Yeni milliyetçilikler yaratmak
Ada’nın ikiye bölüştürülmüş yarısında insanlar öfkeliymiş.
Yazın sıcak sarı havası geldiğinden beri, Temmuz’un arifesinde ada/m olamayan bir sıkıntılı hâlden beri yıllardır bitmek tükenmek bilmez bir yurtsuzluktan böyleymiş.
Memleketin içinde bir kırılma, şiddet sarmalı, sokaklarında “bizsiz”lilkten dolayı bir öfke, dünden bugüne büyüyen bir hınç, bitmeyen kimlik tartışmaları, bitmesin de zâten. Yoksa kim bulacak “biz kimiz”i?
Bir zelzele hâli olsa, yıkılsa bütün ganimetten düzen, insanlar açıkta kalsa ve revaçta olsa yine hayatta kalma gailesi ile belki unutmayız geçmişteki günleri, bakın, bugüne bakıp öyle bile diyebiliriz: Kıbrıslı Rumlardan kalan anılarla dolu boş evleri kim kapacak önce mesela bununla tanımlamaya başlayabiliriz bir birimizi. Hangi kimlik olur bu mesela, eğer severseniz sizin olmayan evleri, anıları ve gözyaşları üzerine kurulan bu rejimi?
Derya deniz bir yerkürenin içinde, sanki o kürenin merkezindeymiş gibi, kendi ekseninde dönen, her iki ayağı toprağa basar mı bilinmez ama kendini çok önemli insanlar zanneden bir yanılgının pençesindeymişiz. Hakikaten ve hülasa, öyleyiz.
Bizim sahnede olan adem elmaları, kurtdeşenler, uluyan milliyetçiler hep birlikte daha kötü nasıl olabiliriz diye pat pat oynaşıyorlar, gerisin geri fanusu yamama girişimleri süratle ve sessizce ve alçakça sürüyor.
Dış güçlere yalama bir ada tarihinin içinden çıkan ve dillerden siyasete bal damlayan bir nefret söylemi üretilmekteymiş. Bugün kendi kendini tanımlamak için omuz vereni küçümsemekmiş revaçta olan. Ah bu romantik adanın torunları, gerçi Afrodit’in torunları olamaz bunlar!, ya da Stoacı Zenon kadar Kıbrıslı mı, o filozofun söylediği bir dünya vatandaşı olmak yerine ve herkesin eşitliğini ve kardeşliğini savunmak yerine... Zenon ölsün de yerine “bizim” milliyetçiliklerimiz doğsun.
Öyle mi?
Üretilen kimlikler, tüketilen ötekiler, bir natürmort meyve tabağı çizer gibi, şuraya bir kırmızı elma, buraya bir muz, arkasında iki ananas, ressamın mühendisliği gibidir bir milleti yaratmak. B.Anderson cemaatlerin hayal ürünü olduğunu söylerken sahtekar mıydı? Kendini nereye ait hissetiğine dair duyguyu bir öteki düşman yaratarak tanımlamanın sonu, olsa olsa, günün sonunda bir boy aynasında kendinizi vurmakla sonuçlanmayacak mı?
Bu içinde pek ışık yanmayan, yanın ışıkları da hınç ile üfleyerek hemen söndürmek isteyenlerin ülkesinde, siyasi iktidarın azınlıkları olanlar o ciğerlerinden çıkan ve dudaklarından salıverdikleri havayı nefes alamadığımız bu toprakta daha da azalmak yerine çoğalmak için kullansalar, belki bu ada yarısında azınlıklar daha da azınlık olmaktan kurtulacaklar.
Ama yok.
Gazeteler cinayet, soygun, şiddet kelimeleri yazarken sayfalarına, çareyi yeni bir dışlayıcı dil üreterek ateşe körükle gitmekte bulanlar, elbette bu nefreti bir güzel beslemeye devam edecekler.
Hayır, bu ada yarısı, bu nefret tohumlarını daha fazla kaldıramaz. Mesela ötekileştirilen insan, sosyal politikalarla “bizden” biri olsa bu körüklemenin amacını anlayacağız!? Fakat ortada bir sosyal politika yok, bolca nefret söylemi ve bu nefret söyleminden ada insanına yönelen yeni nefret söylemleri var. Nefret nefreti doğuruyor.
Bütün milliyetçilikler uyuşturucudur.
Kendi kimliğini oturttuğun yer bu sahte uyutucu merkez ise ve sen insanın kimlik kartına özünden önce bakıyorsan evet, O’sun.
O’sun.
Bu ülkeyi tüketen ve adanın topraklarına nice Kıbrıslının gömüldüğü nefret söylemini, düşmanlıkları, kurşunu dağlayan ve besleyensin. Dün sana mirası bırakanların Rum’a yaptığı gibi, bugün mirasyedi olarak aynısını yapanlardan birisin.
Kimlik kartının sahteliği kadar, boy aynaları da bir o kadar gerçektir. Gölgeni saklamak yerine onunla yüzleşmelisin. Çünkü azalarak çoğalamazsın. Karşıt olduğun düşünceyi hor görmek, onu değersizleştirmek için harcadığın çaba kadar, herkesin kendi kimliğine dair söyleyecek bir duygusu vardır, önce bunu oturup dinlemelisin.
Suriçi çocuklarını kim yarattı?
Kıbrıslı Rumların, Ermenilerin evlerini işgal edenler yarattı. Sahte koçanlar almayı sevenler yarattı, karşılığında oy verenler, kurulu düzeni el birliği ile inşa edenler ve harcı atanlar yarattı.
Doğru oturup doğru konuşalım, bizim yeni milliyetçiliklere ihtiyacımız yok.
Bölünüp azaldıkça, çoğalamayacağız, bunu da biliyoruz.
O halde daha da azalmamak için, şiddet ve nefret yerine biraz da boy aynası!
Nereye vardığımızı görmek için.