“Yerleşimci sömürgecilik tartışmalarından Kıbrıs neler öğreniyor?”
Mary Southcott
(İngiltere’de “Friends of Cyprus” yani “Kıbrıs’ın Dostları” Grubu’nun yıllardır sekreterliğini yapmakta olan Mary Southcott, geçtiğimiz günlerde Dayanışma Evi’nde sol parti ve grupların her yıl geleneksel olarak gerçekleştirmekte olduğu “Sol ve Kıbrıs sorunu” konulu seminerde bir konuşma yaparak, özellikle İngiltere’yle ilgili Kıbrıs’a dair gözlemlerini aktardı. Mary Southcott’un 16 Kasım 2024 tarihli bu konuşmasını okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. S.U.)
MARY SOUTHCOTT KİMDİR?
Kendi anlatımıyla Mary Southcott’un özgeçmişi şöyle:
“Mary Southcott Britanya İmparatorluğu’nda dünyaya geldi. Babası Kanadalı idi, tarih okumuştu, anti-sömürgeci çatışmalarda Britanyalılar’a karşı savaş veren Gandi, Mandela ve hatta Makarios’u bile desteklemekteydi. Annesi de tarihçiydi. Anne tarafından dedesi Kraliyet Donanması’nda görevli olarak 1900’de Pekin’de ve daha sonra da Gelibolu savaşında bulunmuştu. Mary’nin teyzesi Florence, bir misyonerdi ve Kuala Lumpur’da bir kızlar okulu başöğretmeni idi. İkinci Dünya Savaşı esnasında Malezya’dan Hindistan’a taşınmıştı bu okul ve Malezya’nın bağımsızlığına kavuşmasından sonra Florence Hanım, Madras’ta bir öğretmenler okulunda dersler vermeyi sürdürdü.
Genç bir kız olarak Mary gazetede okuduğu Kıbrıs haberleri hakkında sorular soruyordu. 1971’de Kıbrıs’a gelen Maryı, 1975’e kadar adada kaldı ve “Kıbrıs’ta Adalet için Britanyalı Sakinler” örgütünde aktif olarak çalıştı. Sonrasında İngiltere’de Friends of Cyprus” örgütünde çalışmaya başladı, Friends of Cyprus Raporları’nı, Mary hazırlamaktaydı. 2002 ile 2019 yılları arasındaki tüm raporları gözden geçirdi ve bunlar Kıbrıs Üniversitesi Arşiv Departmanı tarafından dijital formata dönüştürüldü.”
MARY SOUTHCOTT’UN SUNUŞU...
Mary Southcott’un sunuşu, özetle şöyle:
*** Kıbrıs, yerleşimci sömürgecilik tartışmalarından neler öğreniyor? İster ticari, isterse jeopolitik nedenlerle yerleşmiş olsunlar bu sömürge kolonileri, sömürgecinin toprağı, yasaları ve ırklar arası ilişkileri biçimlendirmesinde ortak şeyler paylaşıyor.
*** Yerleşimci sömürgecilik Kıbrıs için geçerli midir? Değilse neden böyledir? Britanya İmparatorluğu’na dair yakın geçmişteki tartışmalarda Kıbrıs yer almıyor. Çok küçük olduğu ve o nedenle önemsiz olduğu için mi yoksa uymadığı için mi böyledir? Yakın geçmişte Britanya’nın sömürgeci hapishanelerine Kıbrıslılar’a karşı yaptığı yasadışı muameleye dair davalar Britanya Yüksek Mahkemesi’ne götürüldü ancak medya ilgisini esas olarak Kenya’daki olaylar çekti. Kıbrıs’ın Kuzey İrlanda’yla paralellikleri var mıdır?
*** 1920 yılında Black ve Tans, İsrail devletine destek olmak maksadıyla Balfur Deklerasyonu’nu desteklemek üzere Ortadoğu’ya gönderilmişti ancak Britanya’nın Kıbrıs’taki hareket tarzı böl ve yönet idi. Kıbrıs AB’ye katıldığı zaman aslında Kıbrıs halkının AB ve Kıbrıs yurttaşı olabilmeleri için bir ulus kurma zamanıydı – Türk ve Yunan tabiyetine ait, Britanya, Yunanistan ve Türkiye’nin kararlarıyla renklenmiş olmak yerine yani... Ama Kıbrıslılar öncelikle kendi tarihlerini öğrenme ihtiyacındadırlar...
*** 1975’ten beridir yaşamakta olduğum Bristol’da Britanya İmparatorluğu ve Ortak Pazar Müzesi vardır. 2002 yılında kuruldu bu müze, Britanya’nın dünyanın geriye kalan bölgelerindeki sömürgeci idaresinin tarihçesini ve etkilerini incelemektedir. 2008-2009 yıllarında halka kapatıldı ve 2013 yılında da gönüllü biçimde kendi kendini feshetti. Köle Ticareti’ni incelemekteydi, İrlanda’yı ele alıyor muydu emin değilim ancak Kıbrıs’a dair söyledikleri kesinlikle emperyalistti: “1878’de Britanyalılar Kıbrıs’a vardıklarında Rumlar ve Türkler savaşmaktaydı, Britanya adadan ayrıldığında, hala savaşıyorlardı...” diyordu. Burada iki şey yanlıştı.
*** Öncelikle bu açıklama, Britanya’nın böl ve yönet politikasını tümüyle görmezden geliyordu. Hnry Kissinger’in kitabında bir bölüm “Etnik Çatışmaya dair bir İnceleme” başlığı taşıyordu ve 1979 yılında tek hatasının Kıbrıs olduğunu itiraf etmişti... Kısacası (bu müzenin analizi) 1960 yılındaki Bağımsızlık’tan bu yana adadaki yurttaşların Yunan ve Türk yurttaşı olmadığını, bağımsız bir ülkenin yurttaşları olduklarını, Yunanistan ve Türkiye’nin tabiyetinde olmadıklarını görmezden geliyor – aslında Bağımsızlığa (Kıbrıs’a dair) bir ulus kurma eşlik etmeliydi ya da en azndan 2004 yılında Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılımında (bu yapılmalıydı)...
*** Bu analizin yanlışlarından ikincisine gelince: Elbette Britanya, Kıbrıs’tan ayrılmamıştı ki... Kıbrıs’ı bir üs olarak istediklerini sanıyorlardı ancak aslında tek istedikleri Kıbrıs’ta bir üstü... Egemen Üsler Bölgeleri’ne sahiptirler. Bu üslerin de hem Irak Savaşı’nda, hem de günümüzde İsrail’i desteklemek maksadıyla yeniden silahlandırılmak ve gözlem/izleme için ABD tarafından kullanıldığını da gördük. Bu konudan bahsetmemize izin yoktur. Büyük Britanya’da haber editörlerine yönelik bir “D Notice” denilen resmi bir istek vardır – o da, belli konularda ulusal güvenlik gerekçesiyle çeşitli haberleri yayınlamamalarına yönelik bir istektir bu.
*** 1984 yılında Cheltenham’da sendikalar yasaklandığında da gene bir “D Notice” vardı. Kıbrıs’ta açıkça konuşulmakta olan şeylerle ilgili Resmi Sırlar Yasası’nı çiğnedikleri gerekçesiyle 1977/78'de Cris’in Aubrey, John Berry ve Duncan Campbell’in tutuklanmış olduğu ABC davasından da söz etmek lazım. Şimdilerde Büyük Britanya’da yaşayanlar, El Cezire ve “Declassified UK”e dayanmak zorunda bilgi için... Kıbrıslıtürk kökenli Britanya Liberal Demokratlar’dan Barones Meral Hüseyin Ece, “Kıbrıs’taki Britanya üslerinin artık Kıbrıslılar’a iade edilmesinin zamanı çoktan gelmiştir” diyordu. Bu gerçekleşmedi – Britanya’nın ABD ile ilişkilerinden ötürü ve ayrıca Kıbrıs'ın daha da büyük bir bölümünün Türk ordusu tarafından ele geçirilmesini engellediği iddia da ediliyor (böylece)... ABD ve NATO, Orta Doğu ile daha da ötede Doğu’da Japonya’da Okinawa’daki pek çok operasyonları için Trodoslar’da ve Aynikola’daki Egemen Üsler Bölgesi’ndeki “Over the Horizon” (“Ufkun Ötesi’ndeki”) gözlemlere ihtiyaç duymaktadır.
*** Beyaz Ortak Pazar ülkeleri olan Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda ve Amerika, Bağımsızlık öncesinde kendi yerel nüfuslarını etnik temizlemeye gittikleri halde, 21nci yüzyılda artık bu beyazların üstünlüğü hikayesi gözden düşmüştür ve İsrail de Apartheid ve Soykırım’la suçlanmaktadır. Britanya Afrika’dan ve Hindistan Yarımadası’ndan ayrılmak zorunda kaldı. Tüm AB içerisinde geride bir tek Kıbrıs, Malta ve İrlanda kalıyor. Kıbrıs’ın, 1921 yılında bağımsızlığını kazanıncaya kadar İrlanda’yla ortak çok şeyi vardı ve belki de Kuzey İrlanda’yla çatışmalardan sonra da ortak yönleri vardı. Her ikisi de (İrlanda ve Kıbrıs), 2004 yılında Avrupa Birliği üyesi oldu. Büyük Britanya’nın Brexit referandumu ardından İrlanda, Avrupa Birliği’nden ayrılmadı ancak Kuzey İrlanda, Büyük Britanya devletinin geriye kalanı gibi bunu yaptı ve bu da çok büyük sorunlar yarattı...
*** Çatışmalar esnasında Winston Churchill İngiltere’den İrlanda’ya, İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu İRA’yla savaşmak üzere fazladan polis göndermişti. Onlara “Black ve Tans” deniyordu – giydikleri üniformaların renklerinden geliyordu bu isim, yeşil berelere ve açık kahve üniformalara sahiptiler. İrlanda, bağımsızlığını kazanınca, Winston Churchill “Black ve Tans”ı, bu kez Orta Doğu’ya kurulması öngörülen İsrail devletini desteklemeye ve Arap devleteri arasında birlikte hareket etmemelerini sağlamak üzere aralarında bölünmeler yaratmaya gönderildi. (Ve şimdilerde de Filistinliler’e yardım etmesinler diye...) Bu, 1917’deki Balfur Deklerasyonu’ndan sonrasına rastlıyordu, deklerasyon da Filistin’de bir Yahudi Devleti kurmaya yönelik Siyonist projeyi içermekteydi...
*** Kudis’teki Britanya Valisi Ronald Storrs, Filistin’de bir Yahudi Ulster’i yaratma düşüncesinden söz ediyordu. Sözkonusu olan buydu. Storrs, 1926 yılında Kıbrıs’a yerleşecekti Britanya Valisi olarak. “Black ve Tans” da bir Yahudi devletini destekleyenleri iyi eğitmişlerdi, şimdilerde de Netanyahu’nun İsrail’ini... Onların hareket tarzı, sivil nüfusa karşı misilleme yapmaktı. 7 Ekim 2023’ten bu yana ise Yerleşimci Kolonializm (Yerleşimci Sömürgecilik) deyişinin İsrail’de uygulanmasını görüyoruz.
*** 1917’deki Balfur Deklerasyonu’ndan bu yana, özellikle de 1948’de İsrail Yahudi Devleti’nin kurulmasından bu yana, bölgedeki yerli nüfusun yerlerinden edildiğini, topraklarının çalındığını, bazı toprakların satın alındığını, pek çok Filistinli’nin öldürüldüğünü, Gazze’de ironik biçimde İsrail Savunma Kuvvetleri diye adlandırılan IDF’in elinden ve şimdilerde de Batı Şeria’da Yahudi Yerleşimciler’in elinden 40 binden fazla Filistinli’nin öldürüldüğünü görüyoruz. Kıbrıs, 1988 yılında ilanından hemen sonra Filistin Devleti’ni tanımıştı.
*** Kıbrıs’ı, Britanya Ümparatorluğu’nun başka yerlerinde, örneğin Kenya, Malaya, Oman ve Kuzey İrlanda’ya bağlayan bir diğer şey daha vardı: Şu anda hayatta olmayan General Sir Frank Kitson, tüm bu ülkelerde çalışmıştı ve bu ülkelerde Britanya işkenceye başvurmaktaydı. Bu generalin, bu ülkelerdeki insanları, kendi askeri teorilerini test etmek üzere kullandığı laboratuvar fareleri gibi gördüğü anlatılmaktaydı...
*** Kıbrıs’a ilk geldiğimde birisiyle tanıştım – bu şahsın koyu renkli saçları arasında iki beyaz yuvarlak bölüm vardı, bana bir Britanya hapishanesindeyken kendisine bir Kıbrıslıtürk’ün işkence yaptığını anlatmıştı. Elbette insanların hapishanelerde ve polis gücünde iş almış olması anlaşılabilir fakat buralarda dövülen ya da işkence gören Kıbrıslırumlar, bunu idame eden Britanyalıları değil, o hapishanelerde bunu kendilerine yapan Kıbrıslıtürkler’i suçluyorlardı. Bu, böl ve yönet politikasının mirasıdır, saldırıya uğrayacaklarını bilerek karanlıkta öteki toplumun köyüne yakın bir yerde tutukluları serbest bırakmak da öyledir... Bu, arazide tam bir savaştı... General Sir Kitson’un bizzat kendisi de daha fazla insan öldürmesi gerektiğinden bahsediyordu. (Onunla ilgili bir yazıyı şu adresten okuyabilirsiniz: https://www.declassifieduk.org/the-general-who-terrorised-the-colonies/ ).
*** Büyük Britanya yakın geçmişte Moritus’ta Chagos Adaları’nı Ululslararası Adalet Divanı Kararıyla geri verdi – ancak Diego Garcia, hala bir ABD Üssü olarak kalmaya devam ediyor. Kıbrıs ve Kıbrıslılar çeşitli sorulara kendi yanıtlarını ortaya koymak zorundadırlar: “Neden tam bağımsızlık elde edemedi veya yerli nüfusu niçin ortadan kaldırılmadı fakat (ada) taksim edildi ve etnik bakımdan iki devlet şekline dönüşecek biçimde etnik temizlik yapıldı...” gibi... Tanınmış devlet olarak Kıbrıs Cumhuriyeti, kendi dış ve yerel politikalarına, Yüksek Komiserlikleri’nde ve Elçilikleri’nde ve müzelerinde yalnızca Yunan tarihi ve dili değil, tüm gelenekleri dahil etmek için çok daha fazla şey yapmalıdır. Etnisitesi veya dili ne olursa olsun Kıbrıs’ın yurttaşlarını temsil edebileceğini göstermek zorundadır.
*** Kıbrıslılar, kendi tarihlerini yeniden değerlendirmelidir – yalnızca güneyde değil elbette, kuzeyde de – ancak bayrak sallamak, milli marşlar ve Yunanistan ile türkiye’nin milli günlerini kutlamak verilen mesajı karıştırmakta ve İki Devlet görünümü yaratmaktadır. Etnik temizlik konusuna meydan okunmalı ve böl ve yönet politikalarına izin vermek yerine Kıbrıslılar yeniden birleşme için birlikte çalışmalıdır. Ayrıca böl ve yönet politikalarının nasıl çalışmış olduğunu gösteren materyal üretmelidirler, böylece tuzaklardan kaçınılabilinir. Ve ayrıca dünyanın başka yerlerinde olup bitenlerle bağlantıları da görmelidirler...
(Mary Southcott’un yazısını özetle derleyip İngilizce’den Türkçe’ye çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
Resimde ortada görülen Frank Kitson, 1983'te görev yaptığı Beyrut'ta...
General Kitson'un görev yaptığı yıllarda Kenya'da durum...