Yıkılan kaleler
Seçim öncesi son yazım bu...
Pazartesi sabahı seçim sonuçlarının yorumlandığı satırlar olacak bu köşede...
‘Yıkılan kaleler’ başlığını neden attım, bilmiyorum.
Öyle geldi içimden!
Klavyedeki harfleri ellerim kendiliğinden seçti.
Seçim yazısı yazmak niyetinde değildim zaten...
Dün gün boyu ‘çözüm sonrası Kıbrıs’ı konuştuk Kıbrıs Üniversitesi’nde...
Çok farklı bir ‘Kıbrıs sorunu’ tartışmasıydı.
Onu yazmaktı niyetim.
Oysa açtığım word dosyasına ‘Yıkılan kaleler’ yazmış parmaklarım.
------
Kıbrıs’ta çok kale var. Adayı kontrol etmek için gelen uygarlıklar, kendilerini dış saldırılara karşı kaleler yaparak savunuyordu.
Ancak o kaleler hiçbirine kalmadı!
Yapana da, saldırıp alana da...
Gün geldi bir başkası geldi, aldı.
Sonra onun koruganı oldu o kaleler...
Ta ki başkaları gelip alana kadar...
Şimdi ise tarihi eser onlar...
Turistik gezi mekanı...
-----
Doğduk, çocuktuk, büyüdük, orta yaşa erdik artık...
Hatta onun da biraz üstünde bizim kuşak...
Bitmeyen, bitmeyecekmiş gibi görünen bir ‘sorun’la yaşadık hep...
Leymosun Kalesi ben doğduğumda da oradaydı. Girne Kalesi 1974’ten sonra göçtüğümüzde şimdiki yerindeydi. St. Hilrion da öyle, Kantara da, Bufavento da...
Bütün kaleler bizi bekliyorlar sanki...
Eskiden içindekileri korurdu oysa kaleler...
Şimdi sessizce kendi kendilerini koruyorlar, biz kale dışlarındayız die belki...
------
Ne ki başka ‘kale’ler kuruldu bunca zaman içinde...
‘Statüko’ kaleleri bunlar’!..
Savaşı, ganimeti, acıları, baskıyı, korkuyu baştacı yapmış, onları ‘mal varlığı’na dönüştürmeyi başaranların kaleleri!..
Bir ‘kin’ edebiyatıyla yıkadılar çocuk beyinlerini, tarihi kendi işlerine geldiği gibi yazdırdılar kitaplara, ‘düşman’ yarattılar içeride, dışarıda...
Varolmanın gereğiydi çünkü ‘düşman’ı tanımlamak...
Afyon gibi etkiliydi, dünyanın neresinde uygulansa bu şöven dalga...
Ve Ortadoğu’nun Akdeniz’le kavuştuğu bu coğrafyada gün yüzü göremedi nesiller boyu toplumlar, topluluklar, halklar, cemaatler...
Öyle gerekiyordu, birileri ‘mal’ yapacaktı çünkü...
-----
Üniversitedeki o toplantıda bambaşka bir ‘Kıbrıs sorunu’ vardı konuşulan...
Kimimiz Baflıydık oysa, kimimiz Laptalı, Evdimli, Leymosunlu oysa...
1968’den bu yana çözümsüz kalan Kıbrıs’a dair başka ‘parametreler’ vardı aklımızda, dilimizde...
Ayakları yere basan, bugünün adasına ışık tutan, geleceğe umut beslemeyi sağlayacak öneriler, düşünceler, projeler...
Hiçbiri uzakta değil üstelik...
Yeter ki niyet olsun, istek olsun, irade olsun.
Yıkılmayacak kale yok ki dünyada...
Bakın, yıkılıyor şimdi biri daha!..