1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. “Yerel Bir Türk Diktatör Avrupa’nın Birleşip Birleşmeyeceğine Karar Veremez!”
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

“Yerel Bir Türk Diktatör Avrupa’nın Birleşip Birleşmeyeceğine Karar Veremez!”

A+A-

Geçen haftaki yazımızda Annan Planı döneminin iki önemli tanığı olan Alvaro de Soto ve Lord Hannay’nin görüşlerine yer verdik.

Bu yazımızda, Kıbrıs’ın AB üyeliği sürecinin ve Annan Planı döneminin en önemli tanıklarından biri olan, AB’nin o dönemde genişlemeden sorumlu Komiseri Günter Verheugen’in görüşlerini aktaracağız.

 

Annan Planı için yapılan referandumlardan sonra “Kıbrıslı Rumlar bizi aldattı” deyişiyle de ünlü olan Verheugen, 21 Nisan 2024 tarihinde Kathimerini-Kıbrıs gazetesine uzun bir mülakat verdi ve o döneme dair görüş ve düşüncelerini paylaştı.

 

Günter Verheugen, haklı olarak, değerlendirmelerini AB’nin 1999 yılında gerçekleşen Helsinki Zirvesi’nden yola çıkarak dile getiriyor.

 

Helsinki Zirvesi’nden önce, Almanya dahil, bazı AB ülkelerin Kıbrıs’ın çözüm olmadan AB üyesi olmasına karşı çıktıklarını belirten Verheugen, bu tutumun daha sonra değiştiğini, çünkü sorunun çözümsüz kalmasından Türk tarafının sorumlu olduğuna dair yaygın bir kanının oluştuğunu söylüyor. 

Türkiye’yi çözüme razı etmek için Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’ye aday ülke statüsü verildiğini, Kıbrıs’a da çözüm şartı aranmadan AB üyesi olma imkanı sunulduğunu belirten Verheugen, bu yaklaşımın Türkiye’yi çözüme zorlayacağını düşünüyordu, çünkü Kıbrıs çözüm olmadan AB üyesi olursa, bunun Türkiye’nin çıkarlarına aykırı olacağı, Kıbrıs’ın “Türkiye’nin AB hayalleri önünde engele oluşturacağı açıktı” diyor.  

Buna rağmen, Rauf Denktaş’ın “inanılmaz bir inatla” çözüme karşı çıktığını, Türkiye başbakanı Bülent Ecevit’in ise “Kıbrıs Sorununun 1974’te çözüldüğünü ve Kıbrıs Sorunu diye bir sorunun olmadığını” ileri sürdüğünü belirten Verheugen, bu tutumun ciddi bir zaman kaybına yol açtığını söylüyor.

Verheugen, Denktaş ile arasında geçen bir diyaloğa da yer veriyor. 

 

“Denktaş, Avrupa Birliği’nin bölünmüş bir ülkeyi saflarına katmaya cesaret edemeyeceğini söylüyordu. Kendisine şöyle dedim: Dektaş, Avrupa’nın birleşip birleşmeyeceğine yerel bir Türk diktatörün karar vermesine AB müsaade etmeyecektir!” 

 

AB’nin 2002 Kopenhag Zirvesinde 10 ülkeyi bünyesine katmaya karar verirken, Konsey’in, Kıbrıs Rum tarafının tutumunun “yapıcı” ve işbirliğine açık” bulduğunu, buna karşılık Kıbrıs’ta çözümsüzlükten Türk tarafını sorumlu olduğunu tespit ettiğini belirten Günter Verheugen, “bu yüzden kolaylıkla karar aldık” ve “birkaç dakika içinde” Kıbrıs’ın AB’ye üyeliğini onayladık” diyor.

Bu arada, Kıbrıs Rum tarafının BM’nin çözüm girişimlerini desteklemeye devam edeceklerine dair güvence verdiğini, Glafkos Kliridis’in şahsen kendisine, “Kıbrıs Sorununa çözüm bulmaya dönük müzakere süreci Kıbrıslı Rumlar tarafından engellenmeyecek, biz süreci destekleyeceğiz” dediğini aktarıyor.

 

Günter Verheugen, Kliridis’in sözlerini “samimi” bulduğunu, iktidarda kalması durumunda Kıbrıs Sorununu çözebileceklerine inandığını belirtiyor. 

Fakat, Tassos Papadopullos’un iktidara gelmesiyle durum değişti. Verhaugen şöyle diyor: “Papadopoullos’un farklı görüşleri vardı ve bu konuda son derece netti. Göreve başladığı andan itibarın onun desteğine sahip olmayacağımızı biliyorduk.”

Buna rağmen Bürgenstock’ta son bir deneme yapıldığını belirten Verheugen, Tassos Papdopoullos’un Bürgenstock’ta daha zirve resmen başlamadan Kofi Annan’a “planını kabul edemeyeceğini” söylediğini, “bu yüzden, sürecin bir yere varamayacağını başından bildiklerini” söylüyor.

Papadopollos’un, Anan Planının Kıbrıslı Türklere “fazla yetki verdiğini” düşündüğünü ve onun için soru(n)un şu olduğunu vurguluyor: “İki topluma da eşit hak vermek mi, yoksa Kıbrıslı Türklere azınlık hakları tanımak mı?”

 

Günter Verheugen’in tanıklığı, geçen hafta yazdığımız makalede görüşlerine yer verdiğimiz Alvaro de Soto ve Lord Hannay ile birebir örtüşüyor.

Yirmi yıl önce yakaladığımız çözüm fırsatı, bir tarafta Türkiye ve Denktaş’ın tutumları, diğer yandan da Tasso Papadopullos’un Kıbrıslı Türkleri “azınlık” sayması yüzünden heba edildi.

Bu noktada daha eskilere giderek, benim de içinde bulunduğum bir grup Kıbrıslı Türk’ün 17 Kasım 2001 tarihinde Strasburg’da Günter Verheugen ile gerçekleştirdiğimiz görüşmeden bazı notlar aktarayım. Bu notları o zaman görüşmede aldığım şekliyle ve ilk kez yayınlıyorum:

 

Herr Verheugen, Türk tarafının Kıbrıs görüşmelerinde takındığı tutumdan ötürü tam bir düş kırıklığı içindedir. Özellikle Denktaş ile Zürih’te yaptığı görüşmede, Türk tarafına AB’nin Kıbrıs konusundaki tutumunu etraflıca anlatmış ve Türk tarafının endişelerinin yersiz olduğunu vurgulamış. Anayasa ve Mülkiyet konularında Türk tarafının görüşmelerde elde edeceği imtiyazların AB-Müktesebatı tarafından ortadan kaldırılmayacağını Denktaş’a bildirmiş. Verheugen’e göre AB Mevzuatı ülkelerin anayasal ve mülkiyet durumlarını düzenlemez ve Denktaş ilk kez, pek çok talebinin AB tarafından kabul edilebileceğini anlamıştır. AB için önemli olanın Kıbrıs’ın AB ve diğer uluslararası kuruluşlarda Tek Ses olarak temsil edilmesidir. Açıkçası Verheugen gevşek bir federasyonun AB tarafından kabul göreceğini, bunun için de Denktaş’ın bir an önce masaya dönerek Kıbrıs’ta çözüm için kollarını sıvamasını istemiştir.

 

Denktaş, Verheugen’e görüşmelere döneceğini hissettirdiği halde görüşmelere dönmedi. Verheugen, bunun kendisi tarafından anlaşılmaz bir davranış olduğunu ileri sürdü. AB, BM ve ABD tarafından birlikte örgütlenen bu son büyük girişim de sonuçsuz kalmıştır.

 

Kıbrıs Rum tarafının AB’ye üyelik görüşmelerinin gelen yılın Eylül ayında tamamlanacağını söyleyen Verheugen, “görüşmelerin sonunda sürecin hiçbir biçimde yavaşlatılmayacağını ve Kıbrıs’ın 2003 yılı içinde üye yapılacağını” vurguladı.

        

Verheugen, Komisyon başkanı Prodi’ye Kuzey Kıbrıs’ı ziyaret etmemesini kendisinin tavsiye ettiğini ileri sürdü. Çünkü Denktaş’ın bunu tanınma doğrultusunda istismar edeceğini söyledi. Kuşkusuz, söz verdiği halde, Denktaş’ın görüşmelere katılmaması Verheugen’in canını fena sıkmıştır.    

“Biz, kendi kaynaklarımızdan öğrendiğimize göre, Kuzey Kıbrıs’ta bir ‘Polis Rejimi’ hüküm sürmektedir ve temel hak ve özgürlüklere saygı duyulmamaktadır. Türkiye’den getirilen nüfus da ciddi bir soru oluşturmaktadır.”

 

“Türkçe’nin resmi dil olarak kabul edilmesi görüşmeci ülke olan Kıbrıs tarafından istenilmelidir. Bu konuda Kıbrıs’tan henüz bir talep gelmiş değildir.”

   

“Türk tarafı için en iyi garanti AB üyeliğidir. Hem ekonomik hem de güvenlik bakımından.”

 

“Maalesef  ümit kırıcı bir durumla karşı karşıyayız. Şimdi daha az umutluyum. Ancak, Türk tarafının tutumunu gözden geçireceğine inanıyorum.  İki toplumlu etkinliklere daha fazla önem vermeli ve Türkiye’ye baskı uygulamalıyız.” 

Bu yazı toplam 2668 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar