Yine nüfus hikâyesi…
Bir ülke düşünün ki nüfusunu bilmiyor!..
Düşünebiliyor musunuz böyle birşeyi?
Öncelikle böyle bir sorunun tuhaflığı da ortada değil mi?
Çok saçma olmaz mı böyle bir soru sormak!
Ülkenin Cumhurbaşkanı’na soruyorsunuz, bilmiyor, bilemiyor…
Başbakana soruyorsunuz, o da bilmiyor, bilemiyor…
Bir rakam söylüyorlar ama farazi… Yani ‘olabilir’ düşüncesiyle… Şunu şuraya koysak, bunu buradan alsak, bu kadar da şurdan ilâve etsek bu kadar olabilir gibi…
***
Geçtiğimiz günlerde yeni yeni telaffuz edilmeye başlandı 800 bin rakamı… Cumhurbaşkanı da, Başbakan da nüfusun 800 bin olduğunu söylüyorlar…
Birincisi aynı sayıyı verdiklerine göre öğrendikleri ortak bir kaynak mı var?
İkincisi eğer doğruysa, geçen yıl Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim öncesi açıkladığı 230 bin rakamından 800 bine nüfus nasıl çıkar?
Üçüncü soruyu da sorarsak, 800 bin doğruysa, o zaman geçen yıl yapılan seçimlerde ilçelere dağılan milletvekili sayıları yanlış mı oldu, seçimlerin iptal edilmesi mi gerekir?
***
Sanırım 800 bin rakamı geçenlerde Maliye Bakanı Serdar Denktaş’ın açıkladığı ‘Yaşam Kalitesi-Varlık-Kimlik Araştırmaları’ çalışmasında ortaya çıktı.
Oysa geçen yılın başında Yüksek Seçim Kurulu 6 ilçenin toplam nüfusunun 230 bin 747 olduğunu açıklamış ve 7 Ocak’ta yapılacak genel seçimlerde ilçelerin çıkaracağı milletvekili sayısını bu nüfusa göre belirlemişti. Tabii ki bu rakam o tarihte kktc vatandaşı olanların sayısı… Ancak bugün nüfus 800 binse, geçen yıldan bu yana vatandaş 5 bin daha da artsa arada kalan 565-570 bin kadar insan bu ülkede ne yapıyor?
***
Askerdi, öğrenciydi deseniz yine de arada çok fazla insan kalıyor… Bu bilinmez oran nedir? Ya da bu oranın bilinmemesinin nedeni nedir?
Yani DPÖ bir nüfus sayımı yapıp gerçek nüfusu saptayamaz mı?
Saptamaması için bir engel mi var? Engel yoksa ve saptamıyorsa neden saptamıyor?
***
Ortada gerçek bir nüfus yok. Plansız, programsız, kontrolsüz ülkeye gelişler var, kimin geldiği, kaç kişinin geldiği belli değil. Daha doğrusu gelişler-gidişler arada açıklanıyor, yani ortada bir rakam var o açıklanan rakamlar ülkede var olan nüfusun gerçek sayısını ortaya koyamıyor.
Bir garip durum.
Böyle olunca da ne sağlık, ne eğitim ne de başka bir şey planlanamıyor. Neden rakamın bilinemediğini veya bilinmek istenmediğini bilemiyorum ama bu belirsizlik içinde gidip de Türkiye ile ekonomik programlar imzalanınca da “neden yaptınız?” deniyor.
Başka ne yapılabilir ki bu durumda? Var saydığımız nüfusu doyurabilmek için başka bir yerlerden paranın gelmesi gerek. Keşke bu para ihracat ile karşılanabilse, o olanak yaratılabilse ama ona da izin yok ne yazık ki!
Gölet alanını çöpler işgal etti
Ülkedeki betonlaşmanın küçük bir ölçeği Lefkoşa Sanayi Bölgesi’nde yaşanıyor… Vereceğim küçük örnekte beton yok henüz ancak moloz, atık ve çöpler var. Oysa orası her yağmur mevsimi göçmen kuşların da konakladığı bir gölet olması gerekirdi. Şimdi o gölette durması gereken ve göçmen kuşlara sulak alan olması gereken sular kara yoluna taşmak durumunda kaldı ne yazık ki!..
Çünkü gölet alanı özellikle bu kış yağan bol yağmuru sığdıramaz oldu. Bunun nedeni de o alanı molozların, çöplerin işgal etmesi… Her yağmur zamanı küçük su yollarıyla oluşan gölete doluşan göçmen kuşlar, leylekler, ördekler bu kış aylarında ne yazık ki yok!..
Arazi ne yazık ki özel mülk… Dolayısıyla da mal sahibi istediğini yapıyor ama doğal gölet nasıl özel mülk olur orası çoğu yerde olduğu gibi soru işareti!
Gölet her şeye rağmen, çöplere, molozlara, dolgulara rağmen yine oluştu ancak alanı tabii ki küçüldü… İçindeki pislik ve yer yer atıklar nedeniyle göçmen kuşlar gelmedi. Su yollarının gölet alanına taşıdığı yağmur suları daralan alana sığamayınca kendine her yerde, her zaman, özellikle sel zamanları olduğu gibi bir yol çizdi ve sürekli olarak arabaların geçip gittiği yolun içine akıyor… Yağmur ister yağsın isterse günlerce yağmasın… Gölet suyu aldı ama molozlar suyun hepsine yer bırakmadı. Tıpkı beton olayında olduğu gibi… Girne ve başka yerlerde olmaması gereken yerleri de dolduran beton nedeniyle yağan yağmur suları kendilerine yer açtılar, aktılar aktılar, önüne çıkanı alıp gittiler. Buradaki küçük örnekte bereket ki önüne katacak bir şey yok ama yok olan doğanın canlı bir örneği olarak her gün oradan geçip giderken içim acıyor.