1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. ‘Yenidoğanlar’ın hayata tutunmasını sağlayan: Dr. Çiğdem Bakkaloğlu
‘Yenidoğanlar’ın hayata tutunmasını sağlayan: Dr. Çiğdem Bakkaloğlu

‘Yenidoğanlar’ın hayata tutunmasını sağlayan: Dr. Çiğdem Bakkaloğlu

 “Yenidoğanda ölüm oranımız çok düşük… Bunu sağlamak için çok emek sarf ettik... Bebeklerin hayatıyla ilgili sorumluluk almak fazlasıyla yorucu ve stresliydi…”

A+A-

Yenidoğanlar için Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne yoğun bakım ünitesi kuran, binlerce prematüre bebeğin hayata tutunmasını sağlayan Dr. Çiğdem Bakkaloğlu, doğuma giren ekibin yenidoğan canlandırma konusunda eğitimli olmasının bebeklerde sakatlığı engellediğini vurguladı.

35 yıllık meslek hayatını noktalayarak emekliye ayrılan Bakkaloğlu, “Erken doğumların yenidoğan ünitesi ve hekimi olmayan bir hastanede yapılması son derece yanlış…” uyarısında bulundu.

Kadın doğum uzmanlarının, çocuk doktorlarının, hemşirelerin yenidoğan canlandırma konusunda eğitimli olması gerektiğini ancak bu alanda yasal boşluk olduğunu belirten Dr. Çiğdem Bakkaloğlu, “Kaç kez eğitim programı düzenledik, katılım az oldu. Eğitim alanların sayısı artıyor ama almayanlar da çok” dedi.

Ege Üniversitesi’nden meslektaşları ve Kıbrıs Türk Pediatri Kurumu tarafından “KKTC’de bebek ölümlerini en aza indiren hekim” unvanına layık görülen Bakkaloğlu, “Yenidoğan yoğun bakımı yenidoğan uzmanından ibaret değil. Bu iş, ekip işi... Biz de böyle çalıştık, kendimizi her zaman yeniledik” şeklinde konuştu.

Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Servisi klinik şefliğinden geçtiğimiz aylarda emekliye ayrılan, KKTC’nin ilk yenidoğan uzmanı Dr. Çiğdem Bakkaloğlu, bu alanda kat ettikleri yolu Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlattı.

4 bin civarında bebeğin 400’ü erken doğuyor

Dr. Çiğdem Bakkaloğlu’nun verdiği bilgiye göre, KKTC’de yılda ortalama 4 bin bebek dünyaya geliyor. Bu bebeklerden yüzde 10’u erken doğuyor. Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Yenidoğan Yoğum Bakım Ünitesi’nde her yıl yaklaşık 400 prematüre bebek tedavi görüyor. Bir yılda kaybedilen bebek sayısıysa 10’dan az.

Dünyada yenidoğanların ölüm hızı hâlâ çok yüksekken KKTC bu alanda oldukça başarılı. Ülkede yaşatılan en küçük bebek 325 gram. Şimdi iki yaşında olan bu bebek KKTC’de ve dünyada yaşatılan en küçük bebekler listesinde.

Silinip yeniden yazılan üniversite tercihi ve yenidoğana uzmanlığı

Bakkaloğlu’na ilk soru uzmanlık alanından. Neden yenidoğan… ?

“Aslında doktor olmak gibi bir hayalim yoktu. Fen bilgilerinde iyiydim ve kimya okumak istiyordum. İstanbul’u çok beğendiğimden tercihlerimde buradaki kimya fakültelerini yazdım. Kimya hocam, ‘Benim gibi öğretmen mi olmak istiyorsun? Tıp yaz özgür ol, istediğin yerde çalış’ dedi. Bu söz üzerine Boğaziçi kimya tercihimi sildim, tıbbı yazdım ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandım. İhtisasımı Şişli Etfal Hastanesi’nde, yenidoğan yan dalı uzmanlığımı Ege Üniversitesi’nde yaptım.”

 “Kırık dökük kuvözler, iki solunum cihazı ve bir sürü de bebeğimiz vardı”

Türkiye’de çalışmak istese de bazı nedenlerle 1999’da Kıbrıs’a döndüğünü; imkansızlıklara rağmen Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne ülkenin ilk yenidoğan yoğun bakım ünitesini kurduğunu belirten Dr. Bakkaloğlu, “Beni bu kadar zor bir sürecin beklediğini çok da farkında değildim ama pes etmedim. Geri çekilen bir karakterim yok…” dedi ve ekledi:

“Önce insanlara yenidoğan yoğun bakımının ne kadar gerekli olduğunu anlatmam gerekti…Bu alanda görev yapacak deneyimli ekibi kurmak, gerekli malzemeleri temin etmek zordu... Yoğun bakım koşullarının nasıl olması gerektiği, hemşire eğitimi, hijyen, el temizliği… Bugün tartışma konusu olmayacak şeyler o zaman için ciddi sorundu… Laboratuvarların koşulları yetersizdi.

1978-79’dan kalma 10 civarında kuvöz vardı. Hepsi de kırık döküktü… İki tane solunum cihazı, bir sürü de bebeğimiz vardı… Hemşireler az sayıdaki aletleri hastadan hastaya değişirken sürekli temizledi… Uykusuz ve yorgunken bozulan cihazlar, eksik malzemeler için de koşuşturduk… Hasta dışında birçok sorunla uğraşmak bizi yıprattı.

Meslektaşlarımla iletişim ve koordinasyon da beklediğim gibi olmadı… Öncelikler farklıydı... Yarım gün hastanede, yarım gün muayenede çalışmak gibi tuhaf bir çalışma şekli… Bütün bunlar da doğru ve verimli çalışmayı etkiliyor…”

 “Ellerim yıllarca dezenfektandan çıkmadı”

“Bu zorluklarla karşılaşınca üniversite tercihinizi değiştirdiğiniz ya da yeni doğan yan dalı seçtiğiniz için pişman oldunuz mu?” sorusu üzerine Çiğdem Bakkaloğlu, şunları söyledi:

“Çocukları, yenidoğanı ve acil müdahaleyi seviyorum. O yıllarda erken doğan bebekler ya kaybediliyordu ya da ciddi sağlık sorunları yaşıyordu. Bu alanda yapılan çok fazla şey yoktu.

Pişmanım demiyorum, işimi severek yaptım ama hekim olmak hayatımı farklı bir yöne soktu. Sürekli okumak, araştırmak durumunda kaldım...

Bebeklerin hayatıyla ilgili sorumluluk almak fazlasıyla yorucu ve stresliydi… Hata olmasın, çocuklar enfeksiyon kapmasın diye sürekli her şeyi kontrol ettim… Mükemmeliyetçi olmak zorundaydım.

Uyumaya, yemek yemeye, banyo yapmaya fırsat bulamadığım zamanlar oldu. Ellerim yıllarca dezenfektandan çıkmadı; tırnaklarımı hiç uzatmadım… Hep bir koşuşturma… En çok neye özeniyordum biliyor musunuz; sakince, etrafına bakınarak yürüyen insanlara…

10 yıldan uzun süre tek başıma çalıştım ve her erken doğuma girdim. Sabaha yakın oğlumu yatağından alıp hastaneye koştuğum çok oldu… Onu koridordaki kanepenin üzerine bırakır doğuma öyle girerdim… Neler yaşadığımı ve hissettiğimi tarif etmem çok zor…”

 “Yenidoğanda ölüm oranımız çok düşük”

Bebekleri ailelerine sağlıklı şekilde teslim edebilmek için çok fazla kişisel çaba sarf ettiklerini söyleyen Bakkaloğlu, şöyle devam etti:

“Yenidoğanda ölüm oranımız çok düşük. Japonya düzeyinde, binde 2’lerdeyiz. Ekip olarak çalıştık ve kendimizi her zaman yeniledik… Bu iş ekip işidir. Yenidoğan yoğun bakımı sadece yenidoğan uzmanından ibaret değil…”

Şu anda Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde 17-18 kuvöz olduğunu, zaman zaman yine sıkıntılar yaşandığını belirten Dr. Çiğdem Bakkaloğlu, en büyük sorunun tamirle ve parça teminiyle ilgili olduğunu, Sağlık Bakanlığı’nın tamir anlaşmaları yapmasının bu nedenle önemli olduğunu söyledi, “Bakımı yapılmayan aletlere güvenilmez de” dedi.

Bebekleri yaşatan tecrübe mi teknoloji mi?

“Bebekleri yaşatan tecrübe mi teknoloji mi?” sorusunu, “Her ikisi de… Cihazlar elbette ilk çıkanlara göre çok üstün. Bizim kullandıklarımızdan çok daha iyileri de var…” diyerek yanıtlayan Bakkaloğlu şunları ekledi:

“Dünya Sağlık Örgütü ve Amerikan Pediatri Akademisi 32 haftanın altındaki bebeklerin yenidoğan yoğun bakım ünitesi ve yenidoğan uzmanının olduğu bir merkezde doğmasını tavsiye ediyor. Doğuma vakit varsa, doğrusu bu şekilde olmasıdır.

Biz, ülkedeki bazı koşullar nedeniyle bunu geç sağlayabildik ama sağladık. Yaklaşık 10 yıldır, 34 haftanın altındaki doğumlar Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde yapılıyor. Bunun zorunlu kılarak bebeklerin başka hastanelerde, kötü koşullarda doğup bize gelmesine engelledik.”

 “Yenidoğan canlandırma eğitimi almadan doğuma girilmemeli”

“Erken doğumların yenidoğan ünitesi ve hekimi olmayan bir hastanede yapılması son derece yanlış” diyen Bakkaloğlu, “Kadın doğum ve çocuk uzmanları, hemşireler yenidoğan canlandırma eğitimi almadan da doğuma girmemeli. Kaç kez eğitim programı düzenledik, katılım az oldu. Eğitim alanların sayısı artıyor ama almayanlar da çok. Bu konuda yasal düzenlemeye ihtiyaç var” şeklinde konuştu.

 “El yıkamak yenidoğanı korur… Bu 1800’lerden beri biliniyor”

Yenidoğan uzmanlığının tarihinin eski olmadığını ancak erken doğan bebeklerle ilgili araştırmaların geçmişe dayandığını ifade eden Dr. Bakkaloğlu, şu bilgileri paylaştı:

“El yıkamakla bebeklerin yaşatılması arasındaki ilişki 1800’lerde, erken doğan bebeklerin kuvözlerde daha uzun yaşatıldığı 1900’lü yılların başında fark edildi. Hatta ‘ellerimizi sık sık yıkamalıyız’ diyen doktor aforoz edilmiş…”

Yenidoğanın, yurt dışında en değerli uzmanlıklardan biri olduğunu, yurt dışındaki uzmanların her erken doğuma da girmediğini belirten Bakkaloğlu, “Bence sorun mesleğimizde değil, koşullarımızın yanlışlığında” dedi ve ekledi:

“34 haftanın altında bize bildirilen erken doğumlarda anneyle bebeğin durumu değerlendiriliyor, çok riskli doğumlar dışındakilere artık çocuk doktoru arkadaşlarımız giriyor… Yeni gelen çocuk doktorları çok daha deneyimli…”

 “Tüp bebek gibi müdahaleli doğumlar arttığından erken doğan bebeklerin sayısında artış oldu”

Erken doğuma genellikle anneyle ilgili sağlık problemlerinin neden olduğunu ifade eden Dr. Çiğdem Bakkaloğlu, “Tüp bebek gibi müdahaleli doğumlar arttığından erken doğan bebeklerin sayısında da artış oldu” dedi ve ekledi:

“Hiçbir bebeğin erken doğmasını istemeyiz ama engellemek, erken doğumun risklerini sıfıra indirmek mümkün değil. Beyin hasarı erken doğumun en ciddi komplikasyonlarından biridir... Aileye sağlıklı olmayan bebek vermek de bu işin en üzücü tarafıdır… Gerekli koşulları sağlayarak bebeklerde oluşabilecek sakatlığı engellemek için varız...”

 “500 gram ve altındaki bebekler bizi endişelendiriyor”

Anne karnında sorun yaşamadılarsa erken doğan bebeklerin genellikle hayatlarını son derece sağlıklı şekilde sürdürdüğünü kaydeden Dr. Bakkaloğlu, şöyle devam etti:

“Eskiden 1500 gram doğan bebekler için endişelenirdik. Artık 750 gram üzerindeki bebekler bizi endişelendirmiyor. Asıl endişelendiklerimiz 500 gram ve altındakiler çünkü ne kadar küçük doğarlarsa yardıma o kadar muhtaç olurlar, birçok müdahaleye maruz kalırlar… Zamanında doğan bir bebeğin tüm ihtiyacını annesi karşılayabilir ama prematüre bebeğin desteğimize ihtiyacı vardır…

Solunum aygıtı, antibiyotikler, damar içine kullanılan sıvılar, hepsi onlar için dezavantajlı ve ağrılı müdahalelerdir. 24 haftanın üzerinde doğan bebekler ağrıyı hisseder. Sadece ağrıyı değil dokunmayı da, sevgiyi de hissederler.

 “En sevdiğim en küçük bebekler”

En sevdiğim en küçük bebeklerdir. Onlara dokunmak beni çok mutlu eder. Anneleriyle ilk karşılaşmaları, annelerinin onları kucağına alması, onlara dokunması… Bunlara tanık olmak çok güzeldir… Onlarla sohbet de ederim, sadece ben değil, yenidoğandaki diğer arkadaşlarım da onlarla sürekli konuşur…

Özellikle prematüre bebeklerin büyüdüklerini, sağlıklı ve kocaman olduklarını görmek beni çok mutlu eder. Sosyal medyada arkadaşım olanlar da var, yazdıklarını okuyorum, görüşleri çok hoşuma gidiyor… Hatırlayamadıklarım oluyor, onlar tanıyıp bana sesleniyor…”

 “Artık doktorluk yapmayacağım, kendime zaman ayırmak, üniversite okumak istiyorum”

Meslekte 35, yenidoğanda 23 yıl geçiren, “Tahminen bugüne kadar kaç çocuğu tedavi etmişsinizdir?” sorusunu, “Sayılarını bilebilmem mümkün değil… Binlerce…” diyerek yanıtlayan Bakkaloğlu, şöyle devam etti:

“İşimi severek yaptım, çok emek harcadım, özveride bulundum, elimden gelen her şeyi yaptım, almam gereken keyfi de aldım ama artık hayatımı değiştirmek istiyorum, hayatımı geri istiyorum. Artık doktorluk yapmayacağım… Gözüm arkada da kalmadı. Bundan sonra kendime zaman ayıracağım, yeniden üniversite okuyacağım. Düşündüğüm iki alan; hukuk ya da tarih… Daha karar vermedim…”

 “Yanlış yere bakıyor, yanlış şeyleri sorguluyor, siyasilerden yanlış şeyleri talep ediyoruz”

Dr. Çiğdem Bakkaloğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Sağlıktaki sorunlar toplumdaki diğer sorunlarla aynıdır. Sağlığı ayrı, eğitimi ayrı, ekonomiyi ayrı, trafiği ayrı düzeltmeyi düşünemeyiz. Tüm sorunların birlikte çözülmesi gerek. Toplum olarak öncelikle neyi istiyoruz, buna karar vermeliyiz… Yanlış yere bakıyor, yanlış şeyleri sorguluyor, siyasilerden yanlış şeyleri talep ediyoruz…”

yy-084.jpg

Haber: Rahme Çiftçioğlu-Fotoğraf: Süleyman Önal ve Arşiv

 

Bu haber toplam 5272 defa okunmuştur