Yılın ilk asgari ücreti işçileri, emekçileri hayal kırıklığına uğrattı
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yılın ilk asgari ücretini aylık brüt 43 bin 469 TL, net 37 bin 818 TL olarak belirledi. Yürürlükte olan mevcut asgari ücrete, hayat pahalılığının altında yüzde 7,5 artış yapıldı.
Yeni asgari ücret, 1 Ocak 2025’ten itibaren geçerli olacak. Asgari ücret, son olarak 1 Eylül 2024’te brüt 40 bin 436 TL, net 35 bin 180 TL olarak belirlenmişti.
Asgari ücret, işveren ve devlet tarafının oylarıyla, oy çokluğuyla kabul edildi. İşçi temsilcileri, yeni asgari ücreti yetersiz bularak, “hayır oyu” kullandı.
4 aylık Hayat pahalılığı oranı yüzde 11,12 iken, asgari ücretlilere verilen yüzde 7,5 artış, asgari ücretlilerde hayal kırıklığı yarattı.
Kamu çalışanlarına, kamu emeklilerine, sosyal sigorta emeklilerine yüzde 11,12 artış verilirken, asgari ücretlilere daha düşük artış verilmesi adaletsizliğin en büyük göstergesidir. Üstelik, hükümet yetkilileri ikide birde çalışanların alım gücünü artırdık derken, şimdi bunun tam tersini yaptılar.
Ülkedeki emekçiler, dar gelirli kesimler arasında hükümet eliyle eşitsizlik yaratmak büyük bir sorundur. Kamu görevlileri, emekliler, sosyal yardım ve engelli maaşı alanlara, nasıl ki enflasyon oranı kadar artış yapılıyorsa, asgari ücretlilere de ayni oranda artış yapılmalıdır.
Üstelik de, sosyal yardım ve engelli maaşı alanların maaşı az olduğu için, hayat pahalılığı oranında onların maaşlarına zam yapılması da yeterli olmayacaktır.
Sosyal yardım alanlar, gıda ihtiyaçlarını bile karşılayamaz durumdadır. Bu konuda, süratle, mevzuat düzenlenmeli, sosyal yardım ve engelli maaşı alan vatandaşlarımızın maaşlarının asgari ücret düzeyine getirilmesi sağlanmalıdır.
Bu düşük asgari ücret artışı, satın alma gücü düşen dar gelirlilerin harcamalarını daha fazla Güney’e kaydıracaktır. Ayrıca, toplumdaki en alt gelir grubuyla, daha üst gelir grupları arasındaki gelir farkı uçurumunu, daha da artıracaktır.
Açıklanan asgari ücrete, sendikalar haklı olarak tepki gösterdiler. Bakalım, artacak tepkiler ve eylemler karşısında, Hükümet pek çok konuda yaptığı gibi yine geri adım mı atacak?
Üstelik, ülkedeki mal ve hizmetlerin fiyatı durmadan artarken, asgari ücretlilerin gelirlerini, satın alma güçlerini, enflasyon karşısında korumak gerekirken, geriye götürmek, eşel mobil sisteminin ruhuna da aykırıdır.
Öte yandan, bu durum Sosyal Sigortalar Dairesi’nin aktüeryal dengesini de bozacaktır. Şöyle ki, hayat pahalılığı oranının oldukça altında, yüzde 7.5 zam yapılan asgari ücret üzerinden primler kesilecek, ama sosyal sigorta emeklilerine hayat pahalılığı oranında yüzde 11,12 zam yapılacaktır. Bu da, Sosyal Sigortalar Dairesi’nin gelir gider dengesini alt üst edecektir.
Halkın temel ihtiyaçları olan gıda, sağlık, eğitim, akaryakıt, elektrik ve gaz alanlarındaki pahalılık, vatandaşların bütçesini sarsmaktadır. Mal ve hizmetlere devamlı zam yapılması, kısa sürede, artan maaşları da eritmekte ve satın alma gücü yeniden düşmektedir.
Öte yandan, 4 kişilik bir ailenin sadece gıda harcamalarını kapsayan açlık sınırı da, Aralık ayı sonunda, aylık 27 bin 567 TL’ye yükseldi. Ocak ayında daha da yükselmesi beklenmektedir. Açlık sınırı rakamının net asgari ücrete yaklaştığını da görüyoruz.
Gıda harcamalarına bile yetmeyen asgari ücretle, dar gelirliler, diğer harcamalarını karşılamak için durmadan borçlanmaktadır.
Piyasa ucuzlamadığı sürece, yeni asgari ücret de, çalışanları çok fazla rahatlatmayacaktır. Asgari ücret artışı, maliyet olarak algılanıp, piyasadaki mal ve hizmet fiyatlarını yükseltecekse, maaş artışının bir anlamı olmayacak, satın alma gücü yine düşecektir.
Ülkemizde, asgari ücret artışından sonra, geçmişte yaşandığı gibi, yeni zamların olmaması için, denetimler yapılmalı ve fırsatçılık yapanlara cezalar verilmelidir.
Eylül ayındaki asgari ücret tartışmaları sırasında, asgari ücret artışlarının maliyetleri artırdığı görüşünü dile getiren işverenlerin, bu yılki yeni asgari ücret belirlenirken itirazlarının dikkate alındığı ve asgari ücrete, hayat pahalılığı oranının altında artış verildiği, bir çok kesim tarafından dile getirilmektedir.
Halbuki, ülkemizdeki mal ve hizmetlerin maliyetini sadece personel giderleri belirlememektedir. Satılan malın maliyetini, malın alış fiyatı, ithalat giderleri, döviz kurları, elektrik, akaryakıt fiyatları, kira vb giderler de belirlemektedir.
Bütün diğer giderler de fahiş artışlar yokken ve fiyatları dengeli bir seyir izlerken, asgari ücret ve personel giderleri artıyor diye, piyasada zam yağmuru oluşması, ankamsız ve insafsızdır.
Hükümet, girdi maliyetlerini düşürmekle uğraşmak yerine, kdv oranlarını ve fiyat istikrar fonu rakamlarını artırarak maliyetleri daha fazla yükseltmektedir. Ondan sonra da, asgari ücreti maliyetleri artıracak diye düşük tutmaya çalışmaktadır. Buna halk dilinde, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu denmektedir.
Ülkemizde pahalılık ve fakirleşme hızla artarken, başta ekonomide, eğitimde, sağlıkta ve tüm sektörlerde sorunlar varken, kriminal olaylar, ölümlü trafik kazaları durmadan artarken, bunları çözmek için uğraşmak yerine, hükümet partilerinin bu sorunlara odaklanmaması, suni gündemlerle uğraşması büyük tepki çekmektedir.
Umarım, Hükümet sağduyulu davranır ve işçi kesiminin itirazları sonucunda, asgari ücreti hayat pahalılığı oranında yükseltir. Aksi halde, ülkede eylemler ve grevler yeniden başlayacak ve bundan Hükümet zarar görecektir.