“Yeryüzü Halleri”
İçinden geçmekte olduğumuz şu günler, bizlere yeryüzünde hiç olmadığı kadar özenle, dikkatli ve nazikçe yaşamamız gerektiğini gösteriyor. Dünyayı birlikte yaşadığımız milyonlarca canlı türüyle paylaşmalıyız, yok etmemeye ve yaşatmaya alışmalıyız.
Unutmayalım ki, hepimiz birbirimize bağlıyız.
***
İstanbul’da Yapı Kredi’nin 80. Yıl etkinlikleri kapsamında Yapı Kredi Kültür Sanat’ta açık olan ve on bir güncel sanatçıyı bir araya getiren “Yeryüzü Halleri” sergisini büyük bir heyecanla gezdim.
Günlük yaşamımızda kibar ve dikkatli yaşamaya dikkat çeken ve 6 Eylül’de kapılarını açan sergi, 30 Mart 2025 tarihine kadar ziyaretçilerini ağırlayabilecek.
***
“Yeryüzü Halleri” sergisi, insanın doğayla ilişki kurma biçimlerini, sosyopolitik ilişkiler ve gündelik yapılara dair gözlemlerden yola çıkarak kavramayı amaçlıyor.
Sergiyi gezerken, sürdürülebilirliğin sosyal adalet ve hak temelli yaklaşım üzerinde etkilerini düşündüm; yaşamsal kaynaklar üzerindeki topluluk haklarının korunması gerektiğini.
***
“Yeryüzü Halleri”, sömürgeci yaklaşımın eleştirisine duyulan ihtiyaç ve bunların yarattığı sonuçların yeniden düzenlenmesine duyulan gereksinimler etrafında şekilleniyor.
***
Rozelin Akgün, Judy Chicago, Berna Dolmacı, Sibel Horada, Ekin Kano, Gözde Mimiko, Begüm Mütevellioğlu, Cengiz Tekin, Buşra Tunç, Murat Yıldız, Müge Yılmaz’ın ekolojiye dayanan üretimlerini bir araya getiren sergi, ismini ise Birhan Keskin’in insan dışı canlıları merkeze alarak yazdığı şiir kitabı Yeryüzü Halleri’nden alıyor.
***
Sergi; resim, performans, fotoğraf, video, vitray, heykel ve yerleştirme gibi çeşitli mecraları içeriyor.
Küratörlüğünü Burcu Çimen ve Didem Yazıcı’nın üstlendiği sergide sanatçıların yaklaşımları, malzeme seçimleri ve araştırma konuları tüm canlılarla eşitlikçi bir tahayyül üzerinden kurulan ilişkilere dayanıyor.
***
Serginin küratörleri Çimen ve Yazıcı, “Yeryüzü Halleri”nin oluşumu ve süreciyle ilgili yaptıkları ortak açıklamada şunları söyledi:
“‘Yeryüzü Halleri’ izleyiciyi ekoloji temelli dünya görüşünden hareketle, doğanın ve insanların sömürüden uzak olduğu, ihtiyaç olandan fazlasının tüketilmediği bir dünya hayaline davet ediyor. Sergi, ekoloji düşünürü Vandana Shiva’nın Yeryüzü Demokrasisi adlı kitabında anlattığı, hiçbir ayrımcılığa yer vermeyen türden bir ‘bir aradalığa’ inanıyor: Yeryüzü Demokrasisi, insanları rekabet ve çatışma, korku ve nefret yoluyla bölmek yerine, onları ilgi, iş birliği ve şefkat çemberleri içinde birleştirir.”
***
Yine serginin küratörlerine sözü bırakacağız… Çimen ve Yazıcı sergi ile ilgili verdikleri bir röportajda, serginin doğuşunu şöyle anlattılar:
“İnsan merkezci hayat görüşünden uzaklaşmaya çalışıyoruz, bunun bilinciyle hareket etmenin de özgürleştirici bir yanı var. İnsanın doğa üzerindeki tahakkümünü sorgulamak aslında sadece doğa ve canlılara değil insanlara da iyi geliyor. Tüm canlılara eşitlikçi tahayyül fikri, canlıların birbirinden üstün değil, her birinin, birbirinin bir parçası olduğu görüşünü savunuyor. Bu anlamda eko feminist sanatçılar ve düşünürlerden ilham aldık. Sergi sanatçılarından Gözde Mimiko Türkkan son dönem çalışmalarında suyun bir beden olarak varlığı ve insan bedeniyle kesiştiği yerler üzerine düşünüyor ve beden üzerinden yapılan kimlik politikalarını sorguluyor. Sergide yer alan eseri (kendini) Seine Nehri’ne Vermek, nehrin merkezde olduğu bir anlatı kurguluyor. Begüm Mütevellioğlu’un eserinde bitkiler arka planda dekoratif bir obje değil, özne konumunda. Ortada iki insan var, ancak bitkilere oranla oldukça küçükler, yürüyorlar ve neredeyse kaybolmuşlar. Resim izleyiciyi doğanın merkezde olduğu bir yere davet ediyor.”
***
Sanatçılar malzeme seçimi ile ekolojik dengenin bağlantısını da şöyle kuruyorlar:
“Çünkü malzeme seçimi kritik bir tercih, sanatçının nasıl düşündüğü ve dünyaya bakışıyla birebir ilişkili. Örneğin sanatçı Buşra Tunç’un mekânsal yerleştirmesinde kullanılan malzemelerden biri fire vermiş, atık plastik. Ancak yerleştirme içinde bambaşka bir forma dönüşmüş, taşa benziyor. Günümüzde hangi malzemenin aslında ne olduğu, nasıl bir geçmişi olduğu ve nereden geldiği gibi konular karmaşık bir hâl aldı. İzleyiciye bunu da düşündürüyor. Berna Dolmacı’nın eseri resimsel bir çalışma, ancak geleneksel anlamda fırça ve boya ile değil, kahve, kına, vs gibi organik malzemelerle resmetmeyi seçiyor. Sanatçı inorganik bir malzeme yerine, hurda kağıt kullanıyor. Bu da sürdürülebilir bir tercih ve ekolojik dengeyi destekliyor. Sergide kullanılan malzemelerin çoğu biyobozunur malzeme, doğadan alındığı gibi doğaya dönüyor. Bu döngü ekosistemin devamlılığını sağlıyor.”
***
Birhan Keskin’in şiirindeki dizelerde saklı her şey; “İçimdeki yeryüzü konuştukça anlıyorum ki, bölünmüş bir hatırayım ben dünyaya dağılan.”
Sergi kataloğu yazarlarından akademisyen Ezgi Hamzaçebi “Varoluş Aralığında Yeryüzü Halleri” isimli makalesinde bu dizelerle ilgili şöyle yazıyor: “…dizeleri, insanın ve yeryüzünün sınırlarının iç içeliğine işaret eder. Dolayısıyla bu ifadeler, insan olmakla özdeşleştirilen bilme ve var olma biçimlerinin geçerliliğinin silinmeye başladığının göstergesidir. Buradaki öznenin, kendisini evrenin merkezine koyan, sonsuz yaşam ve iktidar arzusuyla tanrılığa öykünen bir insan algısı yerine, kendi bedeni başta olmak üzere, evrendeki diğer yaşam formlarıyla farklı bir ilişkilenme modeline doğru yönelen bir varlık anlayışı inşa etmeye çalıştığı söylenebilir.”
***
Sergideki eserler Birhan Keskin şiirlerinin birebir yorumlaması ya da görsel karşılığı değil. Daha çok şiirdeki farklı iç seslerin, perspektiflerin ve doğayla ilişkilenme yollarının sergide yer alan sanatçılarla ortaklaşması diyebiliriz.
***
“Yeryüzü Halleri”, kapitalist kalıntıların şekillendirdiği dünyada, toplumların, sermayenin ve iktidarların verdiği hasarı gösteriyor.
***
Yazımı Birhan Keskin’in dizeleriyle noktalıyorum:
“ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum
kor dantellerden bu yolu, ormanın altına
yeter ki oku onu.
senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua,
ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm
gözyaşına inandım. öyle uzun ki dünya;
katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.”