YILDA 600 YENİ KANSER VAKASI
Yurt dışından gelen uzman doktorlar, kanserle mücadele konusuna dikkat çekti, TAK ajansının sorularını yanıtladı…
• Prof. Dr. Faruk Köse: "Dünyadaki çalışmalar göstermiştir ki en kötü tarama bile en iyi tedaviden daha iyidir. Dünyanın en kötü aşısı da, dünyanın en iyi tedavisinden daha iyidir..."
• Doç. Dr. Fatih Köse: "KKTC henüz geç kalmadı... Düzgün bir ulusal kanser enstitüsü kurar, tarama ve aşılamayı sürdürürse, başına bela olacak bu hastalığa karşı önlemini almış olur"
• Çelik: “KKTC’de de HPV taramasına geçilmesinde fayda var… beslenme ve yaşam alışkanlıkları ile obezite kanser için risk”
• Mertsoylu: “kadınlarda 40 yaştan sonra mamografi öneriyoruz. kolon kanserine karşı taramalar da 5 ve 10 yılda bir yapılmalı. psa taramasının maliyeti yüksek ve koruyuculuğu yok”
• Gürkut: “Kıbrıs’ta en çok kadınlarda meme, erkeklerde prostat kanseri görülüyor. hem devletin hem bireylerin alacağı önlemler, düzenli tarama ve aşılama programlarıyla kanser mücadelesinde etkili olunabilir”
Özgül Gürkut MUTLUYAKALI
Yılda ortalama 600 yeni kanser vakası görülen KKTC'de, bu hastalıkla mücadelede tarama ve aşılamanın şart olduğu vurgulandı.
Kanser uzmanı doktorlar, "İnsan vücudundaki hücrelerin kontrolsüz bölünerek çoğalmasıyla beliren kötü urlar" olarak tanımlanan kanserin özellikle üç türüne karşı tarama ve aşılamanın yaşam kurtaran önlemler olduğuna dikkat çekiyor.
Tüm dünyada ölüm nedenleri arasında önemli pay tutan ve 100'den fazla türü bulunan kanserlerden "meme, rahim ağzı ve kolon kanserlerinin" erken teşhis edilebileceğini belirten uzmanlar, serviks (rahim ağzı) kanserine yol açan HPV virüsüne karşı 11 yaşından itibaren 26 yaşa kadar kız-erkek tüm çocukların aşılanmasını öneriyor.
Cinsel ilişki yoluyla bulaşan bir virüs olan HPV'nin erkeklerce yayıldığını ve kadınlarda tedavisi olmadığını belirten uzmanlar, sigaranın başta akciğer olmak üzere birçok kanser türünde tetikleyici olduğunu vurguluyor.
Uzmanlar KKTC’deydi
Türk Jinekolojik Onkoloji Derneği ile Kıbrıs Türk Tabipleri Odası'nın ortak organizasyonuyla geçen ay düzenlenen "Jinekolojik Onkoloji Çalıştayı ve Sempozyumu” için KKTC'ye gelen uzman doktorlar, Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) muhabirinin sorularını yanıtladı.
Medipol Mega Kadın Hastalıkları ve Doğum-Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Faruk Köse; Başkent Üniversitesi Adana Yerleşkesi Jinekolojik Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hüsnü Çelik; Başkent Üniversitesi Adana Yerleşkesi Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Köse; aynı zamanda Kıbrıslı Türk bir doktor olan Başkent Üniversitesi Adana Yerleşkesi Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Mertsoylu ile Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Onkoloji Bölümü’nden Dr. Özlem Gürkut, kanser hastalıklarıyla ilgili bilgi verdi.
Prof. Dr. Faruk Köse; kanserle mücadelede tarama ve aşının önemini; "Dünyadaki çalışmalar göstermiştir ki en kötü tarama bile en iyi tedaviden daha iyidir! Dünyanın en kötü aşısı da, dünyanın en iyi tedavisinden daha iyidir" sözleriyle dile getirdi.
Prof. Dr. Hüsnü Çelik, beslenme ve yaşam alışkanlıkları ile obezitenin, diyabet, tansiyon gibi hastalıkların kanser için risk faktörleri olduğunu ifade ederek, kadın genital kanserlerinden en fazla rahim içi kanserlerinin arttığını bildirdi.
Çevresel faktörler
Kanser vakalarının artmasında çevredeki kanserojenlerin ve benzer risk faktörlerinin etkili olduğunu kaydeden Çelik, KKTC sağlık sisteminde de, erken teşhisi mümkün olan rahim ağzı kanserlerine karşı HPV taraması uygulamasına geçilmesinde fayda gördüklerini söyledi.
Çelik, HPV varlığında sigaranın riski artırdığını vurguladı.
Doç. Dr. Fatih Köse; yumurtalık kanserinin sinsi seyreden ve çoğunlukla ileri evrede yakalanan bir kanser türü olduğunu, ameliyat ve kemoterapi sonrası hastaların yüzde 70'inde hastalığın tekrarladığını; hastalığın mutlaka multidisipliner olarak takip edilmesi ve ilgili tüm uzmanların ortak kararıyla ameliyat yapılması gerektiğini anlattı. Köse, bu tür kanserlerde ameliyatları yapan doktorun jinekolojik onkolog olması gerektiğini de vurgulayarak, aksi halde başarı şansının düştüğünü kaydetti.
Doç. Dr. Hüseyin Mertsoylu, meme kanserinde mamografiyle taramanın kadınlarda 40 yaştan sonra yılda bir kez önerildiğini; genetik faktörler varsa bu yaşın daha erkene alınabildiğini, ancak belli bir oranda radyasyon içeren mamografinin dikkatle kullanılması gerektiğini söyledi.
Kıbrıs'ta kolon kanseri vakaları çok!
Kıbrıs'ta kolon kanseri vakalarının çok olduğunu ve muhtemelen Türkiye'dekinden daha sık görüldüğünü belirten Mertsoylu, kolon kanserine karşı da taramalar yapılabildiğini; 50 yaştan sonra yılda bir dışkıda gizli kan; 5 yılda bir sigmoidoskopi ve 10 yılda bir de kolonoskopi önerdiklerini bildirdi. Mertsoylu, prostat kanseri için yapılan PSA taramalarının ise maliyetinin yüksek ve koruculuğunun olmadığını belirtti.Kolonoskopinin yaygınlaştırılması gerektiğini belirten Mertsoylu, KKTC'de kanser hastalıklarının teşhis ve tedavisinde karşılaşılan sıkıntıları “ekip çalışması olmaması; görüntüleme tekniklerinin hastanede yetersizliği ve PET cihazı olmaması” diye sıraladı.
Dr. Özlem Gürkut ise, Kıbrıs’ta en çok rastlanan kanserler arasında kadınlarda meme, sindirim sistemi özellikle kalın barsak kanserleri, akciğer kanseri ve genital kanserler; erkeklerde ise prostat, akciğer, kalın barsak ve diğer sindirim sistemi kanserleri olduğunu söyledi. Gürkut, hastane kayıtlarına göre yılda ortalama 600 yeni kanser vakası saptandığını bildirdi.
Beslenme şekli, spor alışkanlığı ve sigaranın çevresel ve genetik faktörler arasında öne çıkan kanser yapıcı sebepler arasında yer aldığını vurgulayan Gürkut, hem devletin, hem de bireylerin alacağı önlemler ve düzenli tarama ve aşılama programları ile kanser mücadelesinde etkili olunabileceğini kaydetti.
Prof. Köse: “11-12 yaşından itibaren hem kız, hem erkek çocuklar aşılanmalı”
Prof. Dr. Faruk Köse, rahim ağzı kanserine yol açan HPV virüsüne karşı aşıların geliştirildiğini ve 11-12 yaşından itibaren 25 yaşına kadar hem kız hem de erkek çocukların aşılanmasını önerdiklerini açıkladı.
Erkeklerle ilgili çalışmanın sadece 25 yaşa kadar olduğunu ve dolayısıyla sonrası için bir şey diyemediklerini belirten Köse, “Ama kadınlar için 45 yaşa kadar koruyuculuğu, aynı çocukluk çağı aşılarında olduğu gibi yüzde 100 devam ediyor” dedi.
Kansere en çok neden olan virüslerden HPV’ye karşı koruma yaratacak bir yapı yaratmanın ancak aşılarla mümkün olabileceğini kaydeden Köse, HPV virüsünün farklı türleri bulunduğunu, en çok kansere neden olanın 16 ve 18. tipleri olduğunu; bu tiplere karşı geliştirilen aşının yüzde yüz koruma sağladığını ancak diğer tiplerle hastalanma riskinin hâlâ bulunduğunu anlattı.
HPV’nin seks yoluyla bulaşan bir virüs olduğunu, havuzdan, denizden, havludan bulaşmanın söz konusu olmadığını kaydeden Köse, korunmanın şu anda sadece aşıyla olabileceğini söyledi.Köse, şunları dile getirdi:
“Her tür sekste çok rahat bulaşır, prezervatif korumaz. Çünkü erkek organı testislerin, kadın dış genital organlarına değmesi bile bulaşma için yeterlidir. Onun için prezervatif kullanılsa bile çok az önleme var. Yüzde yüz önleme diye birşey söz konusu değil. HPV'den korunmak mümkün değil. Kadınların yüzde 80'i, yaşamlarının herhangi bir döneminde bu virüsle karşılaşıyor. Kadın-erkek ilişkisi varsa HPV de var. Burada asıl taşıyıcı erkek. Yani bataklık erkek, sivrisinek kadın diyebiliriz. Eğer bataklığı kurutursanız olayı çözersiniz.
Dünyadaki bütün erkekleri aşılayabilseniz, ya da aşı hastalığı yüzde yüz koruyabilse bu hastalık biter. Ama şu andaki aşılar sadece içinde bulundurdukları tiplere karşı koruyor. Hâlâ başka tiplerle kanser olma riski var. Bir şekilde aşı yapılsa bile taramalar devam etmek zorundadır.”
Prof. Dr. Köse, HPV aşılamasında Türkiye’nin durumunun kötü olduğunu, yakında ABD’de üretilen 9’lu aşının çıkacağını ve bunun tavsiye edildiğini belirtti.
Köse, HPV’nin 16 ve 18’inci tiplerine karşı geliştirilen aşıların koruyucu olduğunu ancak geriye kalan 13 tiple halen kanser riskinin sürdüğünü ifade etti.
HPV enfeksiyonu geçiren kadınların virüsü ortalama 7-8 yıl önce aldığını kaydeden Prof. Dr. Faruk Köse, virüsün erkeklerde 6 ayda kendiliğinden temizlendiğini ancak kadınlarda enfeksiyonun devam ettiğini ve yeniden erkeğe de geçebildiğini anlattı.
HPV'si pozitif çıkmış bir kadının da aşı olmasında fayda görüldüğünü belirten Köse, her iki tipte (HPV 16 ve 18) enfeksiyon geçirme olasılığının yüzde 1 olduğunu, dolayısıyla aşının diğer tiplere karşı koruyucu olacağını, ayrıca aşının tekrarlayan enfeksiyonlarda da başarılı olduğunu belirtti.
Köse, “Dolayısıyla ne geçirirse geçirsin öncesinde enfeksiyonu olsa bile aşı yapılmalı, yapılabilir, faydası çok yüksek…” dedi.
“Akciğer kanserinin yüzde 80’inin sebebi sigara”
Faruk Köse, serviks kanserine karşı taramaların smearle yapılmasının hem yetersiz, hem de fazladan masraf olduğunu belirterek, Dünya Sağlık Örgütü’nün smearle taramanın 3 yılda bir, ideali olan HPV taramasının ise 5 yılda bir yapılmasını önerdiğini belirtti.
Köse, smearle yapılan taramaların yeterince doğru sonuç vermediğini, problemin saptanamadığını oysa HPV taramasının çok daha sağlıklı sonuç verdiğini anlattı.
Faruk Köse, Dünya Sağlık Örgütü'nün "meme, rahim ağzı ve kolon" kanserlerine karşı tarama önerdiğini, bugün için taranabilecek başka kanser türü bulunmadığını bildirdi.
Köse, "Bu üç kanser üzerinden gidildiğinde nüfusun ortalama yarısının kadın olduğunu düşünürsek, bütün dünyada en büyük sorun meme kanseridir" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Faruk Köse, "Dünyadaki çalışmalar göstermiştir ki en kötü tarama bile en iyi tedaviden daha iyidir.
Dünyanın en kötü aşısı, dünyanın en iyi tedavisinden daha iyidir. İşin özeti budur!" dedi.
Kanserden korunmak için ne yapmak gerektiği sorusunu da yanıtlayan Köse, akciğer kanserlerinin yüzde 80'inin sebebinin sigara olduğunu; sigara içmeyenlerin de başka nedenlerle akciğer kanserine yakalanabildiğini ancak sigaradan hem aktif hem pasif içicilerin etkilenebildiğini vurguladı.
Köse, kadınlarda sigaranın, akciğer kanserinden sonra ikinci sırada rahim ağzı kanserini tetikleyici etken olduğunu söyledi.
Doç. Dr. Fatih Köse: “Yumurtalık kanseri erken teşhis edilemiyor”
Yumurtalık kanserleri konusunda bilgi veren Doç. Dr. Fatih Köse, çoğunlukla başta sinsi seyreden bir hastalık olduğunu; erken teşhisin çoğunlukla mümkün olmadığını ve karşılarına ileri evre hastalık olarak geldiğini söyledi.
Ameliyat ve tamamlayıcı tedavi kemoterapi sonrası hastaların yüzde 70'inde hastalığın nüksettiğini belirten Köse, bu hastalığın mutlaka multidisipliner olarak takip edilmesi ve tıbbi onkoloğun tek başına ameliyat kararı almaması gerektiğini vurguladı.
Önce ilaçla hastalığı küçültüp sonra cerrahi müdahalenin yaşam sürelerine çok fazla katkıda bulunmadığının görüldüğünü belirten Köse, o yüzden kemoterapi verilecek hastaların iyi seçilmesi ve ameliyatları da mutlaka jinekolojik onkoloğun yapması gerektiğini söyledi.
Köse, BRCA testi (genetik olarak kansere yatkınlığı gösteren mutasyon testi) konusunda ise mutlaka genetik danışmanlık almak gerektiğini çünkü bu testin hem hastaya, hem ailesine çok ciddi sosyal etkileri olduğunu ifade etti.
Köse, "BRCA testi yapan bir kadın ileride meme ve yumurtalık kanserine yakalanacağını bildiğinde nasıl mutlu olacak, nasıl sağlık sigortası yapacak, nasıl evlenecek? Bunların hepsi bir sosyal problem. Mutlaka klinik danışmanlık alması lazım. BRCA testi istenmesi ailede çok ciddi travmalara yol açabilir" dedi.
Fatih Köse, ailesinde kanser vakası olan kişilerin normal tarama programından çıkarılarak, riskli gruba alındığını ve daha erken yaşta ve MR'la taranması gerektiğini ancak daha hassas yöntemle taramaların da beraberinde gereksiz biyopsileri getirdiğini; dolayısıyla riskin gereksiz biyopsi ile dengelenmesi gerektiğini anlattı.
Dünya Sağlık Örgütü'nün sigara içenlere bu kötü alışkanlığı bıraktırmaktan ziyade içmeyenleri içenlerden korumak üzerinde durduğunu belirten Köse, bütün düzenlemelerin de bu yönde yapıldığını kaydetti.
Fatih Köse, kanserle mücadelede en etkili ülkenin Güney Kore olduğunu, çok etkili bir ulusal kanser enstitüsü bulunduğunu; dünyada üretilen tüm aşıların da burada denetlendiğini belirtti.
"KKTC henüz geç kalmadı"
Kanser oranı düşük ülkelerin kanser kontrolünde en şanslı ülkeler olduğunu çünkü 2030'lu yıllarda dünyanın belası olacak bu hastalığa karşı korunabilecekleri bir sistemi kurduklarını ifade eden Köse, nüfusu ve yapabilecekleri dikkate alındığında KKTC'nin henüz geç kalmadığını; düzgün bir ulusal kanser enstitüsü kurar; kanserle mücadeleyi tarama ve aşılamayla sürdürürse, kronik hastalıklardan sonra en yaygın görülen hastalık olan kanserin ülkenin başına bela olmadan önlemini almış olacağını anlattı.
Doç. Dr. Fatih Köse, kanser tedavisinin mutlaka ekip çalışması gerektirdiğini ve KKTC'de gözlemledikleri eksikliğin bu olduğunu ifade ederek, Türkiye'de veya üçüncü ülkelerde tedavinin de zorluklarına işaret etti ve sıkıntıları Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi'ndeki doktorlarla bağlantılı biçimde çalışarak aşmaya çalıştıklarını anlattı.
Köse, "Ama ideal olanı tabi ki Kıbrıs'taki sistemin kendi içinde bu disiplini sağlamasıdır" diye konuştu.
Mertsoylu: "Meme kanserine karşı taramaya 40 yaşta başlanmalı"
Sık sık Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Onkoloji Servisi'ne gelerek hastaların tedavilerini yürüten doktorlardan biri olan Doç. Dr. Hüseyin Mertsoylu, Kıbrıs'taki gözlemlerini anlatırken yakın zamanda yeni inşa edilen Onkoloji Merkezi'nin hizmete açılacağını ancak şu anda doktor ve radyoterapi gibi bazı cihazların eksik olduğunu söyledi.
Mertsoylu, meme kanserleri konusunda ise bu hastalığın yüzde 20 kadarının ailesel, yüzde 5-10'unun genetik sendromlara bağlı olduğunu; diğer tüm kanserlerde olduğu gibi çevresel faktörler, obezite, diyabet gibi etkenlerin de etkili olduğunu kaydetti.
Mertsoylu, Türkiye'de meme kanserinde tarama başlatma yaşının 50'den 40'a çekildiğini ve kadınlara 40 yaştan itibaren yılda bir mamografi önerildiğini bildirdi.
Türkiye'de son yapılan bir çalışmada meme kanserine yakalanma ortalama yaşının 53 çıktığını; bunun dünya ortalamasına göre 10 yıl daha erken olduğunu belirterek, "O nedenle mamografiyi 40 yaşına çekmenin anlamı var. 40 yaşından önce meme dokusu çok yoğun olduğu için mamografinin hassasiyeti doğru olmaz. O yaşlarda çok genetik olmadıkça görülme sıklığı çok az. Genetik faktör varsa 25 yaşından itibaren de tarama önerilebiliyor" diye konuştu.
Mertsoylu, belli bir oranda radyasyon içerdiği için mamografinin zararı da olduğunu, dijital mamografideki radyasyon oranının ise daha düşük olduğunu belirtti.
Kolon kanseri
Mertsoylu, kolon kanserinin Türkiye'de olduğu gibi Kıbrıs'ta da çok sık görüldüğünü ve Kıbrıs'ta çok sayıda kolon kanseri hastası bulunduğunu bildirdi, özetle şöyle konuştu:
"Kolon kanserine karşı 50 yaşından sonra yılda bir gaitada gizli kan, 5 yılda bir sigmoidoskopi ve 10 yılda bir kolonoskopi rutin tarama olarak öneriliyor ama Kıbrıs'ta kolon kanseri taraması gaitada gizli kan bakılarak yapılıyor. Çok sık görüldüğü için kolonoskopinin yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyorum. PSA taramalarının maliyeti yüksek ve koruyucu değil. Kesinlikle yapılmaması gerekir."
Doç. Dr. Mertsoylu, Türkiye'de kapalı yerlerde sigara yasağının başarılı olduğunu, ancak Kıbrıs'ta o kadar başarılı olmadığı gözlemini de paylaşarak, bunun nedenini cezaların caydırıcı olmamasına bağladı.
Hüseyin Mertsoylu, Kıbrıslı hastaların mümkün mertebe bütün işlerini Kıbrıs'ta çözmesini istediklerini, çünkü hasta ve ailesi için Türkiye'de tedavinin çok zor bir süreç olduğunu vurguladı.
Mertsoylu, KKTC'de uygulanan tedavilerde ilaç sıkıntısı olmadığını, hatta Türkiye ve Güney Kıbrıs'tan da avantajlı olunan durumlar bulunduğunu ifade ederek, "Yeni tedavilere hastalarımızın ulaşmasında Sağlık Bakanlığımız açısından çok büyük sıkıntı yok. Bu ilaçlara çok rahat ulaşabiliyoruz. Hatta başka yerlerden alamayacakları güncel tedaviler, devlet hastanemizde uygulanıyor" dedi.
Mertsoylu, esas sıkıntının ekip çalışmasının olmamasından, hastanedeki görüntüleme tetkiklerinin yetersizliğinden ve PET tomografi cihazının olmamasından kaynaklandığını söyledi.
Doç. Dr. Mertsoylu, kanser hastalarının tedavisinde multidisipliner yaklaşımın çok önemli olduğunu belirterek, onkoloji servislerinin diğer bölümlerden çok büyük destek alarak çalışması gerektiğini vurguladı.
“Tümör konseyi…”
Doç. Dr. Mertsoylu, Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi'nde son bir aydan beri, "tümör konseyi" yapmaya başladıklarını, yani birçok bölümdeki uzman doktorların sıkıntılı vakalarda en doğru kararı vermek için ortak toplantı, değerlendirme yaptıklarını; bunun daha da geliştirilmesi ve doktorların bu toplantılara önem vermesi, özveri göstermesi gerektiğini söyledi.
Gürkut: "Dünya artık HPV taramasına geçti, bizde hala Smear testi sürüyor"
Dr. Özlem Gürkut ise, KKTC’de serviks kanseri taramalarının halen smear testleriyle yapıldığını, erken tanı merkezinde HPV taraması yapılmadığını, oysa dünyanın artık HPV taramasına geçtiğini söyledi.
Birçok kanser türünün tetikleyicisi olan sigarayla mücadelede hedef kitlenin gençler olması gerektiğini vurgulayan Gürkut, kampanyaların bireylerin sigaraya hiç başlamaması için sürdürülmesinin daha etkili olduğunu belirtti.
Dr. Özlem Gürkut, Adana Başkent Hastanesi'nden hekimlerin KKTC'ye gelip burada hastaları gördüğünü ve burada yapılabilecek her şeyin yapıldığını, ancak yapılamayacak şeyler için Türkiye'ye hasta sevk ettiklerini anlattı.
Gürkut, bir kanser hastasını görüntülemelerinde, hastalığın sadece o anki durumunun değil, eskisiyle de kıyaslanarak raporlanabilmesi için daha özellikli bir yöntem kullanılması gerektiğini; bunun her zaman dikkate alınmadığını ve bazen eksikliklere yol açtığını belirtti.
Yeni bir uygulama başlattıklarını ifade eden Gürkut, kritik ve zor kanser vakalarında izlenecek yöntem ve tedavinin belirlenmesi için ilgili tüm uzman doktorların katılımıyla tümör konseyleri yaptıklarını da bildirdi.
Dr. Özlem Gürkut, hastanede yaşadıkları sorunlardan birinin multidisipliner çalışamamaktan kaynaklandığını ve kanser hastalarının başka branşları ilgilendiren sağlık problemlerinde de hep onkolojiye geldiğini belirtti.
(tak)