1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Yılın sözcüğü: Yoksunluk
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Yılın sözcüğü: Yoksunluk

A+A-

Geride bıraktığımız yılı toplum olarak çok iyi anımsamayacağız.
Yoksulluk yılı oldu.
Hem ekonomi anlamında, hem de demokrasi!
Türk Lirası hepimizi telef etti.
Bir de müdahaleler!

***

Kıbrıslı Türklerin “kendi kendilerini yönetme” iradesi ciddi anlamda darbelendi.
Özgüvenini iyice yitirdi toplum…
“Karar verici biz değiliz” hissi yerleşti.
Oyun dışında kaldık siyasette, uluslararası toplumda, iradede…
Yurdumuzda yurtsuzluk dayatıldı, yabancılaştık…

***

Üç ayda üç kez hükümet değiştirildi.
Parti başkanlarıyla dama taşı gibi oynandı.
Bakanlar…
Başbakanlar alındı, atandı…
İrade aşağılandı.
Öyle gizli saklı da olmadı bu işler, herkesin gözünün içine soka soka ve üzerine basa basa yaşam buldu.

***

Yılın sözcüğünü “yoksunluk” olarak seçtim.
Mahrum bırakılmaktır anlamı…
Hem maddi…
Hem de manevi…

Yurdumuzdan, kimliğimizden ve irademizden mahrum bırakıldık.
Umudumuzu yitirdik çok hem de çok fazla…
Kendimizi kaybettik…
Güvenimizi…
“Mutlak itaat” dayatmasıyla yüzleştik.
Kıbrıs’a dair ne kadar değerimiz varsa saldırı altında olduğunu gördük.
Orantısız bir güçle gelindi üzerimize…
Ürktük, sindik, kilitlendik.

***

Hep de “dıştan” gelmedi elbette saldırı…
Bir de “razı olmak” hali vardı ne yazık, olup biteni içselleştiren hatta davet eden yığınların vasatlığı da bir başka yoksunluktur aslında…
Makama, maaşa, iktidara, hırsa, arsızlığa kurban edildi bir yurt!


***

Yoksunluk yılıydı...
Işıklı değil karanlıktı…

 



Yeni seneye dair temenniler!


Önce sağlık!
Bunun için kamusal sağlığa ücretsiz, eziyetsiz ve tam gün erişim şart…

Samimi siyaset!
Tepeden bakmayan, maske takmayan, kibirle yanaşmayan…
Sloganların daha az bilgi, proje ve kolektif hedeflerin çoğaldığı bir akıl…

Daha çok sanat!
Dansa, müziğe, tiyatroya, resme ve estetik değerlere çok daha fazla yatırım, katılım, kıymet…

Kıbrıs’ın bütününe aşk!
Bu coğrafyayı yurt olarak benimsemiş tüm insanların ortaklığı, kardeşliği ve işbirliğiyle daha güzel bir gelecek.
“Asker istemiyorlar” diyenlerin yüzlerine bakarak, cesaretle bağırmak:
“Evet! İstemiyoruz… Asker de silah da barikat da istemiyoruz” diyebilmek.
Nefret dilinden uzaklaşmış, barikatsız ve çoğulcu bir ada…
 



Unutmadıklarım!

BRT Müdürü seçim yasaklarını çiğnedi, hapse girdi.
“Devlet” hapsedildi.
Sebep olanlar “Cumhurbaşkanı” olarak anılıyor!

*

“Bu adamı vuracaklar” diye diye koskoca Falyalı’yı sokak ortasında vurdular.
Hem de on binlerce askerin, yüzlerce kameranın huzurunda pusu kurdular.
Ellerini sallaya sallaya geldiler, ellerini sallaya sallaya gitti katiller!

*

Ercan’dan Türkiye’ye uçuşlarda “barikat” kuruldu.
- Sen girebilirsin, dendi.
- Sen dur!
N-82 kodunu öğrendik böylece…
Bir de G-82.
Et, tırnağa acımadı.

*

5'inci İslam Dayanışma Oyunları Konya'da yapıldı.
56 ülkeden gençler vardı.
"KKTC" yoktu.
Cumhurbaşkanı makamına oturtulan Ersin Tatar "seyirci" olarak çağrıldı.
"Egemen eşitlik, iki ayrı devlet" yalan siyaseti resmedildi.

 


EYT!


50 yaşında emeklilik vardı, adanın kuzeyinde!
Sigortalarda…
Yaş 60 oldu.
Türkiye’den gelen “talimat”la yapıldı bu!

Biliyorsunuz, bizim buralarda, talimatlara, “TC-KKTC Ekonomik Programı” ismi veriliyor.
Şimdi şimdi “Ekonomi, Kalkınma, İşbirliği” oldu galiba!

***

50 yaşında emeklilik vardı.
60 yaptılar.
Türkiye’den gelen talimatla!

Şimdilerde Türkiye kalktı, oturdu.
EYT, EYT diye duyduğunuz tam da bu.
“Emeklilikte Yaşa Takılanlar.”
8 Eylül 1999 yılından önce çalışmaya başlayanları kapsayan bir düzenleme ilan edildi.
49 yaşında emekli edecekler insanları!

***

Yıllarca Kıbrıs’a geldiler, gittiler, ne tembelliği kaldı buradaki insanın, ne miskinliği…
Bir gecede değiştiler yasayı!
“Yavru”ya gelince başka oldu, “ana”ya gelince başka!
Ah bir de seçim olmasa…


***

30 yaşında 30 seneden emekli ettikleri de olmuştu!
Mücahitlik falan derken…
O zaman öyle lazımdı…

***

Avrupa Birliği’nde 65’dir emekli yaşı…
Bana sorarsanız 50 çok erken, 65 insafsızdır…
Hele özelde çalışıyorsa, can ezgisi…

İşin aslı sahip olduğunuz kaynakla ilgilidir.
Bu yazının konusu salt meselenin “ekonomik aklı” ya da “insan hakkı” değil elbette…
Önce ve önce Ankara’nın adaya başka kendine bambaşka “ikiyüzlü” tavrıdır!


 

Bu yazı toplam 1958 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar