“Yeni Kıbrıs Derneği’nin rotası – 40 yıllık yaşam hikâyesi ve eylemleri…” 5
Yeni Kıbrıs Derneği’nin kuruluş yıldönümünde 4 Nisan 2015’te Lefkoşa’da Classic Otel’de bir konuşma yapan dernek liderlerinden Takis Hacıdimitriu, devamla şöyle dedi:
“Halbuki bütün bunlar uzun bir zamandan beri kurulu olan düzeni altüst etmek demekti. YKD’nin düşüncelerinin hayata geçirilebilmesi için milleti uyutanların, onu kandıranların, bölünmeye yol açanların, demagoji yapanların iktidarı kötüye kullananların tümünün de gitmesi gerekirdi. Provoke edici kaynağı belirsiz zenginlikleriyle ve anavatan edebiyatıyla varlıkları ayan beyan ortada olan köryiyicilerin defedilmeleri gerekirdi. Derin devlet içindeki zorbaların, teröristlerin, tehditkârların ve canilerin etkisizleştirilmesi gerekirdi.
Tarihin yeni baştan yazılması gerekirdi. Sorumlulukların su üstüne çıkarıldığı detaylı bir tarih yazılabilmesi için olaylar belgelere dayandırılmalıdır. Tarih birtakım genelleştirilmiş vecizelerle suçlu tarafların aklanması amacı ile kullanılamaz. Cuntanın eylemleri ve onlarla işbirliği yapan yerli işbirlikçilerin ve EOKA B’nin durumu kaydedilmeliydi. Bazı Yunan ve Kıbrıs egemenlerinin arzuladıkları gibi Türkiye’nin işgali, darbeyi ortadan kaldırmış değil. Tam aksine, işgal, cuntanın ihanetinin ne denli büyük bir suç olduğunu açığa çıkardı.
Yabancılara dayandırılan komplo efsanelerine son verilmesi ve içerdeki safların sorumluluğunun hesabı sorulmalı, yetkililerin ve yöneticilerin suçları açığa çıkarılmalıydı. Madem ki ortada bir suç vardır, bunun bir de cezası olmalıydı.
Bu konuyla ilgili olarak kilisenin bizzat kendi sorumluluklarına da göz atmamız gerekirdi.
Ama çeşitli mevkilerde bulunan çete reisleri buna tahammül edemedi ve durumlar giderek çetrefilleşti. Birçok “Helen Filolog”, “Helen yazar”, Eğitim Bakanlığı’nın bilgiçleri, “Helen Kıbrıslı Takımı” ve daha birçok gazeteci-yazar gazete ve dergilerde boy gösterdiler. Akıl hocaları değişiklik istemiyordu çünkü böyle bir durumda kendi konumları da sarsılabilirdi. O zaman da var güçleri ile eski düzenin korunması için mücadele ettiler.
Çete reislerinin mesajı şuydu: Milliyetçilik Yeni Kıbrıs Derneği’nin sindirilmesi ve üyelerinin susturulmasını talep eder. Çünkü onlar “Anglosakson” ve “Levanten”dirler. Çünkü onlar geri kalan Helen dünyasından kopmak istiyorlar. Çünkü onlar Kıbrıslı Türklere yakınlaşmak için Helenlikten feragat ettiler. Kıbrıslılığı öne çıkararak kendi milli kimliklerini inkâr ve dejenere ediyorlar. Ve bunları yaparak Helenliğin mücadele ruhuna ket vuruyorlar.
Yeni Kıbrıs Derneği mensuplarının karanlık isteklerini halka ihbar ettiler; “gayrı milli düşüncelere sahip olduklarını”, “milletin açık veya örtülü düşmanları olduklarını”, “bir güruh Slav-Helen pisliği olduklarını”. Daha ileriye de gittiler. Hükümeti göreve davet ederek milli vicdanı dinamitleyenleri kovmasını ve anayurdu inkâr edenler hakkında tedbir almasını istediler.
Yeni Kıbrıs Derneği’ne karşı savaş açanlar sadece yerli çıkarcı ve rüşvetçiler değildi, bunlara resmi Yunanistan yani Yunan elçiliği da dahildi. Dönemin Kıbrıs’taki Yunan Büyükelçisi Hristos Zaharakis “Çok Gizli – Dikkatle Elleyin” adlı kitabında kendisini YKD’nin ziyaret ettiğini ve derneğin başkanının “hakkında başka herhangi bir bilgi bulunmayan Bartovani adlı bir Maronit” olduğunu yazar. Ve şöyle devam eder: “Bunlar bilerek veya bilmeyerek çeşitli dış çıkarlara hizmet eden tehlikeli hareketlerdir. ‘Kıbrıslılık bilinci’ yaratmak, Kıbrıslı Türklerle ‘kardeşlik’ bağları oluşturmak ve sözde ‘ortak’ anavatanda Kıbrıslıların birlikte yaşamaları gibi iddialı sloganları teşvik ediyorlar.” (s. 39)
Yunan ileri gelenleri ile işbirliği içinde Kıbrıs’taki kurulu düzen, Kıbrıslıları Helen kimliğini kaybetme tehlikesinden korumak gerekçesiyle en aşırı milliyetçi politikalar gütmeyi sürdürmüştü ki bunun cunta politikasından bir farkı yoktu.
Kendileri de hizmet ettikleri kurumlar da cehalet ve çarpıtma içinde varlıklarını sürdürdüler. Helen bir büyük burjuva çocuğu olan ve milliyetçi bir aileden gelen Andrea Murtuvani’yi Bartovani olarak isimlendirdiler ve o onu “hakkında fazla bilgi olmayan” biri olarak yaftaladılar. Üstüne üstlük onu Helenlerin aleyhinde komploları olan bir Maronit olarak vaftiz ettiler.
Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklerin, Maronitlerin, Latinlerin ve Ermenilerin Kıbrıs’ı ortak anavatan olarak benimsemeleri ve bunların doğup büyüdükleri toprakları sevmelerini okumak ve duymak Yunan büyükelçisi için doğal ve kabul edilebilir şeyler değildi.
Çamur atma ve yalanlar, demagoji ve yanıltmalar gibi denenmiş metotlar, bu metotların ustaları tarafından yeniden gündeme sokuldu. YKD’yi etkisiz kılmak ve sesini kısmak için yalanlar ve tehditlerle yeni bir terörizm ortamı oluşturdular. Öyle bir atmosfer oluşturdular ki YKD adını ağza almak bile ihanet sayılır oldu, Kamu Hizmetlerinde varlıkları, çalışmaları hatta atanmaları, kabul edilemezdi. Dernekle bir ilişkisi olmamasına rağmen Yeni Kıbrıslı olarak yaftalanan insanlar, kendilerini aklamak için mahkemelere koşuştular.
YKD üyeleri olan bitene karşı pasif gözlemci olarak kalmadılar. Hakarete uğradıkları gerekçesiyle mahkemeye başvurdular ve açtıkları davaların tümünü de kazandılar. Ne var ki çete reisleri, hukuk ve mantığı kaale almıyorlardı. Mevkilerinin ve ellerinde bulundurdukları gücün kendilerine müsâade ettiği oranda küstahlıklarını sürdürdüler. Yaptıkları tek şey, yasaların ağına yakalanmamak için hakaret terminolojisini değiştirmekti.
Yeni Kıbrıs Derneği, kırk yıl sonra buradadır ve kendi mücadelesini sürdürmeye devam ediyor.
Üç önemli noktaya parmak basmak istiyorum:
Birincisi: Tezleriyle başlattığı tartışma, tarihi değere sahiptir; şimdi de gelecekte de. Uğradığı bütün saldırılara rağmen kırk yıldan beridir tartışmaların odak noktasında kalmayı başarmıştır. Önerileriyle şekillenecek olan gelişmelerin gündemini belirlemiştir. YKD’nin yaptığı en önemli katkı, yöntem, ifade ve bahanesiz konumlanma idi. YKD insanları seferber etti, politik ve sanat alanlarında öncülük yaptı, yazdı, sesini yükseltti, hiç çekinmeden ve cesaretle mücadele etti, ve bu sayede birçok insanı ikna etti. Öyle ki bugün birçok insan bulundukları mevkilerde benzer savları savunuyorlar.
İkincisi: Yeni Kıbrıs Derneği buradadır, varlığını sürdürüyor, doğruları ve yanlışlarıyla ortaya eserler koyuyor ve yaratıyor, ümit kapıları açıyor, halbuki ona saldıranlar ortadan kayboldular, yok oldular, unutuldular. Derneğe hakaret edenler, hakaretleri ile baş başa kaldılar, ve onun ayıbını taşıyorlar. Özgürce düşünme cesaretini gösteren ve halk arasında öncü ve inandırıcı kalmayı başaran YKD’ye hiçbir leke yapışmamıştır.
Üçüncüsü: YKD kadar çok hakaretlerle bezenmiş başka bir hareket tanımıyorum. Ola ki bu hakaret yarışında Yunanistan’da Demokrasiyi Restore Etme Komisyonu onunla başa baş olabilir. Birileri hakaret ve iftiralardan oluşan en zengin koleksiyonlardan birini oluşturabilir diye tahmin ediyorum. Bu da derneğin başarısını sergilemektedir.
Sonuç: Kritik anlarda hangi mevkide bulunduğun önemli değil, ama o sırada neler söylediğin, duruşun neydi, hangi sorumlulukları üstlendiğin önemlidir. Hata yapmış olmanın veya söylediklerinde bir tutam abartı olması önemli değil. Önemli olan ötekileri suskun kalmışlarken senin cesaretle ve açıklıkla konuşmuş olup olmamandır. YKD üyeleri bugün durup gurur ve onurla kendi davranışlarını savunabilirler. Halbuki onları suçlayanlardan bazıları hapistedirler; ötekilerinin çoğunluğu da iflâs etmiş küçük politikacılardır.
YKD’liler tarih önünde tatmin edilmişlik duygusu ile durabilirler çünkü yürüttükleri mücadelede yalnız değildirler. Onların düşüncelerine benzer düşüncelere sahip olan insanların sayısı artık az değildir. Ve işin can alıcı noktası da şudur: Tarihi gidişat gösteriyor ki Kıbrıs sorununun çözümü, YKD’nin işaret etmiş olduğu doğrultuda çözülebilecektir.”