“Yeni sözlü tarih projesi, Srebrenika katliamından sağ kurtulanların öyküsünü anlatıyor...”
Balkanlar’da yeni bir sözlü tarih projesi, Srebrenika katliamından sağ kurtulanların öyküsünü anlatıyor...
Balkan Araştırmacı Gazeteciler Ağı’ndan Emina Dizdareviç’in BİRN’de yer alan haberini okurlarımız için Türkçeleştirdik... Haberde özetle şöyle deniliyor:
*** “Ölüm tarlalarının ardındaki hayatlar” başlığı taşıyan yeni anı odası, geçtiğimiz Salı günü Srebrenika Anı Merkezi’nde açıldı – burada soykırımdan sağ kurtulanların öykülerini anlatmalarıyla soykırım inkarına karşı mücadele hedefleniyor...
*** Balkan Araştırmacı Gazetecilik Ağı BİRN’in Bosna-Hersek bölümü ile Srebrenika Anı Merkezi ortak projesi olan bu yeni sözlü tarih projesinde, soykırımdan sağ kurtulmuş olan 100 kişinin videoda tanıklıkları ve Anı Merkezi müze kolleksiyonuna bağışladıkları kişisel eşyalardan oluşuyor... Bu tanıklıklar BİRN’in internet sayfasından da izlenebilir...
*** BİRN’in Bosna-Hersek bölümü direktörü Denis Dzidiç, soykırımdan sağ kurtulan 100 kişiye müteşekkir olduğunu, onların en korkunç deneyimlerini paylaşmaya karar verdiklerini ve soykırımın sonuçları hakkında kamuoyu önünde konuşmayı seçtiklerini kaydetti.
*** “Bu anı odası ve bu platform, Srebrenika öyküsünü insanların kişisel deneyimleri arasına katmayı ve soykırım inkarını azaltmaya katkıda bulunmayı, aynı zamanda soykırımın siyasi amaçlarla kullanımına karşı mücadele etmeyi hedefliyor... Bu öyküleri izleyen hiç kimse, bunlara kayıtsız kalamaz” dedi Dzidiç.
*** Proje Hollanda tarafından desteklendi ve Hollanda’nın Bosna-Hersek Büyükelçisi Jan Waltmans da bu projenin açılığında yaptığı konuşmada, bu serginin öneminin, soykırımla ilgili rakamlara insani bir boyut katmasından kaynaklandığını belirtti. “Hiçbir zaman Srebrenika soykırımını unutmamalıyız, ne kurbanları, ne de hayatta kalanları...” diyen Waltmans, “Serginin önemli olmasının ikinci nedeni ise, gelecekteki savaşları, soykırımları ve insan hakları ihlallerini önlemenin köşe taşının eğitim olmasıdır” diye konuştu.
*** Waltmans, “Bosna-Hersek’teki görevimin ilk atlı ayı içerisinde, yaptığım sohbetlerde, soykırımda hayatta kalmış olanların üzüntüsünü ve acısını, kurbanların yakınlarının onları her gün nasıl da özlediklerini öğrendim... Bosna-Hersek’te ayrıca kökenleri ne olursa olsun çocukların birlikte oynayabileceği, kışkırtıcı söylemlerden ve bölünmelerden uzak bir ülke için mücadele eden pek çok kararlı insan da tanıdım” dedi.
*** Bosna-Hersek’te barış sürecinin uygulanmasını gözetmekten sorumlu olan uluslararası üst düzey yetkili olan Bosna-Hersek Yüksek Temsilcisi Christian Schmidt ise yaptığı konuşmada, soykırımın Bosna-Hersek’te gündelik yaşam üzerindeki etkisinin devam ettiğini anlattı.
*** “Ben, kuşaklar boyunca soykırım mirasıyla başetmek zorunda kalmış bir toplumdan geliyorum. Bu süreç acılıdır ve onyıllar boyunca devam eder... Sık sık inkarla karşılaşılır – bunun nedenlerinden birisi suçun gerçekten de insan havsalasının sığamayacağı boyutlarda olmasıdır ve bunun olduğuna inanmak zordur” diye konuşan Schmidt, Alman kökenli bir yetkili...
*** “İşte bu nedenle mahkeme soruşturması ve tarihsel araştırmaların detaylandırılması çok önemlidir. Bunsuz, yeniden uzlaşma süreci olamaz” diyen Schmidt’ten sonra konuşan Bosna-Hersek’teki AB Özel Temsilcisi Johann Sattler de “soykırım kültürü ile soykırımı inkar suçunun varlığını sürdürmeye devam ettiğine” dikkati çekti.
*** Sattler, “Bugün buradaki pek çok kişi ile AB de, yılmadan uğraşıyor ve geçmişten dersler çıkarmaya çalışıp geleceğe ilerlemeye çalışıyor, Bosna-Hersek’in geleceğini korumak için” diye konuştu.
*** Srebrenika Anı Merkezi yönetim kurulu başkanı Şefket Hafızoviç ise konuşmasında bu anı odasının “soykırımın kanıtı” olacağını ve aynı zamanda “etnik milliyetçiliğin” sonuçlarının da kanıtı olacağını belirtti... “Soykırım suçu, tüm insanlığa karşı bir suçtur” diyen Hasan Hasanoviç ise, Anı Merkezi’nin sözlü tarih projesi liderliğini yürütüyor...
Soykırımdan sağ kurtulanların videolarını şu internet adresinden izleyebilirsiniz:
https://zivotiizapoljasmrti.detektor.ba/en
(BIRN’den derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
*** SAVAŞ KARŞITI ŞİİRLER...
“Nişancılar, nişan aldılar...”
Nişancılar nişan aldılar
yavruydular uçamadılar
kan yürüdü
yüzleri kızıl güller bürüdü
ne şiir büyür artık dilde
ne kızıl güller yerde
göklerin bütün yağmurları
düşse de...
nişancılar nişan aldılar
küçücük dudaklarda
boynu vurulmuş bir kahkaha
nasıl acı bir çığlığa çıkar
ağrının son noktasında
ve iner yavaş yavaş
bir son nefes olur
düşer toprağa...
nişancılar nişan aldılar
cansız dikildi toprağa fidanlar
çocuklar büyümedi
hiç küçülmeyecek
toprağa gömülen çocukluklar.
.........
Feriha Altıok
“Çocuklara kıyan büyük büyük adamlar vardı...”
.............
Ben yürürdüm
yol yüreğim kadar yanıktı
çocukların ayakları
kızıl çamurdandı
yanıktı çocukların ayakları
soğuktandı....
yürürdüm...babaların sırtında
ölü çocuklar vardı
ölü çocuklar ağırdı
acı ağırdı...
ben yürürdüm
ne çok kurşun yarasında
ne çok analar...
analar öylesine yol ortasında
anaların göğsünde
anasütü vurulmuş çocuklar vardı.
çocukların çocukluklarına
açılmıştı savaşlar
çocuklardan yurtlarına
yadigâr kaldı yaralı oyuncaklar.
ben yürürdüm
çocukların gözlerinde söndürülen
siyah yıldızlar vardı.
yürürdüm... her hücremde
binlerce çocuk
çocukların gözleri yanık yanık
korku kokardı. ..
yürürdüm... çocuklara kıyan
büyük büyük adamlar vardı...
yürürdüm... çocuklar omuzlarımda ağırdı
acı ağırdı
çocuklardan ayrılmak ağırdı .
yolum sözün bittiği yere kadardı
yol ağırdı... yol çok ağırdı.
Feriha Altıok
“Savaşta kokan tuzlar ve çürüyen sular...”
Fikret İLKİZ
Tuz koktu…
2022 yılı şubat ayının sonlarına doğru insanlar öldürüldü, kadınlar, çocuklar, anneler, babalar, askerler öldüler.
Hepimizin gözleri önünde, Batı'da, Avrupa’nın tam göbeğinde yaşanmış geçmiş katliamların acıları dinmeden, yaralar sarılmadan başlayan savaş ve ölümler…
Batı'da demokrasi adına ambargolar…
Milano Belediye Başkanı ve La Scala Operası Vakfı Başkanı Giuseppe Sala, Ukrayna işgalini kınamadığı için ünlü orkestra şefi Valery Gergiev’in Çaykovski’nin “Maça Kızı” operasını yönetemeyeceğini açıkladı.
Münih Orkestrası ünlü şefin iş akdini feshetti…
Metropolitan Orkestrası ve Venedik Bienali Putin’i destekleyen sanatçılarla çalışmayacağını açıkladı.
Milano Bicocca Üniversitesi Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden dolayı Dostoyevski dersini programından kaldırdı ama tepkiler üzerine kararını geri aldı.
Tolstoy’un eseri Anne Karenina eserinin çekimleri durduruldu.
Sular çürüdü…
Bütün bu sınırlandırmalara karşı senfoniler çalacak, orkestralar şefleriyle yaşayacak, romanlar okunacak, edebiyat ve sanat insanlığı kurtaracaktır.
Serserilerin Şairini anımsadım…
1940'lı yıllarda "Babi Yar"...
Avrupa'nın tam ortasında, Kiev’de soykırım suçuna tanıklık…
Babi Yar parkında bir anıt….
II. Dünya Savaşında Nazilerin işgali öncesinde Kiev'de 160 bin Yahudi yaşamaktaydı.
29-30 Eylül 1941’de Nazi işgalinde Ukrayna Kiev'de Yahudiler, Çingeneler, Sovyet savaş suçluları, komünistler dahil 100 binden fazla insan öldürüldü 33.771 Yahudi’nin iki gün içerisinde katledilmesi tarihe Babi Yar Katliamı olarak geçti.
Sostakoviç’in 13. Senfoni'sinin 1. bölümü olan "Babi Yar" bu katliama ithaf edilmiştir. Serserilerin Şairi olarak bilinen Rus şair Yevgeni Yevtuşenko "Babiy Yar" isimli şiiri ile tanınır. Stalin'e, Hitler'e ve savaşa karşıdır. Yahudi düşmanlığını ve ırkçılığı şiddetle eleştirir. Nazım Hikmet'in yakın arkadaşıdır. Yasaklayabilir misiniz?
Babi Yar'da katledilen Sovyet vatandaşları ve Yahudiler için 1976 yılında dikilen bir anıt 1991'de Babi Yar parkına yerleştirildi.
Babi Yar anıtı Ukrayna'yı işgal etmeye başlayan Rus ordusu tarafından bombalanmıştır.
1990'lı yıllarda "Srebrenitsa"…
Dün gibi! Avrupa'nın tam ortasında Eski Yugoslavya'da en acımasız insan hakları ihlalleri yaşandı. Batılılar savaşa baktılar, seyrettiler ve sustular.
II. Dünya Savaşından sonra Avrupa Birliğinin ve tüm devletlerin gözü önünde yaşanan savaşın ve kör milliyetçiliğinin en çok acısını çekenlerin yaşandığı ülke Bosna Hersek... Uluslararası Kızılhaç Örgütü verilerine göre (1992-1995) Bosna-Hersek'te 312.000 kişi hayatını kaybetti. Bu kayıpların 200.000 kadarı Boşnak halkından... Bosnalılar dünyanın gözü önünde ve Avrupa'nın tam göbeğinde çıkan savaşta soykırıma tabi tutuldular. Sırplar işkenceden geçirdikleri Bosnalı Müslümanları; çocuklarının, kardeşlerinin gözleri önünde öldürdükten sonra onlara gömdürdü.
Bosna Hersek’in Srebrenitsa kasabasında 13-18 Temmuz 1995 tarihleri arasında 8 bin genç Müslüman erkek, Miladiç’in emriyle Bosnalı Sırp güçleri tarafından katledilerek öldürüldü.
Nuremberg, Ruanda mahkemelerinden sonra 1993 yılında, "1991'den İtibaren Eski Yugoslavya Topraklarında İşlenen Ciddi Uluslararası İnsancıl Hukuk İhlallerinden Sorumlu Olan Kişilerin Yargılanması için Uluslararası Mahkeme” kuruldu.
Katliamlardan sonra savaş emrini verenler zor zahmet yargılanabildi!
Srebrenitsa Katliamı, Avrupa'da II Dünya Savaşından sonra tarihin gördüğü en acı ve en acımasız katliamlardandır. Öldürülenlerin kesin sayısı bilinmiyor ve en vahşi soykırımdır.
Uluslararası sözleşmeler o zaman da yürürlükteydi. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği o yıllarda da vardı; ama katliamlar önlenemedi, önlenmedi de diyebiliriz.
Katliamları gerçekleştiren Sırp Milisleri acaba nereden yardım aldılar?
Keskin nişancılar insanları öldürürken Batı televizyonlardan canlı yayın yapmıştı!
BM tarafından Srebrenitsa’yı korumakla görevlendirilen 700 Hollanda askeri, bölgeye "güvenli" olduğu güvencesiyle sığınmış 8000 kadar Bosnalı Müslüman'ı, katledileceklerini bile bile Sırplara teslim etmediler mi?
Sonra göstermiş oldukları "üstün hizmet" nedeniyle madalyalarla ödüllendirilmediler mi?
NATO'nun BM gözetiminde yaptığı Sırplara yönelik hava harekât planlarının, Fransa'nın Sırplara sızdırdığı konusunda ciddi kuşkular yok mu?
Geç oldu ama Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Birleşmiş Milletler Antlaşmasının "Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Eylemi Durumda Alınacak Önlemler” başlığını taşıyan Bölüm VII (md.39-51) hükümlerine dayanılarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 22.02.1993 tarihli kararı ile kurulmuştu.
Saraybosna'yı bombardımana tutan Sırp güçlerinin komutanı, Srebrenitsa katliamın baş sorumlularından birisi de Ratko Mladic’ti.
Bosna'yı yakıp yıkan insanları katleden Ratko Mladiç, yıllar sonra Lahey'de Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanabildi.
UCM, 2017 yılında Ratko Mladic’i mahkûm etti. Saraybosna’nın bombalanması emrini doğrudan verdiğine karar veren Mahkeme; Srebrenitsa’da soykırım ve ırk katliamı yaptığını, cinayet işlediğini, tüm Bosnalı Müslüman nüfusu yok etmeye kastettiğine hükmetti. Soykırım, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemekten R. Mladic’i müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Srebrenitsa katliamı nasıl önlenebilirdi? Bu sorunun hala yanıtı aranıyor…
Savaşın tanığı ve birçok kişiyi tedavi etmiş olan Yugoslavya lideri Tito'nun torunu kardiyolog, yazar Svetlana Broz, Srebrenitsa katliamından onlarca yıl sonra, şöyle söylüyor:
"Aslına bakarsanız yaralar hala çok derin. Bosna'da 3 grup halk var. Mağdurlar, failler ve seyirciler. Mağdurlar izleri silemiyor ve geçmişten kurtulamıyor. Çünkü faillerin çoğu firarda ve hatta yetkili konumunda. Failler, olayları inkâr etmekten gayet mutlu. Parmaklarını oynatmayan seyirciler, sürdürdükleri eylemsizlikle mevcut duruma katkıda bulunuyor."
Parmaklarını oynatmayan Avrupalı seyircileri Batılılar ödüllendirildi…
2012 yılında Nobel Komitesi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da "barış ve uzlaşı, demokrasi ve insan haklarının ilerlemesine katkısı" gerekçeleriyle 2012 Nobel Barış Ödülü'ne Avrupa Birliği'ni layık gördü.
"60 yıllık barış" veya "savaşsız 60 yıl" gibi gerekçelerle verilen Nobel Barış Ödülü'nün tam ortasında Avrupa Birliği duruyorsa, Avrupa’nın tam ortasında da Srebrenitsa Katliamı, Babı Yar duruyor...
Bu nasıl barışa katkıdır, bu nasıl bir savaşsız ya da 60 yıllık barışın yaşandığı bir dünyadır?
Geçmişle yüzleşmek konusunda parmaklarını dahi oynatmamış Avrupalıların ve Batılıların savaşlara seyirci kalan suskunlukları en basitinden katliamlara katkıda bulunmak, olan bitenleri meşru kılmaya yardım etmek değil midir?
En az savaş emri verenler kadar sorumlu olanlar yüzünden faşizmin hizmetkarları halkın hizmetkarları değildir. Kısaca, hiçbir şey göründüğü gibi değil. Savaş kararı verenler halktan her şeyi gizleyen politikacıların ve devleti yönetenlerin suçudur.
Faşizm böyle bir şeydir ve milyonlarca insanın ölüm emrini verenleri yargılamak bir kişiyi öldüren insanı yargılamaktan çok daha zordur.
Faşizm biçimsel demokratik sistemlerin arkasında ve bazen içinde saklanmayı seçer ve uygular. Halktan her şey saklanır. İtalya’daki uygulama örneği Mussoli’nin, Almanya örneği ise Hitler’indir. Onlardan önce de faşizm vardı, bugün de var ve sadece uygulanma biçimleri farklıdır.
Uzun zamandır kapılarını sağa açmış bir Avrupa ve/veya Batı faşizmin biçimlenmesine yol açmıştır. Demokrasiyi yok etmek yerine varlığını sürdürmesini görünüm olarak sağlamak ve faşizmin biçimlenmesine yol vermekten sorumludur. Böylece faşizm günümüzde “siyasi iktidar olmanın” adıdır ve iktidar biçimidir.
Bu nedenle faşistler halkın hizmetkarı olamazlar ve demokrasi arkasına saklanmış olan bu “iktidar biçimine” karşı halkların tek mücadele yolu vardır; antifaşist olmak…
Savaşa karşı barış istemek ve bu mücadelede antifaşist olmak tek çaredir.
Çünkü tuz koktu, sular çürüdü.
(BİANET.ORG – Fikret İLKİZ – 7.3.2022)