Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

Yeniden…

A+A-

Kıbrıs sorununda “federasyondan yeniden uzaklaşıp, yeniden iki ayrı devlete” dayalı çözüme yönelmenin yaratacağı sorunlar, önümüzdeki günlerde daha da kendini gösterecek. Yeniden diye vurgu yapıyorum, çünkü bu siyaset 1990’larda denenmiş ve tükenmiştir. R.R Denktaş’ın ideali olan ayrı Türk Devleti arzusunu karşılamaya dönük ilk resmi adım, 1983’de yaptığı hamle idi. Her ikisinde de Türkiye siyasi krizdeydi ve boşluk yeni bir siyaset adına Denktaş’a hamle yapması için ona imkan vermişti. 

İki ayrı devlete dayalı bir politika, toplumlar arası tüm ilişkileri kavramsal olarak olduğu kadar fiiliyatta da berhava edecek ve Kıbrıslı Türklerin özellikle dışa dayalı her türlü adımını çok yönlü olarak etkileyecek bir konudur.

Hatırlanacaktır, ilgili BM Güvenlik konseyi kararları çerçevesinde şekillenen Annan Planı için yapılan Referandum sonrası Güvenlik Konseyine sunulan ancak Rusya tarafından veto edilerek kabul edilmeyen 28 Mayıs 2004 tarihli Kofi Annan raporu, Kıbrıslı Türkler için oldukça önemli bir belgeydi. 2004 sonrası gözlemci statüsünde dahi olsa elde edilen uluslararası temsiliyet hak ve imkanları, 2004 iradesi ve bu Rapor üzerinden şekillenmişti. 

Kofi Annan, bu raporunda uluslararası toplumu Kıbrıslı Türklere uygulanan ekonomik kısıtlama ve engelleri kaldırmaya çağırmıştı. ABD eski Dışişleri Bakanı Colin Powell, AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu eski üyesi Gunter Verheugen ile Britanya eski Başbakanı Tony Blair ve genişleme öncesinde AB Bakanlar Konseyi de bu çağrıyı tekrarlamıştı.

Kıbrıslı Türkler, sadece Federasyon çözüm modeli olan Annan Planına değil, aynı oylama ile Avrupa Birliği üyeliğine de evet demişlerdi. Çağrının amacı, Annan Planı’nın referandumda kabul edilmesine rağmen adanın birleşmemesi ve AB üyeliğinin faydalarından yararlanamayacak olan Kıbrıslı Türkleri tazmin etmekti. 

Kıbrıslı Türklerin adanın birleşmesi ve AB üyeliği yönündeki oyları ile KKTC’nin ilanıyla ortaya koyan ayrılıkçı irade, halk tarafından ortadan kaldırmış ve bu bağlamda 541 (1983) ve 550 (1984) sayılı BM Güvenlik Konseyi kararları ile ifade edilen ayrı devlet kurma/olma iddiası ortadan kalkarak, Kararların dönüşmesi gerektiği ortaya çıkmıştı. İzolasyonu gerektirecek ayrılıkçı siyasi yaklaşım halk tarafından ortadan kaldırılmış, adanın iki tarafı  arasındaki ekonomik açığın kapatması ile yeniden birleşme yolunda olumlu bir adım olması tartışılmış, değerlendirilmişti.

AB hazırladığı Komisyon paketinde Kuzey Kıbrıs ve AB piyasaları arasında Yeşil Hat Tüzüğü, Doğrudan Ticaret ve 249 milyon euroluk bir mali yardım öngörmüştü. Ancak en önemli öneri olan Doğrudan Ticaret Tüzüğü, Bakanlar Konseyi’nin adanın kuzeyini, üye devlet Kıbrıs Cumhuriyeti’nden hukuksal olarak ayrı bir toprak parçası olarak görmesinin AB uygulamalarına aykırı olduğu kararıyla hayata geçemedi. Diğer Tüzükler geçti. Ayrıca Kofi Annan’ın çağrısı doğrultusunda çeşitli uluslararası  temsiliyet hakları geliştirildi ve yükseltildi. İslam Kalkınma Teşkilatı, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi gibi.

Tarihsel gerçekler bize Annan Planına yeterince sahip çıkmadığımızı gösteriyor aslında. Elbette yeniden başlayan çeşitli müzakere süreçleri oldu, çalışıldı. Tüm ilerlemeler de aynı Plan ekseninde, Federasyon temelinde şekillendi.

Bugün eğer Kıbrıslı Türklerin Avrupa Birliği üye devletleri üzerinde belli bir prestiji varsa, o prestij hala 2004’e dayanır. Donmuş ve gelişmemiş olması, başkalarının değil, bizzat bizim siyasi strateji eksikliğimizden kaynaklanmaktadır. 

Bugün, tüm sıkıntılara rağmen bu çerçevenin tamamen dışına çıkmak demek aslında 2000-2020 yılları arası kapasiteyi, mücadeleyi ve iradeyi yok saymak demektir. Sürekliliği koparmak demektir. 

Halkın iradesi, 24 Nisan 2004 yılında şekillenmiş, halk tercihini yapmıştı. Bunu sulandırmak ve 1990’ların karanlık ve belirsiz sularında yüzmek, Kıbrıslı Türklerin toplumsal vizyonunu uluslararası arenada tamamen ortadan kaldıracaktır. 

Bu karar egemen Kıbrıslı Rum milliyetçilerin ekmeğine yağ süreceği gibi, Kıbrıslı Türk halkının iradesine de saygısızca davranılmış olacaktır. Her zaman meşruluk sorunu yaşanacaktır.  

Mesele budur. Eğer inatla bu yanlışta devam edilirse, dünya Kıbrıslı Türklerin bu tür bir ayrılıkçı siyasete asla olur demeyeceğini yeniden duyacak. 

Bu yazı toplam 2387 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar