1. YAZARLAR

  2. Salih Sarpten

  3. Yetersiz miyiz?
Salih Sarpten

Salih Sarpten

Yetersiz miyiz?

A+A-

Yeterlik;  ihtiyaçları karşılayan, gereksinimlere yanıt veren, bir işi yapmak için özel bilgisi olan kişiyi ya da bir işlevi yerine getirme gücünü ifade eden önemli bir kavramdır. “Kamu Yeterlik Sınavları” da kamu görevine girişte önemli bir koşul olan ve adayların tam da yukarıdaki tanımda olduğu gibi yeterlik düzeylerini gösteren sınavlardır.

Aralık 2023 tarihinde gerçekleştirilen Alt, Orta ve Üst Düzey Yeterlilik Sınav sonuçları akıl tutulması yaratan türden oldu.

  • Alt Düzey Yeterlik Sınavında başarı oranı ise % 32,4, en yüksek not 92
  • Orta Düzey Yeterlik Sınavında başarı oranı % 4,6, en yüksek not 76
  • Üst Düzey Yeterlik Sınavında başarı oranı % 20, en yüksek not 88

Durum gerçekten vahim görünüyor değil mi? Ne lise ne de üniversite mezunlarımız açısından hayrın bir sonuç yok gibi… Bu sonuçların ilk bakışta bize söylediği şey; lise mezunlarımız üniversite mezunlarımızdan daha başarılı…

Bu sınavlara giren bireylerin eğitimlerinde mi bir sorun var yoksa bu sınavlarda mı?  Mesela 100 puan alacak yeterlikte insanımız mı yok? Yoksa bu sorular gerçekten ölçmek istediğimiz özellikleri ölçemiyor mu? Bu sonuçlar bize ne gösteriyor? Bütün bunlardan ne anlamalıyız?

  1. KHK Sorularını “Geçerlik” ve “Güvenirlik”  Açısından Güçlendirmeli

Bir sınavın sonucu; verilen doğru yanıtlarının oranından çok,  sınav sorularının kendi içlerinde ve birbirleri arasında da tutarlığı ile ilgilidir. Bu tutarlılık “geçerlik” ve “güvenirlik” çalışmaları ile sağlanır. Bu iki özellik bir ölçme aracının olmazsa olmazıdır. Bu iki olgudan yoksun bir ölçümün sağlıklı ve tutarlı olması mümkün değildir.

KHK tarafından gerçekleştirilen sınavlar (özellikle yeterlilik sınavları) geçerlik ve güvenirlik bakımından gerekli çalışmalar yapılarak mı hazırlanıyor (Örneğin “Belirtke Tablosu” hazırlanıyor mu?) yoksa soru bankası hangi soruyu seçerse o mu soru kitapçığına konuyor? Mesela taksonominin tüm boyutlarını ve gerçekten ölçmen istenen yeterlikleri ölçen sorular mı var? Yoksa zorluk dereceleri değişen birbirinin aynı sorular mı? İşte bu sorulara verilecek anlamlı yanıtlar yeterlik sınavlarının geçerliğini ve güvenirliğini de artıracak, böylelikle Yeterlik Sınavı sonuçlarının ortalamaları daha anlamlı bir hal alacaktır.

 

  1. Başarıyı Sadece Kağıt Üzerinde Arıyoruz.

Yeterlik sınavlarından lise mezunlarının, üniversite mezunlarından daha başarılı olma durumu; eğitim sistemimizin sadece kağıt üzerindeki sorulara odaklandığını, ezbere bilgiyi öne çıkardığı gerçeğini gözler önüne seriyor. Keza oradaki başarının da %32’lerde kalıyor olması,  “ek bütünleme” ile sınıf geçme, olmadı “Bakanlar Kurulu Kararı” ile sınıf geçme anlayışı anlayışının ürünüdür diyebiliriz.

 

  1. Yükseköğretimde Kaliteye Odaklanmıyoruz.

Liselerimizden mezun olan her gencin öyle veya böyle bir üniversite programına kayıt yaptırabiliyor olması bu sonuçların ortaya çıkmasındaki bir diğer önemli unsurdur. Gençler ilgi, istek ve yeteneklerine göre değil, çoğu zaman anne-baba isteklerine, kimi zamanda yüksek gelir elde edeceklerini düşündükleri yükseköğretim programlarına kolayca girebilmekte ve aynı kolaylıkla mezun olabilmektedir.

Ve ne yazık ki bütün bunların hiçbir aşamasında da “yeterlik” anlayışını içermiyor. Daha anlaşılır bir ifadeyle söyleyecek olursak; herhangi bir lise öğrencisi okumak istediği yükseköğretim programının yeterliklerini taşıyıp-taşımadığına bakılmadan üniversiteye kayıt olabiliyor ve aynı şekilde sahip olduğu mesleğin yeterliklerini taşıyıp-taşımadığına bakılmaksınız üniversiteden mezun olabiliyor. Üniversite mezunu da karşılaştığı ilk yeterlilik barajında takılıp kalıyor.

 

  1.   Ne Yapmalıyız?

Yapmamız gereken üç temel şey var:

  1. Eğitim sistemimizde bakış açımızı, öğretim anlayışımızı değiştirmeliyiz: Sisteme sosyal ve kültürel katılım, eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme gibi üst düzey düşünme becerilerini, gençlerin topluma daha etkili bir şekilde katılmasını ve katkıda bulunmasını sağlamak için yazılı kaynakları bulma, kullanma, kabul etme ve değerlendirme becerilerini öğretmeyi ve gerçekten bunları öğrenip-öğrenmediklerini ölçmeyi becermeliyiz.

 

  1. Sadece bilişsel becerilere değil, duyuşsal ve psikomotor becerilere de odaklanmalıyız: Ne yazık ki eğitim sistemimiz sadece bilişsel davranışın boyutunun “bilme” basamağına takılı kalmış durumda. Yani sistem sadece ezbere bilgiye önem verir bir hale aldı. Uygulama, analiz, sentez gibi basamaklar sistemde yok denecek düzeyde. Hele tutum ve değerleri içeren duyuşsal davranışlar hiç yok. Böyle bir anlayışla gerçek başarıyı belirlemek mümkün değildir.

 

  1. Yükseköğretimde kaliteye önem vermeliyiz: Tek başına üniversite diplomasının bir işe yaramadığını anlamalıyız. Kaliteli yükseköğretimin yanında, entelektüel birikimi yüksek gençlerin işbaşı yapmasını sağlayacak mekanizmaları kurabilmeyi başarmalıyız.

sinav-001.jpg

Anlayana Gülmece

Ödeşme

Orta yaşlı bir adam caddede yürürken, bozuk kaldırımların da etkisiyle ayağı takılıp düşer. Hemen arkasından gelen iyi giyimli bir başkası kalkmasına yardım eder. Düşen adam nazik bir ifadeyle :

  • Çok teşekkür ederim... Bu iyiliğinize nasıl karşılık verebilirim?

Diğerinden yanıt gelir :

  • Vallahi ben şimdiki hükümet partisinin bir üyesiyim. İlk seçimlerde
    bizim partiye oy verir, tekrar bizi iktidar yaparsanız, ödeşmiş oluruz.

Yerden kalkan adam, diğerine ters ters bakarak :

  • Beyefendi, beyefendi; ben düşünce kıçımı yere vurdum, kafamı
    değil...
Bu yazı toplam 959 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar