Yeni yılı bir referandum tarihiyle karşılar mıyız?
Kıbrıs sorununda müzakere sürecindeki kesintinin geçici olduğu ve görüşmelerin devam edeceği konusunda genel bir düşünce var. İki toplumun isteği yanında, garantörlerin ve Kıbrıs sorunuyla, bölgeyle muhatap güçlerin de bu konuda aynı düşündükleri görülüyor.
Tabii Kıbrıs Türk tarafı olarak Türkiye’nin bu konuda tavrının ne olacağı önemli. Kıbrıs için de önemli elbette ama ilişkiler açısından artık içiçe geçtiğimizden bizim için önemi daha fazla…
TC Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu geldi ve “Hedeflerinin 11 Şubat 2014 Ortak Çerçeve Belgesi’nin hedefleri doğrultusunda 2016 içinde müzakerelerin sonuç vermesi, kalıcı bir çözüm için adım atılması ve bir an önce bunun için 5’li konferans dahil gerekli somut yol haritası belirlenmesi olduğunu” söyledi.
Tabii geçtiğimiz günlerde AP’nin Türkiye’nin üyelik sürecinin geçici süreliğine dondurulması tavsiye kararını almasının ardından Türkiye’nin Kıbrıs’taki sürece destek vermeyeceği değerlendirmeleri yapılsa da hemen ardından Çavuşoğlu’nun Ada’ya gelip yukarıdaki destek açıklamasını yapması o değerlendirmelerin gerçekçi olmadığını gösteriyor.
Yine AP’nin kararının ardından Türkiye’den yansıyan başta Tayyip Erdoğan’ın abartılı ve tehditkâr açıklamaları nedeniyle o değerlendirmelerin yapılmasının da normal olduğunu söylemek gerek. “Bu karar bizim için yok hükmündedir, biz kendi yolumuza gideriz” dense de, yollarının doğuda bütünleşmek, hatta doğunun, ortadoğu’nun liderliğine oynamak olduğu vurgulanmaya çalışılsa da şimdiye kadar bu yönde yürütülen politikaların yanlış olduğu, Türkiye’nin etrafında dostu kalmadığı hem Türkiye hem de dünya açısından tesbit edilmiş durumdadır.
O yüzden yine Kıbrıs’taki süreci desteklemek, Kıbrıs’ta bir barışın, çözümün yanında destek verip bu konuda rol oynamak Türkiye açısından bugüne kadar kaybedilmiş itibarın yeniden kazanılması ve AB önündeki (eğer bu konuda gerçekçi iseler) tüm kapıların birer birer açılması anlamına gelecektir.
* * *
Öte yandan müzakere sürecinin Mont Pelerin’de bittiği yorumlarının doğru olmadığını Mustafa Akıncı’nın 5’li konferans toplanması yönünde yaptığı çağrıyla da anlayabiliriz. Ancak burada sorun Rum tarafının 5’li veya çoklu konferansa giderken toprak konusunun açık olarak belirlenmesi isteği var ki bunun da uzlaşma yönünde niyet olması durumunda aşılamayacak bir konu olmadığını düşünüyorum.
***
Kıbrıs’ın güneyinden de süreçle ilgili olumlu bir açıklama geldi ve Kıbrıs Rum Dışişleri Bakanı Ioannis Kasulidis, “belli bir süreliğine garantileri kabul etmeye hazırız” açıklamasını yaptı. Yani “garantileri kesinlikle kabul etmeyiz” yaklaşımından taviz veriyor Rum tarafı ve masaya tekrar dönmenin önünde engellerden birini daha kaldırmış oluyor.
Bu açıklamalardan ve gelişmelerden de anlaşılacağı gibi Kıbrıs müzakere süreci bitmemiştir. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin de dün akşam Ada’ya gelmesi bekleniyordu. Bu geliş de masanın tekrar kurulması yolunda adım atılacağı yönünde algılanmalıdır. Yani umutlar devam ediyor.
Biz Kıbrıs Türk tarafı olarak çözümde aceleci davranıyoruz ama buna artık ‘acele’ demenin de bir anlamı yok çünkü ‘aceleci’ kelimesinin artık geçerliği kalmadı. Sorun 50’lerden beri devam ediyor… 60 yıla yakın sürecin bitirilmesi için çaba göstermenin ‘acelecilik’ diye adlandırılması ve frenlenmeye çalışılması artık traji-komik kalıyor.
--------------------------------------------
Osmanlı alışkanlığı
Televizyonda ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi başladığında hatırlayacaksınız, Osmanlı’nın Saray’da Harem günlükleri ortaya çıktığından, Padişahların eşlerinin veya kadınlarının fethettikleri yerlerden Saray’a köle olarak getirilen kadınlar olduğu ve aslında bu kadınlardan doğan şehzadelerin ve sonradan da Osmanlı Padişahlarının aslında saf Türk olmadıkları, hep yabancı bir kadının evlatları olduğu anlatılınca tepkiler olmuştu. AKP Hükümeti de tepki göstermiş, hatta dizinin yayından kaldırılabileceği de söylenmişti. Ama devam etti, Hürrem’le başlayan dizi Kösem’le devam etti ve Kösem’in ikinci bölümü de şu günlerde yayınlanıyor. Hürrem ve Kösem, Osmanlı Sarayı’nda sadece eş, anne ve Harem’in sorumlusu olarak kalmayıp devlet işlerine de karışan, başka devletlerle ilişki kuran, bazı entrikalarda imzaları olan kadınlar olarak adlarını duyurmuşlar ve diziye de öyle yansıyorlar. Ne gariptir ki başlarda büyük tepkilere neden olan bu dizi serisi şimdilerde öyle alışkanlık haline geldi ki, Osmanlı merakını daha da artırdı, şimdiki Saray’da bulunan Erdoğan’ın da ‘muadil’ bir Padişah olarak görülmesi nedeniyle Osmanlılık günlük yaşama da yansıdı, reklamlarda, şarkılarda, eşyalarda, ev dekorasyonunda, yemeklerde, imzalarda kendini fazlasıyla hissettiriyor. Demek ki insan her şeye alışabiliyor, hatta onu hayatının bir parçası haline de getirebiliyor.
------------------------------------------------
FİLM
Bir Derviş Zaim filmi
Derviş Zaim’in ‘Rüya’ filmi vizyonda… Gala gecesindeydim. Filmden sonra çıkarken Zaim’e “şimdi biraz daha düşünmeye gidiyorum” deyip ayrıldım. Yedi Uyuyanlar menkıbesinden yola çıkarak bir film kurgulayan Derviş Zaim, yozlaşmışlık ve çevre sorunlarını da filme katarak yine çok tüketilen ‘seyret çık’ formatında filmlerin dışında çok emek verilmiş bir film yaratmış. Bütün filmlerinde olduğu gibi Rüya’da da izlerken düşünmeye zorlayan Derviş Zaim filmi orada kalmıyor, düşünmeye devam ediyorsunuz. Ancak bu gibi filmlerin üzücü tarafı geniş kitlelere ulaşamaması… Verilen emek için insan üzülüyor.
----------------------------------------
SORUN
Sinyallere boşluk aranıyor…
Girne’deki inşaatların çoğalmasını, betonlaşmayı, artık 10 kat bina yapıldığını, her gün ardı ardına yükselmeye başladıklarını defalarca yazdık. Bu binaların birçok sorunu da beraberinde getirdiğini, başta altyapı sorunları, yol, atık, park yeri, yeşil alanın kalmamasını, hava almanın, güneşi görmenin zorlaştığını yazdık yüzlerce kez. Bu soruna bir de iletişim eklendi bu kez. Evde günlerdir, haftalardır internetin eskisi gibi hızlı (olması gerektiği kadar) çalışamadığını farkedince bağlı şirketi aradık. Geldiler, baktılar, etrafınızda yükselen binalar internet sinyallerini etkiliyor dediler, alıcıyı başka yöne çevirdiler. Sinyallerin sızacağı boşluklar bitene kadar alıcılarımızı çevirmeye devam edeceğiz demek ki… Peki ya ondan sonra!
------------------------------------------
Eğer büyük kitleleri ikna edebilmişse, fikirler silahlara ihtiyaç duymaz.
* * *
Diğerleri lüks otomobillere binebilsin diye neden bazı insanlar çıplak ayaklarıyla yürümek zorundadır?
FİDEL CASTRO