1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Yeni Orta Doğu ve Kıbrıs
Yeni Orta Doğu ve Kıbrıs

Yeni Orta Doğu ve Kıbrıs

Türkiye Başbakanı Erdoğan “Yeni Türkiye ve Yeni Orta Doğu” konulu bir toplantıda yaptığı konuşmada bölgemizdeki liderliklerle halkların iradesini ayrıştırdı ve örneğin Suriye ile ilgili, “Her şey Baas Partisi ile belirlenir, Cumhurbaşkan

A+A-

Türkiye Başbakanı Erdoğan “Yeni Türkiye ve Yeni Orta Doğu” konulu bir toplantıda yaptığı konuşmada bölgemizdeki liderliklerle halkların iradesini ayrıştırdı ve örneğin Suriye ile ilgili, “Her şey Baas Partisi ile belirlenir, Cumhurbaşkanı’nı Baas Partisi belirliyor. Böyle saçmalık olur mu? Halkın iradesini hiçe sayan böyle bir yönetim anlayışı olabilir mi?” dedi.

Bölgede değişimin öncülerine ilişkin “kararlılığı bizzat gözlerinde gördüm” diyerek, halkların değişim talebine açık destek verdi.

Türkiye’nin bölgede kendine biçtiği misyonu sorgulayanlara cevap verircesine, “Biz sistem ihracının gayreti içinde değiliz. Böyle bir çabamız yok; Türkiye zaten sistemiyle ortada olan bir ülkedir. Çünkü bizler de bedel ödeye ödeye bir yere geldik ve o süreçleri yaşaya yaşaya... Eğer bizlerden bir şeyler almak, transfer etmek isteyenler varsa biz bu konuda var gücümüzle destek oluruz. Anayasa tecrübelerimizden tutunuz, ülkenin ekonomik yapısını yapılandırmaya varıncaya kadar ne isteniyorsa elimizden gelen desteği vermeye hazırız” dedi.

“Bu yönetimler ya değişim sürecine önderlik ederek gerekli reformları biran evvel hayata geçirecekler ya da tarih sahnesinden çekileceklerdir. Seçim onlarındır, Tunus, Mısır, Libya, halkınındır, son kararı her zaman onlar verir, vermelidir” diyerek tutumunu netleştirdi Erdoğan.

Bir süre önce Financial Times’da çıkan bir makalede TC Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun benzer açıklamaları vardı: “Bölgemizde üç lider tipi vardır. 1) Değişimi zorunlu görüp önderliğini ve yönetimini talep edenler; 2) Değişim ihtiyacını kabul eden ancak önderlik etmek yerine zaman kazanma beklentisiyle izlemeyi tercih edenler ve 3) Değişime direnenler. Üçüncü kategori ortadan kalkacak; ikincisi bir süre daha idare edebilecek ancak sadece birinci kategori varlığını sürdürebilecektir. Biz bölgedeki dostlarımıza onları birinci kategoride görmek istediğimizi söylüyoruz”...

Türkiye, değişimin odağına demokratikleşmeyi ve ekonomik reformları koyuyor. Halkların beklentileri ile şekillenecek yeni yapılanmalara vurgu yapıyor, kendi pozisyonunu da talebe göre sınırlandırıyor.

Burada ifade edilmeyen, değişim sürecinde yeni pazarlar yaratılarak mevcut dünya düzeninin bölgedeki etkinliğinin artırılması gayesidir; Türkiye’nin sermayesiyle, işgücüyle ve kültürüyle bölgede daha etkin bir konuma erişmesi vizyonudur. Bu nedenle halkların değişime bakışı, on yıllar içinde oluşan siyasi, sosyal ve kültürel yapılarını dönüştürecek gelişmeleri hazmetme kapasitelerinden etkilenmektedir doğal olarak...

Kıbrıslı Türklerin ise o ifade edilmeyen boyuta ilişkin kökleri eskilere dayanan ciddi bir hazımsızlık sorunu yaşadıkları aşikârdır. Bunun sebeplerinden bir tanesi adeta uyuşturucu gibi bizi esir almış dış yardım ekonomisinin yarattığı rehavet duygusu iken bir diğeri de 1974 sonrası oluşan yapıda toplumumuzun “karar verici” pozisyonunda olamamasıdır. Bu iki unsur birleşince, Davutoğlu’nun belirttiği ikinci ve üçüncü kategorideki siyasetçiler derin devlet ve güneydeki hâkimiyetçi zihniyetin demokrasi dışı faaliyetlerinin arkasına gizlenerek istedikleri gibi at koşturabilmekte, birinci kategoride olanların etkinliği ise sınırlı düzeyde kalmaktadır.

Kısacası, bölgemizde temel paradigmaya dönüşmüş olmasına rağmen AB’nin pasifliği nedeniyle Kıbrıs’ta 2000’li yıllarda CTP liderliğinde başlayan ve çözümü de kapsayan yeniden yapılanma süreci tamamlanamamıştır. Güney’deki statüko zamana oynadıkça, momentum kaybedilmiştir. Kıbrıslılar değişim konusunda ortak tavır geliştirebildiği takdirde federalistler önemli zaferlere imza atabilirler hâlâ. Diğer taraftan, Türkiye, Orta Doğu için geliştirdiği ilkeleri Kıbrıs bağlamında da aynen muhafaza etmeli, buradaki halkların iradesine saygı, sözde kalmamalıdır. Bizim açımızdan ise esas görev halkındır. İrademizi anlamlı kılacak reformcu, vatandaşın hizmetkârı bir siyaset mi istiyoruz yoksa demagoji ve şov mu? Paradigma değişikliği ihtiyacı buradadır, içimizdedir öncelikle. İrademizi bu noktada ispatlamazsak, kararlılığımızı dünya gözlerimizden okuyamazsa, kimse hassasiyetlerimizi göremeyecek, bize saygı duymayacaktır...

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 2297 defa okunmuştur