devlet Hastanesi kötü bir hastane değil ama maalesef çok konuda olduğu gibi Devlet Hastanesi’ni yıllar içinde çok hor kullandık. Bugün Avrupa’da Amerika’da yüz yıllık hastaneler var. Bu hastaneler çok da güzel kullanılıyor. Ama bakmazsanız maalesef bu hale gelebiliyor. Ama tabi en büyük dezavantajımız dere yatağı olması. Ondan dolayı da orada büyümek için ısrarcı olmuyoruz. BRT’nin yanında 300 dönüme yakın çok güzel bir yer var. Oradan geçecek çevre yolu projesi de var. Hatta Devlet Laboratuvarı da oraya yapılacak. Bize uygun, hasta yapımıza uygun çağdaş ve istendiği zaman büyüyecek bir devlet hastanesi için biz kolları sıvadık.
YOĞUN BAKIMLAR FUL…“Yoğun bakım hastasını özele sevk ediyorsunuz, devletin parasını veriyorsunuz eleştirileri yapılıyor. Çok doğru ben kendi adıma sevklere çok karşıyım. Devletin parasının bu şekilde harcanmasına da çok karşıyım. Ama imkan yoksa da hiçbir hastanın hayatını tehlikeye atamam, atmam da…”
- YENİDÜZEN: Yoğun bakım ünitelerindeki sıkıntı devam ediyor mu? Yoksa sıkıntı giderildi mi?
- BESİM: Yoğun bakımlar yüzde yüz dolulukla çalışıyor. Kış aylarında özellikle zatürre, akciğer hastalıkları çok yoğun bir şekilde. Oradaki en büyük sıkıntımız hemşire sıkıntısıydı. Geldiğimiz gün itibarıyla hemşire kadrolarında artışa gittik. İlk geçirdiğimiz yasa hemşire kadrolarının artırılmasıydı. Şuanda da yeni hemşire sınavı yapıldı. 68 açmamıza rağmen 25 hemşire geldi. Ama bu bile bize bir nebze nefes aldıracak. Yine güzel bir haber, 30 yıldır yılan hikayesine dönen Teşkilat Yasası Bakanlar Kurulu’ndan geçti, Meclis’e gönderildi. Yine hemşire kadrolarının 500’e çıkarılması için bir yasa tasarısı Meclis’e gönderdik. Sınava girmiş hemşireler ilk 6 ayda kadro açılırsa girme hakkına sahip olacak.
İnanıyorum ki Nisan’a kadar herhangi bir hemşire sıkıntımız kalmayacak. Tabi ki Devlet Hastanesi’nin alt yapısı ve büyüyemememiz nedeniyle yoğun bakım ünitelerini de artıramıyoruz. Ne yaptık? 2006’da açılan Mağusa Devlet Hastanesi’nin çok da güzel yoğun bakım ünitesi vardı. Ama maalesef 2006’dan 2018’e kadar bu yoğun bakım açılmadı. Gelir gelmez alt yapılarını tamamladık. Şimdi cerrahi yoğun bakım ünitesini devreye koymak üzerindeyiz. O da bizi çok rahatlatacak.
‘Yoğun bakım hastasını özele sevk ediyorsunuz, devletin parasını veriyorsunuz’ eleştirileri yapılıyor. Çok doğru ben kendi adıma sevklere çok karşıyım. Devletin parasının bu şekilde harcanmasına da çok karşıyım. Ama imkan yoksa da hiçbir hastanın hayatını tehlikeye atamam, atmam da… Çünkü öncelikle ben bir hekimim. Sağlık Bakanı’nın da öncelikli görevi hastaların sağlığını korumaktır.
Biz devlet hastanesinde ve kamu sağlık merkezlerinde elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ama 40 yılın getirdiği çok büyük sorunlar var. Yapısal sorunlar var, yasal boşluklar var, yenilenmeyen yasalar var. Bakın mesela 25 yıldır konuşulan kanser yasasını bir ayda geçirdik. Neden? Çünkü konsantre olduk, irade koyduk, Meclis’teki arkadaşlarımız konun önceliğini gördüler geçirdiler. 15 yıldır üzerinde konuşulan ve artık AB’nin bize ‘ne yapıyorsunuz siz 15 yılda bir yasa geçiremiyor musunuz’ dediği Bulaşıcı Hastalıklar Yasası bir ayda geçti, yine Meclis’teki duyarlı arkadaşlar sayesinde. Ruh Sağlığı Yasası 1932’den kalmaydı. Ciddi sıkıntı yaşıyorduk hem hasta hakları hem de hukuk anlamında… Ruh Sağlığı Yasası şimdi Meclis’te görüşülüyor. O da önümüzdeki bir ay içerisinde geçecek. Teşkilat Yasası tam 30 yıldır yılan hikayesine dönmüş, bir çocuk psikiyatristinin yasada olmadığı birçok paramedikal bölümün yasada olmadığı bir yasaydı. Tam 10 gün sabahtan akşama kadar tam mesai yaparak, Sağlık Bakanlığı, sendikalar, Maliye Bakanlığı, Personel Dairesi ekipleri çalıştı bu yasayı bitirdi ve Meclis’e gönderildi. Yapmak zorunda olduğumuz tam da budur. İrade koyarak, konsantre olmak, çalışmak zorundayız. Bunu yaparsak asla ve asla bu ülkede yapamayacağımız bir şey yok.
Ülkemizde politika yozlaşmıştır. Savaş geçirmiş bir toplumumuz bir sürü sıkıntı yaşadık. Ama istersek en azından temel konularda gerçekten hedefe kilitlenir ve sağlık, çevre ve eğitim üzerinden siyaset yapmazsak evet başarabiliriz.
Hep toplumun siyasetçiye olan güvensizliği var denilir. Aslında siyasetçinin de topluma olan güvensizliği var. Çünkü siyasetçi de bir şeyler yaptığı zaman ve gerçekten büyük bir emek ve efor sarf ettiği zaman onun bir şekilde karşılığı olmasını ister. Eğer siz sürekli bir şeyler yapmaya çalışırsanız ama hiç kimse bunun farkında değil ve kendi kendinize paralanırsanız günün sonunda insan ömrü kısıtlıdır. İnsanlar pes edip ‘biz bu işi yapmayacağız’ deyip gidiyorlar. Güven çok önemlidir, birbirimize güvenmek, birbirimizi sevmek zorundayız. Bu adada bizden başka birisi yoktur. Bu topraklara hep birlikte sahip çıkacağız.