‘Yerleşikler geldi, vatanımızın yarısına oturdu, şimdi onlara vatandaşlık mı verelim?’
Strazburg’ta üçüncü gün…
Yarın akşama ülkedeyiz!
Ülke?
Kıbrıs!
Öteki yarısı!
Larnaka tarafı!
Bölünmüş yurt falan…
Ülken neresi?
Kıbrıs mı?
KKTC mi?
Amaaaaan…
-*-*-
Dünya “bu konuyla” pek ilgilenmiyor…
Bir tek Ersin Tatar, Londra’da alış veriş dışında kalan zamanlarında, bir grup Kıbrıslı Türk kökenli İngiliz vatandaşına bir şeyler söylüyor…
Egemen – eşit Marks and Spencer donları falan!
-*-*-
Evet strasburg’taki aşırı yürüyüşlü ve ayak ağrıtıcı dolaşmalar, temaslar sürüyor…
-*-*-
Bugünkü “notlarımıza” bir soruyla başlayalım…
Avrupa Parlamentosu ne işe yarıyor?
Kendi kendime sorguladım…
Mesela plastik ve naylon kullanımı ile ilgili alınan kararlar bizi ne kadar ilgilendiriyor?
Ya da Strazburg’ta bugünlerde gerçekleştirilen oturumlarda alınan “… tüketicilerin çamaşır makinesi, elektrikli süpürge, akıllı telefon ve bisiklet gibi ürünlerde garanti süresi dolduktan sonra onarım talebinde bulunma hakkı” bizi ne kadar bağlıyor?
-*-*-
Kime şikayet edeceğiz?
Yani, şöyle sorayım, çamaşır makinemizin garanti süresi var mı?
Olsa bile, birçok şirket bu süreye ve şartlarına uyuyor mu?
-*-*-
Şunu da sorgulayalım: Avrupa Parlamentosu’nun, Komisyonu’nun falan kararları bizi yani “KKTC”yi ne kadar bağlayıcıdır?
Kıbrıslı deyişiyle, “yönetenlerimizin”, çok mu omurundadır?
-*-*-
Kıbrıslı Türk gazeteciler olarak, Avrupa’da yaşıyor olsaydık, mesela Hollandalı bir gazeteci gibi soru sorar mıydık?
Hollandalı gazeteci, “… Marketlerde hala meyve ve sebzelerin naylon poşetlerde satıldığını” sorguluyor!
Biz mi?
-*-*-
Biz, önümüze çıkan “Kıbrıslı” ya da “öteki” Avrupa Parlamentosu milletvekillerine, “çift uyruklu vatandaşların pasaport hakkı”nı soruyoruz…
Aldığımız cevap mı?
“Yasal” olarak bu hak var ama “fiiliyatta”, kimse, binlerce “yarı Türkiyeli”ye vatandaşlık vermek istemiyor!
-*-*-
Irkçılık mı?
Kesinlikle hem ırkçılık hem de yasadışılık!
-*-*-
Peki, bu yasadışılık sadece pasaport ve vatandaşlık isterken mi aklımıza geliyor?
-*-*-
“Topraklarımızı yabancılara kaptırıyoruz” diye her türlü ırkçı ağlamayı yapıyoruz değil mi?
Peki, “topraklarımız” dediğimiz ve Rus kara parasına sattığımız İskele bölgesindeki tapulu toprakların neredeyse tamamının “Rum Kıbrıslılara” ait olduğu konusunda ne yapıyoruz?
-*-*-
“Kanla adlık, bizim oldu; parayla satmaya karşıyız” gibi salakça ve hukuktan uzak bir yaklaşım içerisindeyiz!
-*-*-
Evet, Strazburg gezimiz yağmurla ve akşamları 3 – 4 dereceye düşen soğukla devam ediyor…
-*-*-
Bu satırları yazarken, Avrupa Parlamentosu, Kıbrıs’ta kara para meselesini de tartışacaktı!
-*-*-
DİKO’nun Avrupa Parlamentosu’nda tek bir temsilcisi var…
DİKO ve EDEK birer vekille temsil ediliyor…
Eğer ilk seçimde Kıbrıslı Türk seçmen gidip ciddi sayıda oy kullanmazsa, bir sonraki dönemde, “Kıbrıs sorununun çözümüne karşı olan Türkiye ve KKTC’deki faşist zurnalara açık destek veren DİKO ve EDEK’in çözüm düşmanı tavrına, ELAM gibi bir şahane faşist grup da katılacak!”
Bilmem cümle uzun oldu ama anladık mı?
-*-*-
Ha bu arada belirtelim, EDEK ve DİKO, Avrupa’da “sağ” veya “merkez”de değil, sosyalist grup içerisinde yer alıyor…
AKEL, iki vekiliyle solda…
DİSİ, iki vekiliyle sağda…
-*-*-
DİKO’yu son iki dönemdir ekonomist akademisyen Costas Mavrides temsil ediyor…
Mavrides evet DİKO’dan seçildi…
Ama, AKEL’in eski lideri, eski Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas, Mavrides’in dayısı ya da amcası…
“Uncle”!
Hem amca hem dayı olabilir!
-*-*-
Mavrides’i dinlediğiniz zaman, “… Bravo” dememeniz için bir sebep bulamıyorsunuz!
Mesela kulağa çok hoş gelen, “Ben Kıbrıslı Rum milletvekili değilim, Kıbrıslı vekilim” demesi…
Mesela, “… Kıbrıs’ın işgal altındaki bölgelerinde derhal Euro kullanılmaya başlanması… Bu konuda AB’nin organlarının da çalışma yapması…”
Mesela, “… Kıbrıslı Türkler kendi bölgelerinde Avrupa Parlamentosu için kurulacak sandıklarda oy kullanabilmeli” demesi ve bu konunun “Türkiye izin vermediği için gerçekleşmediğini” iddia etmesi…
-*-*-
Euro’ya geçme meselesi!
Çok önemli…
Mavrides diyor ki, “eğer Kıbrıslı Türkler euro kullanmaya başlarsa, her iki toplum aynı yere ait olduğunu daha sıkı bir şekilde düşünecek… Ve Kıbrıslı Türklerin Euro kullanmaya başlamasının, Kıbrıslı Rumlara hiçbir zararı da olmayacak, kimse karşı çıkmayacak…”
-*-*-
Mavrides’e, “iki devletli çözüm?” diyorum…
“İmkansız!” diyor!
“Neden imkansız?” diye ekliyorum…
“… Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile sınırı olmasına izin vermeyiz” diyor!
“KKTC egemen eşit ve bağımsız bir devlet olmayacak mı?” anlamına gelen bir başka soru soruyorum, gülümsüyor…
“… Şu anda Türkiye’nin Kuzey’deki rejimi tamamen kontrol ettiğini, her şeyini kontrolü altında tuttuğunu biliyoruz… Bu konuda ortak bir zeminde buluşmamız mümkün değil” diye devam ediyor…
-*-*-
Mavrides, artık Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk gibi ayrımların olmadığını; 2004’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB tam üyesi olmasıyla birlikte, Ada üzerinde yaşayan tüm Kıbrıs vatandaşlarının, Avrupalı olduklarını da dile getirdi!
“Pasaport alamayan Kıbrıslı Türkler var!” dendiğinde de; bu konunun hassas olduğunu; belki 2 veya 3 yüz kişiye verilebileceğini ama…
Cümle bitmiyor…
-*-*-
Evet, tekrar edeyim, yasal anlamda Kıbrıslı Türk anne ve / veya babadan doğan herkesin “Kıbrıs Vatandaşlığı” alabilmesi lazım…
Lazım da, bu konuda daha çok bekleneceği açık!
Rum tarafı veya Rum yönetimi, “Türkiyeli” dendi mi “alarm” durumuna geçiyor!
“Yerleşikler…” diyorlar ve geçiyorlar…
Ve pek dile getirmedikleri ama kesinlikle düşündükleri bir şey var:
“Yerleşikler geldi, vatanımızın yarısına oturdu, şimdi onlara vatandaşlık mı verelim?”
Acı ama gerçek!
-*-*-
Haksız mı Rumlar?
Hukuken yüzde yüz haksız olduklarından eminim!
Peki vicdanen?
Bu soruyu, İsrailli yerleşiklerin Filistin’deki durumuna “hırsızlık” diyen Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan büyüklerinize iletiyorum…