1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Yitirilmiş Cennet: İnal Bilsel’in son albümü üzerine
Yitirilmiş Cennet: İnal Bilsel’in son albümü üzerine

Yitirilmiş Cennet: İnal Bilsel’in son albümü üzerine

İnal'ın  bizi davet ettiği yolculuğa icabet etmek için sabırsızlanıyoruz.

A+A-

Evren İnançoğlu
[email protected]

 

Elektronik müzikte ustalaşan ve üretimiyle  Kıbrıs'ın kuzeyinin sınırlarını aşarak geniş bir hayran kitlesine sahip olan İnal Bilsel yeni albümünün tanıtımına başladı. Albüm tanıtımı kısa bir film ve  yazılı bir hikaye ile destekleniyor. Film  bizi distopik bir geleceğe götürüyor.  Nükleer bir savaş  sonrasında,  Dünya üzerinde yaşanması güç bir yer haline gelmiştir. Büyük felaketle birlikte  Dünyada eskiye dair bütün anılar silinmiştir. Hikaye Kıbrıs adasını çağrıştıran  bir yerde geçiyor olsa da,  kurguda kapalı Maraş şehriyle ilgili bir tersine çevirme söz konusudur. Şuanda içinde  hiç kimsenin yaşamadığı ve bu nedenle  "No man's land" olarak bilinen Maraş şehri  İnal'ın distopik geleceğinde  büyük felaketten sonra hayatta kalanların yaşadığı yer haline gelirken, adanın geri kalanı  bir “no man's land”a dönüşüyor. Klibe eşlik eden müzik bizi bu distopik dünyaya  götürüp fırlatıyor. Bunun için  gözlerinizi kapatıp(kapatmasanız da olur) klibin sonundaki müziği dinlemeniz  yeterli.   Filmde dikkat çeken şeylerden biri kapitalizmin bir şekilde, her şeye rağmen ayakta kalmış olduğuna dair emarelerin  bulunmasıdır.   “Sim Ex” isimli şirket   kar güden bir örgüt olarak büyük felaket sonrasında faaliyet göstermektedir. Bu durum ister istemez aklımıza Fredric Jamesson'a mal edilen o ünlü cümleyi getiriyor:  "İnsanlar dünyanın sonunu tahayyül edebilen filmler yapıyor ama kaptalizmin sonunu tahayyül edilemiyor".

Demokrasinin yerinde ise yeller esmektedir. Platon'un demokrasi yerine toplumun akil adamlardan oluşan bir grup tarafından yönetilme önerisi dikkate alınmış  gibi İnal'ın distopyasında da  hayatta kalanlar  bir ihtiyar heyeti (elders) tarafından yönetilmektedirler.  Filmde seçilmiş kişinin dünyanın başına gelenleri okuduğu derginin bir bilim dergisi olması,  bilimin bizi kurtaracağını, son referans noktasının bilim olduğunu iddia eden bilimcilik(scientism) ile  dünyada bir "gerçek " olduğunu ve bu “gerçeğe” ulaşılabileceğini öngören  Anglo Amerikan felsefesinin ampirizminegönderme olarak okunabilir.

Klipte yapay hislerden(artificial emotions) ve yapay bir gerçeklikten(manufactured reality) bahsedilmesi aslında içinde  tüm karamsarlığa rağmen "dengede bir doğaya bağlılık", "yitirilmiş bir ev arayışı", "kurtuluş" gibi temaları barındırıyor. Tabii burada filme şöyle bir Lacancı eleştiri getirmek mümkün: Duygularımız ve arzularımız her zaman daha ilk baştan itibaren  zaten bir kurgu içinde şekillenmiyor mu?  Farklı bir Lacancı okumaya sahip Zizek'e göre gerçeklik her zaman  daha ilk baştan zaten bir kurgu içinde oluşmakta ve gerçeklikten kurguyu çıkarmamız halinde gerçeğe ulaşmak şöyle dursun gerçekliğin kendisini yitirmekteyizdir. Bu bağlamda kıta felsefesi, ampirizmin   tam da karşısına dikilmiştir.  Lacan'ın dediği gibi gerçek simgeleşmeye direnmekte, dilin alanına sokulamamakta, kelimeler kifayetsiz kalmakta ve gerçeğin kendisi tam da bu olasılıksızlık olarak konumlanmaktadır. Kıta felsefesi bilgeliğine göre gerçeğin eksikliğini ontolojik bir eksikliğe kadar götürmek mümkün ne de olsa.

Hafıza şeridi "memory lane" kaybettiğimiz bir "evi" bize hatıralarda olsun yeniden yaşatabilecek midir? Ünlü  Alman filozof Heidegger'e göre  insan dünyaya fırlatılmıştır. Bu bağlamda ev bir  kurgudur ve bu  tekinsiz bir durum yaratmaktadır. Kaygı duygusu bu tekinsiz  durumun, dünyaya fırlatılmış olmanın ve ölüme doğru varlıklar olmamızın  bir sonucudur. Böyle bakacak olursak İnal'ın  distopyası, (nükleer savaş sonrası yaşanan ekolojik felaket kısmını bir tarafa bırakacak olursak) aslında şuanda zaten yaşanmaktadır. "Seçilmiş kişi"," kurtuluşa ermek","eve geri dönmek", "doğru kasete ulaşmak" bunların hepsi birer fanteziden ibarettir ibaret olmasına ama bu ister istemez bizi "kurgunun olmadığı bir hayat  mümkün müdür?" sorusuyla baş başa bırakmaktadır.

Fantezilerimizi gerçek yapacağına inandığımız hafıza şeridi (memory lane)  kaçınılmaz olarak bize  Tarkovsky'nin  hayalleri ve fantezileri gerçek yapan bir bölgeye yolculuk  üzerine kurgulanmış filmi Zona(Stalker)'yı hatırlatmaktadır. İnal'ın bizi davet ettiği yolculuk  "doğa ana" "ev" “öze dönüş” gibi kurguların gerçek olarak kabulü  değil de en kötüyle yüzleşmek anlamında insanlık olarak ekolojik bir felakete doğru gittiğimizin sinyallerini veren bir  anlatı şeklinde  okunmalıdır. Ekolojik felaket üstüne ne kadar kurgu giydirirsek giydirelim  gerçeğin geri dönüşüdür.  Hasılı, "memory lane" bir kurgudur, "right tape" yoktur ve hiç var olmamıştır. Ancak her şeye rağmen biz dünyalılar kimsenin yurduna(No man's land) girerek daha iyi bir hayat için mücadele etmeliyiz. Bunu yaparken seçilmiş kişilere ya da ihtiyar heyetlerine bel bağlamamalıyız. Dahası,  müspet bir sonuç alacağımızın hiç bir garantisi olmamasına rağmen mücadeleye devam etmeliyiz. Bu bağlamda albümün geri kalanını dinlemek ve İnal'ın  bizi davet ettiği yolculuğa icabet etmek için sabırsızlanıyoruz.

 

Bu haber toplam 5564 defa okunmuştur
Etiketler :
Gaile 443. Sayısı

Gaile 443. Sayısı