1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. YİTİRELİ ON YIL OLDU…
YİTİRELİ ON YIL OLDU…

YİTİRELİ ON YIL OLDU…

Ona, “Karikatürümüzün Büyük Babası” derdim; Çakmak’tan esinlenerek. Akabinde hemen kocaman bir kahkaha atardı. Uzun uzun konuşurduk buluştuğumuzda ya da aklımıza estiğinde telefonda…

A+A-

 

 

RAMİZ GÖKÇE’Yİ

YİTİRELİ ON YIL OLDU…

Ona, “Karikatürümüzün Büyük Babası” derdim; Çakmak’tan esinlenerek. Akabinde hemen kocaman bir kahkaha atardı. Uzun uzun konuşurduk buluştuğumuzda ya da aklımıza estiğinde telefonda…

Ölümün hiç yakışmadığı bir insandı. Ağır hasta olduğunu duyduğumda adeta nutkum tutulmuştu… Ne gidip görebiliyor ne de telefon edebiliyordum…

Ve, bir gün ansızın o aradı… Konuşuyor, sorular soruyor ama sanki dilim tutulmuş gibi ağzımdan tek kelime çıkmıyordu… sonuçta, ansızın o patladı:

“Eyy be Hocanım, şunun şurasında, ‘bir ölüm’ alt tarafı… Doğmanın diğer yanı, diğer rengi” deyivermiş… Araya giren sessizliğin daha da ağırlaştığını hissedince de… Bir şeyler söylemeye çalışmış ama başaramamıştım ölümünü konuşmayı…

Benim bu tutukluğuma daha fazla dayanamayarak:

“Önemli olan doğru yaşamak dostum… Ben, hep onu yapmaya çalıştım…” demişti…

***

Ve haklıydı… Önemli olan doğru yaşamaktı… Hele de bir “aydın” olarak, bir  “sanatçı” olarak.

Ve o, hep öyle yaptı…

Doğru bildiğini yaptı…

Bunun diyetini çok ağır ödedi…

Ve, bir insan gibi yaşadı…

Ne mutlu ne büyük bir “onur” vesilesidir bu… Özellikle de, her şeyin, insan onurunun dahi satın alınabildiği ülkemizde…

***

Hep muhalefette yaşayarak… Hep, toplumsal zaafları söz ve çizgiyle gözümüze sokarak… Ülkesini, insanlığı ve dünyayı daha iyiye ve daha güzele yönlendirmeye çalışarak…

Düşüncelerini ve eleştirilerini sadece çizgi sanatı ile aktarmakla kalmamış… Söz ve kişiliği ile de yansıtmıştır…

Ve evet…

Eğer, Ramiz Gökçe, sanata, karikatür sanatına – değer veren bir ülkede karikatür çizseydi… Onlarca karikatür albümü sahibi olurdu…

***

Ama ve gerçekten beni mutlu eden, yakından tanıdığım bir hüznünü bir yük gibi mezara götürmediği… Hastalığının çok ağırlaştığı bir dönemde, K.T.Karikatürcüler Derneği, özellikle de, Hüseyin Çakmak’ın insanüstü bir gayretle ve MEZ-KOP’un da albümün basımını üzerine almasıyla… tam da zamanında, toplumunun bir “yürek borcu” gibi uzatıldı eline albümü: “Kıbrıs Türk Karikatür Sanatının Duayeni… Ramiz Gökçe” albümü…

***

Uzun uzun yeni doğmuş çocuğuna bakar gibi bakmış ve neredeyse onu bağrına basmış…

O albümün üzerine düşen birkaç damla gözyaşı, onun, hüzünle karışık, en büyük mutluluğu olmuş…

***

Onunla tanıştığım kısa sürede, kırk yıllık dost gibi olduğum sürede sık sık telefonlaşırdık… “Nasılsın Dostum?” derkenden, o, hayatın içinde pişip yoğrulmuş pratiğiyle uzun uzun gözlemlerini anlatır… Ülkede tahammül sınırlarını aşmış rezillikleri sıralar ve sonunda da sık sık tekrarlardı:

“Bu memleketin ve insanının barış içinde yaşadığını görmeden gideceğiz be dostum…”

Ve haklıydı… çok haklıydı…

Ama, hangimiz göreceğiz… görebileceğiz ki o günleri…

***

Ramiz Gökçe’yi 27 Ağustos 2001’de yitirdik. Öleli 10 yıl olmuş…

Günler ne de çabuk geçiyor…

Sevgili Ramiz Bey… Sevgili Usta…

Işıklar içinde uyu…

Toplumda, daha ‘elinden geleni yapanların’ sayısı tükenmedi…

Yani, daha umut var dostum…

Sen, elinden geleni… hatta, daha fazlasını yapmanın huzuru içinde uyu…

 

 


Lefkoşa Belediye Tiyatrosu… Ve

DOLUDİZGİN BİR TİYARO FESTİVALİ…

Her zaman geçerli de, toplum olarak son dönemde, en çok ihtiyacımız olan şey “Umut…” Ve, bu umudun yollarından biri de “Sanattan” geçiyor… Ve sanat, yine hiç şaşmadan görevini yapıyor…

“Şu yaşadığımız çalkantılı, çelişkili, belirsiz günlerde “9. Kıbrıs Tiyatro Festivali” imdada yetişiyor.

Festival Komitesi Başkanı Yaşar Ersoy’un da vurguladığı gibi: “En zor, en umutsuz günlerde umudu parlatmak, yaşama sevincimizi yükseltmek için…”

Bu çalışmanın, bu festivalin 9. Yılında da aynı “öz devinimi” sürmektedir: “İnsan Kalmakta direnmek…”

Kültür yozlaşmasının her gün daha da arttığı ülkemizde, artık, insanımız varlık ve gelişim olanaklarıyla değil… ucuz işgücü, düşünsel eylemi “değişik merkez ve kuruluşların çıkarlarıyla” sınırlandırılmış kafa gücü olarak değerlendirilmektedir; dolayısıyla, bu ‘yalıtılmış ortamda’ her şey yerini, hiçbir “gelecek kaygısı” taşımayan, aktarmacılık ve emir erliğine bırakmaktadır. Böylesi toplumlarda ise, yaşanan kısırdöngü, yalnız sanatı değil, toplumsal yaşamın bütünlüğünü ve geleceğine dair tüm değerlerini ve geleceğini tehdit altına alarak çağın gerisine atar…

Oysa, varolmak için  “çağdaş bir değişim” gerekmektedir.

***

İşte tam da böylesi bir dönem ve kırılış noktasında, Lefkoşa Belediye Tiyatrosu, her zamanki gibi sanatın en güzel görevini yerine getiriyor: “İnsan Kalmakta Direnmek…”

Tabii ki, bu direnişi de yine sanatla – Tiyatro Sanatıyla - gerçekleştiriyorlar:

Bu direniş, “Ölüleri Gömün” oyunuyla başlayacak… “Profesyonel”, “Dullar”, “İstibdat Kumpanyası”, “Giderayak”, “Nereye Gidiyoruz”, “Bir Dönüşün Beşlemesi” ve “Vanya Dayı” ile sürüyor.

 

SERGİLENECEK OYUNLAR…

“Ölüleri Gömün” oyununda: “Savaşlarda vurulan askerler mezarlarından doğrulsalar ve savaşı durdurmaya kalksalar neler olurdu? Teması üzerine kurulmuş tam da gündemimizin eksenine oturan ürkütücü ve soluk soluğa izlenecek kışkırtıcı bir oyun.

·        “Profesyonel”: Yugoslavya’daki büyük dönüşümden önce ve sonraki toplumsal- politik yaşamı, bir entellektuelin yaşam öyküsü içinde “kara komedi” türünde anlatan bir oyun.

·        “Dullar”: Ünlü ve ünsüz dul kadınların, “dul” olmanın vecibelerini sorguladıkları, keyifli bir revü.

·        “İstibdat Kumpanyası”: Kendi ağızlarından: “Hikayemiz odur ki/ 1876 senesi / Sultan Abdülhamit tahta çıktı bir yaz gecesi / İktidarın büyüsü kaybetmenin korkusu” temasını işliyor.

·        “Giderayak”: Dünyanın (% 40)ı açlık sınırında ama dünyanın (%1)i bile olmayan “Rantatörler” rant elde etme projelerini ardı ardına devreye sokuyorlar. (Bu oyun bir ‘kara güldürü!...”

·        “Nereye gidiyoruz”: Bir ustanın, Aziz Nesin’in ölümünün 15. Yılında. Başka bir ustanın, Genco Erkal’ın,  A.Nesin’in, şiir, masal ve taşlamalarından uyarlayıp, oynadığı bir çağdaş meddah gösterisi…

·        “Bir Dönüşün Beşlemesi”: Demokrasinin kırılma noktası olan 1980 Türkiyesi’nin sancılı dönemiyle yüzleşen günümüz aydın insanlarını konu alıyor…

·        “Vanya Dayı:” Rusya’da, 22 Ocak 1905 günü, yaşam koşullarının düzeltilmesi için, Çar’a dilekçe vermek isteyen halkın üstüne ateş açılmış, binlerce kişi öldürülmüş, Petersburg sokakları kan içinde kalmıştır. Kanlı Pazar, yeni bir düzene, tarihin ilk sosyalist devletinin kuruluşuna giden yola, ilk taşı döşeyecektir…

DEVAMI DA VAR…

Bu yıl çok yapıcı bir çalışma da eklenmiş festivale; ki, yürekten kutlamak gerek LBT’nu:’ Atölye Çalışmaları’ yapıyorlar festival sürerken: “Reji ve Metin Dramaturgusi ve Sahneye Yansıması Atölyesi. (Bu çalışmalara katılmak isteyenler, LBT’na müracaat edip gerekli bilgileri öğrenip kayıt yapabilirler…)

***

İşte bize üç haftayı aşkın bir tiyatro şöleni… Paha biçilmez bir kültür armağanı… Biletlerde hiçbir artış yok… Ve, koltuklar numaralı.

Teşekkürler Lefkoşa Belediye Tiyatrosu…

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1235 defa okunmuştur