Yıllardır bekleyen ve çevre felaketi yaşayan Ayluka Göleti’nde olası bir gömü yeri...
Yıllar önce Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş olduğumuz Ayluka Göleti’ndeki olası bir gömü yeri çevresinde çok büyük bir çevre felaketi yaratılmış insan eliyle, bölgede ağaçlar kesilmiş... Gölete kanalizasyon sularının akıtıldığı, bunun da ağaçların çürümesine neden olduğu, bu yüzden Mağusa Belediyesi’nin büyük araçlarla buraya gelip ağaçları kestiği ve bölgeyi allem gallem ettiği, geride tam bir çevre felaketi bıraktığı anlatılıyor...
Bu olası gömü yerini Kayıplar Komitesi yetkililerine, bir Kıbrıslırum okurumuzla birlikte 28 Mayıs 2019 tarihinde yani bundan üç yıl önce göstermiştik... Ondan önce de Kayıplar Komitesi yetkililerine bu olası gömü yeri hakkında Kıbrıslırum okurumuz bilgi ve koordinat ulaştırmıştı...
Göletin yazın kurumaya yüz tuttuğu zaman kazılabileceği söylenmiş ancak aradan birkaç yaz mevsimi geçtiği halde, göletteki olası gömü yeri kazılmamıştı.
Çevre felaketi yaşanmakta olan Ayluka Göleti'ndeki olası gömü yerinde Kayıplar Komitesi araştırma görevlisi Selin Örek ve en sağda komitede haritalar üstünde çalışan Önel Altay ile...
Geçtiğimiz günlerde bu bölgeye yakın bir yere inşaat izni verildiği, bu yüzden büyük iş araçlarının göletin bir bölümünü doldurmaya başladığı yönünde sosyal medyada çıkan fotoğrafları ve paylaşımları Kayıplar Komitesi yetkililerine tekrardan iletmiş ve bu durumu incelemelerini istemiştim...
Ardından Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Araştırmalar Koordinatörü Yağmur Erbolay beni telefonla arayarak, Kıbrıslırum okurumu tekrardan bu bölgeye getirmemi istemişti...
12 Mayıs 2022 Perşembe günü sabahleyin Kayıplar Komitesi araştırma görevlisi Selin Örek’le birlikte yola koyuluyoruz – Pergama’ya giderek burada, barikattan Kıbrıslırum okurumu alıyoruz... Bize Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nde haritalar ve koordinatlar konusunda görevlendirilmiş bulunan Önel Altay da eşlik ediyor.
Hep beraber Ayluka Göleti’ne gidiyoruz... Tamamen şoke olmuş vaziyette yaşanmış olan çevre felaketiyle karşı karşıya kalıyoruz...
Bir zamanlar yemyeşil olan bu gölette ağaçlar kesilmiş, büyük iş araçlarıyla buraya girilerek gölet neredeyse dümdüz edilmiş...
Pek az kuş var burada, geçen gelişimizde çok sayıda kuş vardı – onların evi yok edilmiş açıkçası...
Selin Örek, gölete kanalizasyon suyu pompalandığı için belediyenin gelip çürümeye başlayan ağaçları kestiğini anlatıyor. Nitekim dev ağaç kökleri öylece atılmış oraya buraya, bunu da görüyoruz... Burası artık yemyeşil değil, rengini kaybetmiş, suyun çoğu gitmiş, pek az kuş kalmış...
Çevre felaketi o kadar büyük ki, kendimi hasta ediyorum...
Buradan tekrardan koordinat alıyor Kayıplar Komitesi yetkilileri – dosyadaki koordinatların olası gömü yerini göstermediği de anlaşılıyor ve tekrardan burada yaşanmış olanları Kayıplar Komitesi yetkililerine aktarıyoruz...
Sonsuz bekleyiş labirentinde belki bu kez yazın burası daha kuru olduğu zaman kazılabilir ve buraya gömüldüğü söylenen Kıbrıslıtürk’ün gerçekten de buraya gömülüp gömülmediği anlaşılabilir...
Kıbrıslırum okuruma bizimle çalışmakta bu kadar sabırlı olduğu ve bir Kıbrıslıtürk “kayıp” şahsın bulunması için elinden gelen tüm çabayı göstererek bunca ısrarcı olduğu için yürekten teşekkür ediyorum... Bu yürekten gelen gönüllü, karşılıksız çalışmalar, bu adada insaniyetin hala ayakta olduğunu da yansıtıyor...
BU SAYFALARDA NELER YAZMIŞTIK?
Ocak 2020’de, 28 Mayıs 2019’da ziyaret etmiş olduğumuz Ayluka Göleti’ndeki olası gömü yeriyle ilgili olarak özetle şöyle yazmıştık:
“...28 Mayıs 2019 tarihinde, biri Kıbrıslıtürk, biri Kıbrıslırum iki araştırma görevlisi ve iki şahitle birlikte, Mağusa bölgesine gitmemizi ayarlamıştım.
Önce Mağusa’da “kayıp” bir Kıbrıslıtürk’ün evine gidiyoruz – 1974’te bu Kıbrıslıtürk evinden alınarak “kayıp” edilmişti… Bazı Kıbrıslırum askerler onu evinden alıp “kayıp” etmişlerdi…
Bir Kıbrıslırum arkadaşla birlikte bu konuda çok uğraş verdik.
“Kayıp” Kıbrıslıtürk’ün ailesinden aldığımız bir ipucunu takip ederek ve araştırarak birisini bulduk: Bu şahıs, bu Kıbrıslıtürk’ün bazı Kıbrıslırum EOKA-B’ci askerler tarafından evinden alındığında neler yaşandığını bizzat görmüştü, görgü tanığıydı…
Bana her zaman “kayıplar” konusunda yardımcı olan Kıbrıslırum arkadaşım da bu “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün gömüldüğü anda orada bulunan bir Kıbrıslırumu buldu… Bu Kıbrıslırum görgü şahidi çok korkuyor ve Kıbrıslırum arkadaşımızdan maada hiç kimseye olası gömü yerini göstermek istemiyordu.
Böylece Kıbrıslırum arkadaşımız onu alıp Ayluka gölüne götürdü, bu Kıbrıslırum görgü şahidi, “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün nereye gömülmüş olduğunu gösterdi… O dönem Kayıplar Komitesi araştırmalar koordinatörü olan arkadaşları bilgilendirdik, Kıbrıslırum arkadaşımız, Kıbrıslırum koordinatöre fotoğraflar ve koordinatlar gönderdi bölgeden… Kıbrıslırum koordinatör Popi çok heyecanlanmıştı ve “Bu bölge Kayıplar Komitesi tarafından kesinlikle kazılmamıştır” diyordu…
Sonra o da Kayıplar Komitesi’ndeki işinden ayrıldı ve çalışmak ve yaşamak üzere Yunanistan’a gitti… Komite’nin geride kalanlarına bu konuda bilgi verip vermediğini bilmiyorum…
Kıbrıslırum arkadaşımız, gömü yerini gösteren şahitle birlikte Ayluga gölüne gittiğinde yağışlardan ötürü geçen sene aşırı su birikintisi vardı ve havalar biraz ısınınca Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum araştırma görevlileriyle birlikte buraya gitmeye karar vermiş, bunu konuşmuştuk.
Böylece geçen sene Mayıs ayında, 28 Mayıs 2019 tarihinde hep beraber bu olası gömü yerine bakmaya gitmeye karar verdik… Böylece Kayıplar Komitesi’nin her iki ofisindeki koordinatörlerle birlikte bu ziyareti ayarlamayı başarmıştık…
Önce Nea Smirni (Yeni İzmir) bölgesindeki evinden “kayıp” edilen Kıbrıslıtürk’ün evine gittik hep birlikte…
15 Temmuz 1974’te EOKA-B’cilerin Yunan faşistlerle birlikte Kıbrıs’taki darbesi gerçekleştiği zaman bu Kıbrıslıtürk eşini ve yeni doğmuş bebeğini de alarak buradaki evinden yola çıkmış ve surlar içine sığınmaya gitmişti… Ancak suriçindeki Kıbrıslıtürk yetkililer ona evine geri gitmesini, bir silah alıp evini korumasını söylemişlerdi. Emirleri takip etmekten başka seçeneği yoktu… Bir silah alıp evini korumaya gitmişti… Evde yalnızdı…
Bilmediği bir şey vardı ama: 20 Temmuz 1974’ten hemen sonra bölge boşaltılmış, bölgede bulunan diğer Kıbrıslıtürkler de ya güvenlik için ya surlar içine gitmişler ya da bölgedeki bazı Kıbrıslırum askerler tarafından tutuklanarak esir alınmışlardı…
Bazı Kıbrıslırum askerler veya siviller, bölgenin tümüyle “Kıbrıslıtürkler’den temizlenmiş olduğunu” düşünerek, “ganimete” girişmişlerdi… Kıbrıslıtürk evlerine girip öte beri çalmaya başlamışlardı…
Ancak bu Kıbrıslıtürk’ün bulunduğu eve gittiklerinde, içeride silahlı bir Kıbrıslıtürk olduğunun farkında değildiler…
Eve girmeye çalışınca, evdeki Kıbrıslıtürk onlara ateş etmiş ve bir tanesi vurularak yere düşmüştü…
Bu konuda anlatılan bir başka öykü daha vardır: buna göre sivil bir Kıbrıslırum bu eve ganimet için girmeye çalışmış, sözkonusu Kıbrıslıtürk evin içinden ona ateş etmiş, bu Kıbrıslırum vurularak yere düşmüş ve yaralı olarak kan kaybeder vaziyette orada kalmış…
Başka bazı Kıbrıslırumlar oraya gelip bu Kıbrıslırumu yerde gördüklerinde onu Kıbrıslıtürk sanarak öylece bırakmışlar ve yardım etmemişler, böylece bu Kıbrıslırum kan kaybından ölmüş…
Sonuçta eve girmeye çalışan başka Kıbrıslırumlar da olmuş ve bu Kıbrıslıtürk evini savunmaya çalışırken nihayet kurşunları bitmiş ve işte o zaman bazı Kıbrıslırumlar eve girip onu tutuklamışlar…
Onu kendi karargahlarına, sonra da karargahın dışına götürmüşler…
Onu dövmeye başlamışlar… Bazı arkadaşları bu eve girmeye çalışırken öldüğü için öfkeli imişler…
Bizimle birlikte Mağusa’ya gelen Kıbrıslırum şahit, işte onu o zaman görmüş…
Solcu bir Kıbrıslırum olduğu için 15 Temmuz 1974’te faşist Kıbrıslırumlar tarafından tutuklanıp hapse atılmış…
Ancak 20 Temmuz 1974’te “hapishanelerin” kapılarını açıp solcu Kıbrıslırumlar’ı serbest bırakmışlar…
İşte serbest bırakıldığı zaman bazı Kıbrıslırum faşist EOKA-B’ci askerlerin, evinden alınarak buraya getirilmiş olan sözkonusu Kıbrıslıtürk’e işkence yaptıklarını görmüş…
“Nere bakan öyle?” diye bağırmışlar bu Kıbrıslırum’a…
“Çek git buradan!” demişler…
Ve bir araç ayarlayarak bu Kıbrıslıtürk’ü Ayluka gölüne öldürmeye ve gömmeye götürmüşler…
Ayluka’da bu Kıbrıslıtürk’e kendi mezarını kazdırtmışlar… Sonra ona vurup onu canlı olarak gömmüşler… Başına vuruşlar ve sersemleyince, ona kazdırmış oldukları derin olmayan mezara itmişler… Ancak kısa sürede kendine gelen bu Kıbrıslıtürk, mezarından dışarıya çıkmaya çalışınca, onu bu kez öldürmüşler ama kurşun kullanmamışlar…
“Neden kurşun kullanmadılar bilir misiniz?” diyor Kıbrıslırum şahit, “çünkü yakında Birleşmiş Milletler kampı vardır, oradan kurşun sesinin duyulmasını istemediler…”
Ayluka gölünde durup olası gömü yerine bakıyoruz 28 Mayıs 2019 tarihinde… Hala çok su var… 10-15 metre ilerimizde olan olası gömü yerine geçip gidemiyoruz çünkü suyla kaplı bulunduğumuz yer…
Bir sokak köpeği gelip bize eşlik ediyor… Kuşlar gölete inip su içiyorlar… Ya da gölette bir şeyler avlıyorlar…
Bu alana gömü esnasında görgü şahidi olan Kıbrıslırum’u getirmiş olan Kıbrıslırum okuruma, bu şahit tüm bunlar olurken çok büyük utanç duyduğunu anlatmış… Çünkü bu Kıbrıslıtürk’ü tanıyormuş ve elinden bir şey gelmiyormuş yardım etmek için. Ona sadece “Arabayı sen süreceksin” diye emir vermişler… Kıbrıslıtürk’ün Ayluka gölünde öldürüleceği yere götürüldüğü arabanın şöförlüğünü yapmış…
O anda ağzını açıp herhangi bir şey söyleyememiş, Birleşmiş Milletler askerleri silah sesi duymasın diye onu kurşun kullanmadan nasıl öldürdüklerine tanık olmuş…
Genç Kıbrıslıtürk öldürülmüş, geride genç eşi ve bebeciği kalmış… Hayatları boşu boşuna harcanıp gitmiş… Sırf birileri evleri soyup da ganimet etmek ister ve bir evde, kendi evini korumak üzere silahlı birisi var, bunu bilmedikleri için bu hayatlar harcanmış…
Bu da savaşın çirkin yüzünü gösteriyor… Faşistlerin herhangi birisini, herhangi bir gerekçeyle nasıl da öldürüp yok ettiklerini gösteriyor… Her iki tarafta da bu böyle…
28 Mayıs 2019 tarihinde Ayluka gölünde Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum araştırma görevlileriyle şöyle bir anlaşma yapmıştık: Ağustos ayında buraya tekrar gelecektik – o zaman sular biraz daha çekilmiş olacaktı ve böylece olası gömü yerinin yanına ulaşabilecektik…
Sonra hiçbir şey olmadı… Kimse bizi aramadı…
Kıbrıslıtürk araştırma görevlisini arayıp ne olduğunu sordum – hayır, oraya tekrar gitmemişlerdi… Yalnızca bir arkeoloğa bölgede o gün çektiğimiz bir fotoğrafı göstermiş, arkeolog da “burada çok su var, kazılamaz” demişti…
Ancak anlaştığımız gibi Ağustos ayında gitmemiz için herhangi bir düzenleme yapılmamıştı… Zaten o gün bizimle birlikte bu alana gelen Kıbrıslıtürk araştırma görevlisi de Kayıplar Komitesi’ndeki işinden ayrılarak başka bir yerde işe başladı… Kıbrıslırum araştırma görevlisi de bize o günden bu yana hiç ses etmedi, Ağustos geçti, Eylül geçti, Ekim geçti, Kasım geçti, Aralık geçti, Ocak geçiyor, kış geldi, yağışlar başladı…
Bu da demektir ki Ayluka gölüne Kayıplar Komitesi araştırma görevlileriyle gitme şansını kaçırdık… Yine kışın geçmesini, yazın gelmesini beklemek zorundayız… Suların çekilip toprağın biraz kurumasını beklemek zorundayız…
Bu da bir sene daha beklemek demektir…
Bu arada Ayluka gölünde öldürülüp gömülmüş olan Kıbrıslıtürk’ün akrabaları bekliyor…
İşte bunlar yaşamakta olduğum bazı sıkıntılar… Sadece bu iki olay değil, pek çok başka olay daha bulunuyor sıkıntı yaratan…”
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler... Sevgül Uludağ – 20.1.2020)