“Yine hayal kırıklığı yaşanmamalı”
Cumhurbaşkanı, Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı YENİDÜZEN ve POLİTİS’e konuştu
Çağıl GÜNALP
Cumhurbaşkanı, Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı YENİDÜZEN ve POLİTİS’ten gazeteciler ile bir araya gelerek Kıbrıs’ın geleceğine dair samimi açıklamalarda bulundu, gelinen eşiğin Kıbrıs’ın yarınını belirleyecek bir yol ayrımı olduğunu vurguladı. Kıbrıs’ın Yunanistan, Türkiye ve bölgedeki diğer ülkeler arasında yeni bir paradigma yaratılmasının bağlayıcı elementi olması gerektiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Akıncı, müzakerelerde gelinen aşamanın çözüme ulaşılması adına büyük bir fırsat olduğunu yineledi. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, 4 özgürlükler, güvenlik-garantiler, gelinen aşama, çözüme dair umudu ve Kıbrıs Sorunu’na dair diğer tüm konularla ilgili sorulara verdiği cevaplar şu şekilde:
Çağıl Günalp: “Müzakerelerde ilk 5 başlıkta inkar edilemez ve önemli ilerlemeler sağlandı. Buna ek olarak gecen aydan beridir dikenli bir başlık olarak yorumlanan Garanti ve Güvenlik, garantör güçler ile birlikte müzakere ediliyor. Fakat, geçtiğimiz hafta BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Eide, Türkiye ve Yunanistan arasında yükselen krizin zorluklar yarattığını belirtti. Sizce TC’deki darbe girişimine katılıp Yunanistan’a kaçan askerlerin iade edilmeyişi ve Ege denizi ile ilgili diğer sıkıntıların garanti ve güvenlik başlığı ile ilgili yürütülen görüşmelere ve müzakerelere etkisi nasıldır?”
Akıncı: “Kıbrıs müzakereleri ile ilgili bazı sıkıntılarımız zaten varken dıştan gelecek olan olumsuzlukların müzakerelere yansımasına ihtiyacımız yok. Fakat izole bir ortamda yaşamıyoruz. Her şey birbirini etkiliyor. Açıktır ki Yunanistan ve Türkiye arasındaki olumlu havanın Kıbrıs Sorunu’na olumlu etkisi olacaktır. Ve evet ilişkiler iki ülke arasında kötüleşirse bu bize yardımcı olmaz. Yunanistan’a kaçan askerlerin iade edilmeyişi Türkiye ve Yunanistan arasında bir problemdir ve öyle görülüyor ki iade için Türkiye’nin yeni bir girişimi olacak. Her ülkenin kendi yasaları ve standardı vardır. Yunanistan askerlerin iadesi ile ilgili kararı kendi mahkemelerinin vereceğini söylüyor. TC’deki darbe girişimine katılıp Yunanistan’a kaçan askerlerin iadesi ile ilgili Türkiye’nin pek tabii bir beklentisi vardır. Ve bu konuda Tsipras’tan olumlu mesajlar gelmekte ve bu kararın yeniden gözden geçirileceği anlaşılıyor… Sadece bu konuda değil, diğer konularda da Türkiye ve Yunanistan arasında olumlu bir hava olursa bu hepimize yardımcı olur. Bu durum TC-AB ilişkileri için de geçerlidir. Türkiye’nin AB’ye yakınlaşması Kıbrıs için çok olumlu olacaktır. Bu gayet açıktır.”
----------
Türk vatandaşlarına yönelik 4 özgürlükler konusu…
“Büyük bir sorun değil. İyi niyetle bu iş çözülebilir”
Marilena Evangelou: “Olası bir çözüm sonrası Türk vatandaşlarına yönelik konuşulan 4 özgürlük konusu tam net değil. Bu konuda söylediğiniz tam olarak nedir?”
Akıncı: “İlk olarak olayın formunu anlamak önemlidir. Ardından fikri anlayabiliriz. Genelde hata yapılıyor ve ilk olarak fikrimizi paylaşmaya başlıyoruz. 4 özgürlükler konusunu anlamak için ilk olarak terminolojiyi değiştirmeliyiz. Bu, Türk ve Yunan vatandaşları ile ilgili eşdeğer haklar (muamele) konusudur. Türkiye ve Yunanistan’ın ada üzerindeki dengesi ile ilgilidir… Bu konu, uzun zamandır tartışılmaktadır, yeni bir konu değildir. Bu konu daha önce Talat ve Hristofyas arasında da konuşuldu ve aralarında bazı anlaşma ve anlayışlar söz konusudur. Bu konu 1960’lara kadar uzayan bir konudur. 1960 antlaşmasını hatırlayacaksınız… Belki anavatan demek istemeyebilirsiniz ama Kıbrıs’a en yakın iki ülke Türkiye ve Yunanistan’dır. Bu nedenle bu işin kökü 1960’a kadar gider. Bahsedilen şudur: Malların, hizmetlerin, sermayenin ve insanların serbest dolaşımıdır… Malları endüstriyel, tarımsal olarak ayırabiliriz… Malların serbest dolaşımı, Türkiye’nin AB ile Gümrük Birliği anlaşmasından ötürü zaten oradadır… Kıbrıs da AB üyesi olmasından dolayı gümrük birliği içerisindedir. Bugün bile; Kıbrıs’ın güneyi ve Türkiye arasında gümrük birliği söz konusudur… Atina üzerinden vardır… Türkiye menşeli ürünlerin güneyde satıldığını biliyoruz… Bunun tersi de söz konusudur… Tarımsal ürünler de buna dahildir… Federal bir çatı altında birleştiğimizde Kıbrıs ile Türkiye arasında ticarete hayır diyebilecek miyiz? Bir parantez açayım: Türkiye AB ile hali hazırda olan gümrük birliği antlaşmasını hizmet ve tarımsal ürünleri de kapsayacak şekilde daha geliştirmek için uğraşıyor. Bu nedenle; Türkiye, AB ile yeni anlaşmasını tamamlana kadar tüm Kıbrıs ve Türkiye arasında malların dolaşımı için nasıl bir geçiş dönemi yaşayabiliriz, soru bu. Bu büyük bir sorun değil. İyi niyetle bu iş çözülebilir”
Federal Hükümet yetkisinde
“Sermayenin serbest dolaşımı mevcuttur. Bunu kimse engelleyemez. AB dışından, örneğin Hindistan’dan biri Kıbrıs’tan banka satın alacaksa buna hayır diyemez. Aynı şekilde Türkiyeli birinin buradan parası ile bir şey almasının önüne geçilmez. Burada, hizmetlerin serbest dolaşımı konusunda bazı sektörlerde AB’nin ek standartları sorun olabilir ama bu da aşılabilecek bir mevzudur. Burada ana bir sorun görmüyorum. Burada sorun olabilecek tek şey insanlar olabilir… Burada bahsettiğim, turistler ve öğrenciler değildir… Gayet açıktır ki Türkiyeli turistler Kıbrıs için önemli olacaktır… Aynı şekilde Türkiyeli turistler Yunan adaları için de önemlidir… İş gücünün dolaşımı için ise kriter; ekonomi olacaktır. Eğer ki işgücüne ihtiyacımız olacaksa en yakın pazar neresidir? Filipinler’den mi iş gücü getirelim? Eğer ihtiyaç duyulursa neden kalifiye insanları Türkiye’den getirmeyelim? En yakın, ulaşılabilir pazar bu anlamda Türkiye’dir. Bu durumu regüle edecek ve izinleri verecek olan mekanizma Federal devletin yetkileri altında olacaktır. Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların oluşturacağı bir komite gerekli düzenlemeleri ve kontrolleri yapacaktır.”
“80 milyonun buraya gelmesinden bahsetmiyorum…”
“Burada esas problem yerleşim izinleridir. Örneğin bir TC yurttaşı emekli olmuşsa ve Poli’de bir ev almak ister, ona izin verilebilir. 80 milyonun buraya gelmesinden bahsetmiyorum… Burada Yunan ve Türkiye vatandaşları arasında bir denge sağlanabilir. Rakamlara baktım ve güneyde yaşayan Yunan yurttaşlarının çok olmadığın görüyoruz…”
Talat ve Hristofyas arasında 4 özgürlükler konusunda ortak anlayış…
Çağıl Günalp: “Sayın Başkan 4 özgürlükler konusunda geçmiş Kıbrıslı liderler Talat ve Hristofyas’ın bir uzlaşısı var mıdır yoksa bu konuda sadece fikir alışverişi mi yapıldı?”
Akıncı: “Bu bir paket program dahilindeydi. Demografik yapıya zarar vermeyecek şekilde karşılıklı anlayış söz konusuydu. Bizim söylediğimiz de demografik yapıyı zarara uğratacak bir şey değildi. Vatandaşlık dağıtılmasından bahsetmiyoruz. Oturma izinlerinden bahsediyoruz. Tabii ki bu benim görüşüm; bu konu detaylandırılmalı ve bu konu üzerinde konuşulmalı”
Yiorgos Kakouris: “Türkiye Gümrük Birliği’nde zaten. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulsun ki? Türkiye ve Yunan yurttaşlarının eşit haklarından bahsediyoruz ama unutulmamalıdır ki Yunanistan AB üyesidir…”
Akıncı: “Söylediğim şekilde bunun üzerinden gelinebilir. Eğer biz Kıbrıslılar bu konuda anlaşırsa, AB yardımda hazırdır.”
“Kıbrıs’a gelip yerleşen Yunanlı sayısı sadece 10 bin”
Marilena Evangelou: “Donald Tusk ve Juncker ile bu konu görüşüldü mü?”
Akıncı: “AB, hali hazırda Türkiye ile vize muafiyetini görüşüyor. AB’nin kendi içinde bireysel hakları koruyan kesin kuralları zaten vardır. Avrupa’da şu anda yaşayan milyonlarca Türk vatandaşı zaten vardır ve bunların bir kısmı yurttaştır. Benim inancım şudur ki, Kıbrıs akla uygun bir anlaşma ile uygun bir sayıya ev sahipliği yapabilir. Kıbrıs’tan bahsediyoruz. Türkiye ve Yunanistan vatandaşlarının eşdeğer haklarından (muamelesinden) bahsediyoruz. Tekrarlayım bu hakların büyük bir kısmı zaten oradadır. Bir kısmı da ileride olacaktır. Evet, Yunanistan’ın AB üyesi olduğunun farkındayız ve istediği kadar Yunan yurttaşının gelebileceğini biliyoruz. Fakat neden gelsinler? Bugüne kadar gelmemişler. 2004 Kıbrıs AB üyesi olmuş, 13 yıl geçmiş, Kıbrıs’a gelip yerleşen Yunanlı sayısı sizin de bahsettiğiniz gibi sadece 10 bin”
----------
“Burada (kuzeyde) yurttaşlık dağıtımında çok cömert davranıyoruz”
Marilena Evangelou: “Bahsettiğimiz 4 özgürlükler, şu anda kuzeyde TC yurttaşlarına veriliyor mu?”
Akıncı: “Bir bakıma evet. Burada iki taraf arasında bir ticaret var, çalışma izinleri var. Turistlere 90 gün vize veriliyor ki bizim de önerimiz budur. Tabii ki burada (Kuzey’de) yurttaşlık dağıtımında çok cömert davranıyoruz ki bu Federal devlette söz konusu olmayacaktır”
Marilena Evangelou: “Sizin pozisyonunuz, çözümden sonra, Kuzey’de yaşayacak Kıbrıslı Rumların ekonomik özgürlüklerinin kısıtlanması yönünde. Hal böyle iken nasıl Türkiye yurttaşlarının 4 özgürlüğünü nasıl talep edebiliyorsunuz?”
Akıncı: “Malların, sermayenin, hizmetlerin ve insanların serbest dolaşımını açıkladım… Kıbrıslı Rumların durumuna gelince, kuzeyde gelip, kalıp, işleme hakkına sahip, iş bulursa... Resmi ikametgâhta (legal domicile) bir limitleme olacaktır, yüzde 20 oranında… İç vatandaşlıklar başvurusunda bir düzenleme olabilir. İş vatandaşlık almaya kimlerin hak sahibi olacağını, bunun kriterlerini kurucu devletler düzenleyecek. Eğer bahsettiğiniz mülkiyetle ilgili düzenlemeler ise evet kurucu devletler mülkiyetle ilgili düzenlemeleri yapma hakkına sahiptirler. Haklar orada, evet. Ama düzenlemeler yapacağız. Hakların inkarı diye bir şey söz konusu değil… iki toplumlu, iki bölgeli federasyondan bahsediyoruz. Aklımızda tutmalıyız ki Kıbrıslı Türkler kuzeyde çoğunluk olmak istiyor, bu içselleştirilmeli. Zaten bizim güneyde çoğunluk olmamızın imkanı yok. Bunu kabul etmeliyiz. Bunu kesin yasaklar ile değil, kesin düzenlemeler ile elde edebiliriz.”
----------
“Kıbrıs, Türkiye’yi arka kapıdan AB üyesi yapmak için çok küçük”
Sami Özuslu: “Sayın Akıncı, 4 özgürlük konusu sizin öneriniz mi? Kimin önerisi? Bu Ankara Protokolü’ne ek olarak ek eşit yerleşim hakkı gibi bir formül mü?”
Akıncı: “Ben Gümrük Birliği anlaşmasından bahsediyorum. Sorduğunuz soruya cevap verecek olursam; Dört özgürlükler konusu geçmişten gelen bir konu. Ben ikamet izinlerini detaylandırmaktayım. Tek fark belki de budur. Bunu yaparken güneydeki figürleri göz önünde bulundurmak gayet makul ve mantıklıdır… Akıl ürünü ve makul bir perspektiften bahsediyorum. Eğer bu konuda uzlaşma sağlanabilirse bu durum başka şeylere de yardımcı olacaktır. İyi anlaşılmalıdır ki Türkiye’nin, Kıbrıs’ı AB’nin arka kapısı yapmak gibi bir derdi yok. Türkiye AB perspektifini sürdürse, AB de üyelik görüşmelerine Türkiye ile devam ederse umarım bu bir gün olur… Kıbrıs, Türkiye’yi arka kapıdan AB üyesi yapmak için çok küçüktür…”
----------
“Paralel masalar bence sonuca ulaşmak için tek yoldur”
Çağıl Günalp: “2014 Ortak Metni, Kıbrıs Müzakereleri için önemli bir rehberdir ve metinde tüm başlıkların birbiri ile bağlantılı olarak görüşüleceğini belirtiyor. Yalnızca Güvenlik ve Garantiler başlığının görüşüleceği Kıbrıs Konferansı bu ilkeye tezat yaratmıyor mu? Konferansta diğer başlıkların da garantör ülkelerin de katılımı ile görüşüleceğini mi anlamalıyız?”
Akıncı: “Burada bir tezat yok ve diğer başlıkları garantör ülkeler ile görüşmeyeceğiz. Garanti ve güvenlik başlığını garantörler ile görüşeceğiz. Tarihimizde ilk defa tüm başlıkları görüştük. Daha önce ilk 4 başlık detaylı bir şekilde görüşüldü ve konu toprak ve garantilere geldi mi hep ‘en sona bırakılsın’ dendi ve o ‘en son’ hiç gelmedi. Bakınız, konferansın adı Kıbrıs Konferansı’dır, Güvenlik ve Garantiler Konferansı değildir. 5 taraf bir araya geldiğinde güvenlik ve garantiler konuşuluyor. Ne zaman ben ve Anastasiadis bir araya geliyoruz, diğer 5 başlığı görüşüyoruz. Bu nedenle bu konferansı paralel görüşmeler olarak değerlendirmeliyiz… Paralel masalar bence sonuca ulaşmak için tek yoldur. Böyle olunca örneğin Kıbrıs Rum tarafı toprakta ne olduğunu bilecek… Biz Güvenlik’te ne olduğunu bileceğiz… Daha önce bahsettiğimiz gibi 8-10 önemli başlık kalmıştır. Burada parantez açmak istiyorum; burada Kıbrıs’ta da görüşmeler önemlidir ve daha fazla yakınlaşmalar sağlamalıyız. Kalan açık başlıklar da konferansta ele alınır. Toprağı güvenlikten, garantileri dönüşümlü başkanlıktan bağımsız çözemeyiz”
Çağıl Günalp: “Sürekli olarak yaşanan sürecin son şans olduğunu söylüyorsunuz. Müzakereler eğer ki çökerse Kıbrıslı Türkler için bir B Planı’ndan bahsedebilir miyiz?”
Akıncı: “Öncelikle müzakerelerin başarısız olmasını istemiyorum. Bunun bir başarı hikayesi olmasını istiyoruz. Başarı herkes için güzel bir gelecek yaratacaktır. Anastasiadis ile ben aynı jenerasyon olarak ve siz daha genç nesiller, daha güzel bir geleceği hak ediyorsunuz. Ve bu fırsat önümüzde var. Eğer bu sorunu çözemezsek; doğal gaz konusu bölgede daha önce olduğu gibi tansiyonu yükseltecektir. Tam tersine çözüm olursa hepimize fırsatlar sunacaktır. Örneğin herkesin bildiği üzere Kıbrıs etrafındaki doğalgazın Avrupa’ya en kısa yoldan taşınması Türkiye üzerindendir. Bu ancak çözüm sonrası olacaktır. Aksi takdirde Kıbrıs’ın gözden çıkarılıp İsrail gazının yine Türkiye üzerinden de taşınması ajandadadır pek tabii ki. Kıbrıslılar olarak akıllı olmalıyız ve bu ihtimalleri görebilmeliyiz… Kıbrıs belki bahsettiğim bu ihtimalleri bir süreliğine erteleyebilir fakat bunun önüne geçemez. Kıbrıslıların yararına olan bu denklemin parçası olmalarıdır”
Yeni bir paradigma ve Kıbrıs’ın rolü
“Kıbrıs, bölgede Yunanistan, Türkiye ve bölgedeki diğer ülkeler arasında yeni bir paradigma yaratılmasının bağlayıcı elementi olmalıdır… İkinci konu su. Türkiye’den gelen su tüm adaya hizmet edebilir. İsrail’den gelecek olan elektrik buradan Avrupa’ya dağılabilir… Bu üç element (su, elektrik, doğalgaz) tarafların işbirliği için kullanılabilir. Çözümden sonra Türk hava sahasını kullanmadıkları için Güney’in boşa harcadığı büyük meblağlar ortadan kalkacaktır. Türkiye limanlarını kullanacak olan Kıbrıs Rum denizcilik sektörü büyüme yaşayacaktır… Daha bir sürü olumlu şey sıralayabiliriz. Hepsinden önemlisi yıllar yılı süren ateşkeş sona erecek barış içinde bir ilişki olacaktır. Gerçekten de şu anda gerçek bir karar vermenin eşiğinde olduğumuzu söyleyebiliriz. 1968’den beridir… 49 yıldır müzakereler sürüyor… İnanıyorum ki bu tarz bir fırsat bir kere daha zor gelir. Görüyorsunuz Annan Planı’ndan 13 yıl sonra ancak bir fırsat yakalayabildik…”
“Nasıl anlatacaksınız?”
“Hayat görüyorsunuz devam ediyor. Demografik yapı değişiyor, fiziki çevre değişiyor. Her defasında bir başka kontekstte başlıyorsunuz… Beraber hiç yaşamamış genç nesillere bu adanın her iki yakasının birbirine ait olduğunu nasıl anlatacaksınız? 40 yaşın altında bireyler adanın diğer yarısını turist olarak geziyor… Kıbrıslı Rum gençlerin çoğu Kuzey’i ziyaret bile etmiyor… Çözümün dibindeyiz diyemeyiz, lakin geldiğimiz ve açıkladığımız nokta önemli bir fırsattır… Bu nedenle makul olmalıyız…”
Tsipras’tan ret…
“Örneğin güvenlik ve garantiler ile ilgili bir taraf garanti olmasın, tek bir asker olmasın derse bu kabul edilemez. Diğer taraf mevcut garanti sisteminden bir virgül değişmemeli derse bu da makul değildir.”
“Taraflar, ilk günden her istediğini alamaz…”
“Taraflar, ilk günden her istediğini alamaz… Burada çözüm zamandır. Örneğin ben 15 yıl verelim, federal sistemin işleyişi görelim diye öneri yaptım. Unutmayın 1960’da ilk 3 yılda her şey çöktü. Burada önemli olan sonuçtur. Ne oldu? 1960’dan sonra Kıbrıslı Türkler çıktı ve bir toplum cumhuriyetin patronu oldu. Biz bunun tekrarlamasını istemiyoruz… Siz bana derseniz ki ‘Sayın Akıncı. Merak etme, yaşananlar bir kere daha yaşanmayacak’; bu yeterli midir? Kıbrıslı Türklere sorarsanız garanti olarak size tek bir ülke söyleyeceklerdir. Kamuoyu araştırmaları da bunu söylüyor… Bu toplumun lideri olarak bu toplumun duygularını anlayabilmeliyim…”
---------
“Kocias, bir dostluk paktı önerisinde bulundu…”
Sami Özuslu: “Kıbrıslı Türklerin kendilerini güvende hissedebilmeleri için ne kadar askere ihtiyaç vardır?”
Akıncı: “Burada önemli olan sayı değil, askerin mevcudiyetidir, psikolojisidir, caydırıcı faktör olmasıdır… Anımsayın geçen defa Makarios anayasayı değiştirmek istedi… Bu defa federalizmi içselleştirmemiş bazı gruplar daha güçlü hale gelirse ne olacağının garantisini kim verebilir? Bazı partilerin retçi grupların olması da endişe vericidir. Kocias bir dostluk paktı önerisinde bulundu… İsimler çok önemli değil içerisinde bu paktın ne olduğu önemlidir. Eğer benim inandıklarıma benzer bir şeyler varsa bu pakt içerisinde; bir uzlaşı olabilir. Garantiler ile ilgili olarak pek tabii ki mekik diplomasisi sürecek… İki kurucu devletin oluşturacağı yeni duruma uygun olarak biz de bazı önerilerde bulunduk. Adanın tümü için değil sadece kurucu devletlerin garantisi için de önerilerde bulunduk, çok önemli ve hayati durumlar için son olasılık olarak… Bunu ne zaman konuşmaya başladık, Kıbrıs Rum tarafı bu önerilerimizin 1960’dan daha kötü olduğunu söylediler… Kıbrıslı Rumları da tatmin edecek yenilikçi fikirler bulmalıyız unutulmamalıdır ki bir tarafın güvenliğini tehdit etmemesi gerektiğini de söyleyen ilk benim”
Marilena Evangelou: “BM ve AB, güvenliği sağlayamaz mı?”
Akıncı: “Bana bir örnek gösterin AB’nin güvenlik sağladığı. Böyle bir mekanizmaları yok. 28 üyenin biraya gelip karar vermesi gerekiyor… İş çevreleri bir araya geldi ve çözümün faydalarını gördüler. Sendikalar uzun zamandır bir araya geliyor ve çözümün faydalarını görüyorlar. Uzun vadede benim için gerçek güvenlik budur… Ama ilk başlangıçtan, referandumun ardından bahsediyoruz… Bir zaman sonra bunu gözden geçirelim şeklinde öneri yapmak makuldür ve yanlış değildir. Paradigmalar yer değiştirdiğinde güvenlik ve garantiler gözden geçirilebilir…”
“Güvenlik ve garantiler sorunu olmasa; Kıbrıs Sorunu zaten olmazdı”
Cenk Mutluyakalı: Kıbrıs’ta garanti ve güvenlik sorunu olmasa, garantörler işin içinde olmasa antlaşmak daha kolaydır, der misiniz? Yoksa asıl sorun aslında garantörler değil de Kıbrıs’taki güç paylaşımı, yönetim mi?
Akıncı: Böyle bir soruyu sormam. Güvenlik ve garantiler olmasa zaten Kıbrıs Sorunu olmaz. Tüm yaşadıklarımız Kıbrıs’ın kendine özgü koşullarından ötürü değil midir? Yanlış anlaşılmasın; tüm problem garantörlerdir demiyorum. Baksanıza halen dönüşümlü başkanlık verilmiyor. Kararlara etkin katılım konusunda sıkıntılar yaşamaya devam ediyoruz… ‘Kendi içimizde her şeyi daha kolay çözerdik bu garantörler olmasa’ diye söyleyemiyorum bu yaşadığımız pratikten ötürü…”
----------
“Geçen defa yaşadığımızı (Annan Planı) yaşamak istemiyoruz”
“Kıbrıslılara mesajım şu: Hala daha iyi bir gelecek yaratma için fırsatımız var. Bu fırsatı kaçırmamalıyız. Kendi adıma iki tarafına kabul edeceği bir çözüm için elimden geleni yapacağım… Uzun yıllar çözülemeyen bu problemin çözülmesine katkı koymak için seçildim. Ban Ki Moon’a demiştim ki çözüme hem çok yakın hem de çok uzağız. Eğer geriye kalan zorlukları çözecek kadar akıllı isek bu hepimiz için iyi olacak. Fakat irade sahibi olmalıyız zorlukları çözmek için. İnanıyorum ki gerçekçi olup kendime de haksızlık etmemeliyim. Bugüne gelebilmek için her iki aşamayı da geçtim… Aksi takdirde çok beklemek zorunda kalacaktık. Bir kesim birinci Mont Peleran’dan sonra harita vermediğim için beni suçlamıştı… Şu anda müzakereler durdurulsun diyen bir kesim var… Tabii ki herkesin kendi fikri var. Fakat ben şu an herkesin yararına olacak net bir politika izlemeye çalışıyorum… İki tarafın da kabul edeceği bir antlaşma için uğraşıyoruz. Geçen defa yaşadığımızı (Annan Planı) yaşamak istemiyoruz. Bir taraf evet bir taraf hayır derse yine aynı sonuçla karşılaşmak anlamına gelecek. Federal bir çözüm için iki tarafın da evet diyeceği bir antlaşmaya ulaşmak gerçekten zor. Uniter devleti Kıbrıslı Türkler kabul etmez. Konfederasyonu ise Kıbrıslı Rumlar kabul etmez. Çözüm federasyondur. Çözüm bu fırsatı olumlu kullanmaktır. Bu fikir desteklenmeli… Ben empati yapıp diğer tarafın bakış açısını anlamaya çalışıyorum. Onların da bunu yapmasını bekliyorum… Federasyonu savunan güçlere büyük önem düşüyor. Seslerini daha duyulur ve kendilerini daha görünür kılmalılar”