Yıldönümü
Adanın bir bölümü kutlamalar yaptı, çaldı, oynadı... Diğer bölümü acı anılarla bir kez daha boğuldu. Her iki tarafta da ‘yıldönümü” nedeniyle, yıllardır yapıldığı gibi, beyanatlar verildi, nutuklar çekildi. Söylenenlerde, yıllardır olduğu gibi, pek bir fark yoktu. Aşağı yukarı, her yıldönümündeki aynı cümleler, aynı sözcükler tekrarlandı. Bir bölüm insan, bıkmamış, usanmamış gibi -hatta ilk defa duyuyormuş gibi- dinledi veya dinler gibi yaptı söylenenleri. Başka bir bölüm Kıbrıslı ise uzaktan baktı “Aynı şeyleri duymaktan bıktık usandık” diyerekten.
***
Güneyde,
Rum faşistler, herşeyin ters dönmesine neden olan 15 Temmuz manyaklıklarını bu yıldönümünde de unutturmaya çalıştılar. Sanki herşey, durup dururken, 20 Temmuz’da başlamış havasını yaratarak yandaşlarını da halkı da uyutmaya devam ettiler. Ama ne acıdır ki, geriye kalanlar da 15 Temmuz’u atlayıp, 20 Temmuz ve sonrasında olanları konuştular. Gerçeği çok iyi bilen ‘sessizler grubu’ ise yine suskundu.
Nerelerden nereye gelindiği konusunda hiçbirşey bilmeyenler, birşey bilmediklerinin farkında bile olmadan, bildikleri kadarıyla yetinmeye devam ettiler. Kendilerine ne anlatıldıysa, ve ne öğretildiyse onu doğru kabul etmeyi sürdürdürdüler. Ve hepsi de, hafızlarından tamamen silinmiş olan 1963-1974 arası yılları bir kez daha atladılar.
***
Kuzeyde,
Türk şahinler yine coştular. Vatan, millet, sakarya nuktukları attılar.
Çok sayıda alemci, ‘Şafak Nöbeti’ adı konulan olay, ‘Festival’ mİ ? ‘Karnaval’ mı ? ‘Panayır’ mı ? ‘Anma’ mı ? ‘Bayram’ mı ? ‘Nöbet’ mi ? ‘Eğlence’ veya ‘Konser’ mi ? sorularını bile sormadan, eskiden ‘Beşinci Mil Plajı’ 1974’ten itibaren ‘Çıkarma Plajı’ denen yerde boy gösterdiler. Silahların ilk patladığı ve daha da önemlisi, şehitler verilen yerde bazıları ‘andılar’, bazıları alem yaptılar, bazıları show.
Yıllarca ‘Nöbet’ bekleyenler, gençliğini mevzilerde geçirenlerin çok büyük bir bölümü yoktu. Onların yerine hayatlarında hiç nöbet tutmayanlar, nöbet tutmuş gibi görünenler, ‘nöbet’ döneminde uzaktan gazel sallayanlar , sahte kahramanlar vede yalakalar vardı.
En ilginci, ‘Düşük Başbakan’ Küçük’ün de yıllar sonra ilk kez Şafak Nöbeti (!) tutmaya karar vermesiydi.
***
‘Şafak Nöbeti (!)’nden sonra ‘o gün’ geldi. Yepyeni bir gün değildi. Bir yıldönümüydü.
Kıbrıs adasının tarihindeki en önemli dönüm noktalarından birinin yıldönümüydü.
Binlenlerce insanın hayatını kaybetttiği bir savaşın yıldönümüydü...
Yüz bin’in üstünde insanın, doğduğu büyüdüğü toprakları terkederek geriye kalan yaşamı için sıfırdan başlamak zorunda kalışının yıldönümüydü...
Adanın ikiye bölündüğünün yıldönümüydü...
Yıllarca beraber yaşamış iki toplumun tamamen kopmasına neden olan savaşın başladığı günün yıldönümüydü.
***
Kuzey’de... Askerler, toplar, tüfekler, tanklar resmi geçit yaptılar. Marşlar eşliğinde... Gökyüzünde savaş helikopterleri, savaş uçakları uçtu gürültüler kopararak... ‘Büyükler’ nutuklar salladılar yine. Dosta düşmana selam yolladılar, tankların, topların, silahların gölgesinde.
Güney’de ? ...... ‘Sessizlik’...
Toplar, tanklar, askerler resmi geçit yapmadılar.... Meydan nutukları da olmadı...Oralarda ‘yıldönümü’, kapalı kapılar arkasında konuşuldu çoğunlukla. Belki başlarına gelenleri bir kez daha hatırladılar, gözden geçirdiler kendi aralarında.... Belki de gelinen bu noktadan sonra geçmişe dönüşün nasıl olanaksızlaştığını tartıştılar... Belki gizlice, bütün bunların sorumlularını yargıladılar sessiz sadasız... Hatta belki de, hala ellerini kollarını sallayarak etrafta dolanarak marifetleri ile övünenlere öfke kustular...
Ve bir ‘Yıldönümü’ daha geçti böylece. Kimine göre ‘coşku’ kimine göre ‘hayal kırıklıkları’ içinde..Kimine göre ‘Barış ve Özgürlük Bayramı’, kimine göre ‘Barış ama ‘Özgürlüksüzlük Bayramı’ olarak.