Yıkık, dökük
Türkiye Cumhurbaşkanı’nı kendi Cumhurbaşkanı gören “el pençe divan” bir Cumhurbaşkanı adayı (!)
“Maraş’ı seçim malzemesi yapmayalım” diye bir seçim malzemecisi (!)
Yetmedi…
“Taşınmaz Mal Komisyonu var, burada değerlendirilir” deyip de ardından “Burası KKTC’nin kendi toprağıdır” yargısını ezberleten… “Bu süreçte her bir bireyin hakkının korunması esastır; çözüm uluslararası hukuka uygun bir şekilde geliştirilecektir” diye de sözlerini sürdüren “kafası karışık” bir garantör başkan yardımcısı (!)
* * *
Türkiye Cumhuriyeti Başkan Yardımcısı Fuat Oktay’a hiçbir siyasinin yüksek sesle söylemeyeceği bir sırrımızı iletmek istiyorum.
- Bırakınız Maraş’ı KKTC dahi KKTC toprağı değildir!
* * *
“Akıl tutulması” yeni değil elbette.
Hele de “Kıbrıs” oldu mu mesele!
“Kapalı Maraş’taki arazilerin büyük çoğunluğu 1950’li yıllarda İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından hukuka aykırı bir şekilde, üçüncü şahıslara devredildi” diyor örneğin, Türkiye’den gelen misafir bakan…
Kimse de sormuyor.
“1960’ta Garanti Anlaşması’nı güle oynaya imzalarken niye itiraz etmediniz?”
O gün kimindi Maraş, hangi toprak bütünlüğünü “garanti” ettiniz siz o zaman?
* * *
Maraş adlı “rehine”yi serbest bırakmayı buyuran “rehineci” var.
Bırak o zaman!
“Açacağım” diyor, dikenli tellerle çevreleyerek tutsaklaştıran!
Böylesi bir garabet ve gevezelik izledik Maraş’ta…
45 senedir kentin ölüsü yatıyor orada, çürüyor... Bir insan “bırakınız beni, evime gitmek istiyorum” diye bağırırken, bakanlar kendi yıktıklarına bakıyor usul usul…
“Açalım” diyorlar…
Hukuki açılım konuşuyorlar siyasi sloganlarla…
Ölü bir kentin üzerinde adımlıyorlar, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına çok ters düşmeden açılım istiyoruz” gibi eğil bükül mahcup laflarla…
* * *
“Birleşmiş Milletler KKTC’yi tanımıyorsa, KKTC de BM’yi tanımaz” gibi saçmalıklarla mı bu toplumu ileriye taşıyacaklar? İradesizliğin bayrağının dikildiği yerde irade oyunlarına tok karınlarımızla gülümsüyoruz, acınası hallerimize…
* * *
Kıbrıs’a dair bu yayılmacı, hukuk ve vicdan yoksunu, kabadayı tavırlı ve sahip edasındaki tutumlar değişmedikçe, çözüm üretmek pek bir zordur.
“Yıkık, dökük” bir diyar var ortada…
İnsanlık namına!