Yitirilmiş Cennet: İnal Bilsel’in son albümü üzerine
İnal'ın bizi davet ettiği yolculuğa icabet etmek için sabırsızlanıyoruz.
Evren İnançoğlu
[email protected]
Elektronik müzikte ustalaşan ve üretimiyle Kıbrıs'ın kuzeyinin sınırlarını aşarak geniş bir hayran kitlesine sahip olan İnal Bilsel yeni albümünün tanıtımına başladı. Albüm tanıtımı kısa bir film ve yazılı bir hikaye ile destekleniyor. Film bizi distopik bir geleceğe götürüyor. Nükleer bir savaş sonrasında, Dünya üzerinde yaşanması güç bir yer haline gelmiştir. Büyük felaketle birlikte Dünyada eskiye dair bütün anılar silinmiştir. Hikaye Kıbrıs adasını çağrıştıran bir yerde geçiyor olsa da, kurguda kapalı Maraş şehriyle ilgili bir tersine çevirme söz konusudur. Şuanda içinde hiç kimsenin yaşamadığı ve bu nedenle "No man's land" olarak bilinen Maraş şehri İnal'ın distopik geleceğinde büyük felaketten sonra hayatta kalanların yaşadığı yer haline gelirken, adanın geri kalanı bir “no man's land”a dönüşüyor. Klibe eşlik eden müzik bizi bu distopik dünyaya götürüp fırlatıyor. Bunun için gözlerinizi kapatıp(kapatmasanız da olur) klibin sonundaki müziği dinlemeniz yeterli. Filmde dikkat çeken şeylerden biri kapitalizmin bir şekilde, her şeye rağmen ayakta kalmış olduğuna dair emarelerin bulunmasıdır. “Sim Ex” isimli şirket kar güden bir örgüt olarak büyük felaket sonrasında faaliyet göstermektedir. Bu durum ister istemez aklımıza Fredric Jamesson'a mal edilen o ünlü cümleyi getiriyor: "İnsanlar dünyanın sonunu tahayyül edebilen filmler yapıyor ama kaptalizmin sonunu tahayyül edilemiyor".
Demokrasinin yerinde ise yeller esmektedir. Platon'un demokrasi yerine toplumun akil adamlardan oluşan bir grup tarafından yönetilme önerisi dikkate alınmış gibi İnal'ın distopyasında da hayatta kalanlar bir ihtiyar heyeti (elders) tarafından yönetilmektedirler. Filmde seçilmiş kişinin dünyanın başına gelenleri okuduğu derginin bir bilim dergisi olması, bilimin bizi kurtaracağını, son referans noktasının bilim olduğunu iddia eden bilimcilik(scientism) ile dünyada bir "gerçek " olduğunu ve bu “gerçeğe” ulaşılabileceğini öngören Anglo Amerikan felsefesinin ampirizminegönderme olarak okunabilir.
Klipte yapay hislerden(artificial emotions) ve yapay bir gerçeklikten(manufactured reality) bahsedilmesi aslında içinde tüm karamsarlığa rağmen "dengede bir doğaya bağlılık", "yitirilmiş bir ev arayışı", "kurtuluş" gibi temaları barındırıyor. Tabii burada filme şöyle bir Lacancı eleştiri getirmek mümkün: Duygularımız ve arzularımız her zaman daha ilk baştan itibaren zaten bir kurgu içinde şekillenmiyor mu? Farklı bir Lacancı okumaya sahip Zizek'e göre gerçeklik her zaman daha ilk baştan zaten bir kurgu içinde oluşmakta ve gerçeklikten kurguyu çıkarmamız halinde gerçeğe ulaşmak şöyle dursun gerçekliğin kendisini yitirmekteyizdir. Bu bağlamda kıta felsefesi, ampirizmin tam da karşısına dikilmiştir. Lacan'ın dediği gibi gerçek simgeleşmeye direnmekte, dilin alanına sokulamamakta, kelimeler kifayetsiz kalmakta ve gerçeğin kendisi tam da bu olasılıksızlık olarak konumlanmaktadır. Kıta felsefesi bilgeliğine göre gerçeğin eksikliğini ontolojik bir eksikliğe kadar götürmek mümkün ne de olsa.
Hafıza şeridi "memory lane" kaybettiğimiz bir "evi" bize hatıralarda olsun yeniden yaşatabilecek midir? Ünlü Alman filozof Heidegger'e göre insan dünyaya fırlatılmıştır. Bu bağlamda ev bir kurgudur ve bu tekinsiz bir durum yaratmaktadır. Kaygı duygusu bu tekinsiz durumun, dünyaya fırlatılmış olmanın ve ölüme doğru varlıklar olmamızın bir sonucudur. Böyle bakacak olursak İnal'ın distopyası, (nükleer savaş sonrası yaşanan ekolojik felaket kısmını bir tarafa bırakacak olursak) aslında şuanda zaten yaşanmaktadır. "Seçilmiş kişi"," kurtuluşa ermek","eve geri dönmek", "doğru kasete ulaşmak" bunların hepsi birer fanteziden ibarettir ibaret olmasına ama bu ister istemez bizi "kurgunun olmadığı bir hayat mümkün müdür?" sorusuyla baş başa bırakmaktadır.
Fantezilerimizi gerçek yapacağına inandığımız hafıza şeridi (memory lane) kaçınılmaz olarak bize Tarkovsky'nin hayalleri ve fantezileri gerçek yapan bir bölgeye yolculuk üzerine kurgulanmış filmi Zona(Stalker)'yı hatırlatmaktadır. İnal'ın bizi davet ettiği yolculuk "doğa ana" "ev" “öze dönüş” gibi kurguların gerçek olarak kabulü değil de en kötüyle yüzleşmek anlamında insanlık olarak ekolojik bir felakete doğru gittiğimizin sinyallerini veren bir anlatı şeklinde okunmalıdır. Ekolojik felaket üstüne ne kadar kurgu giydirirsek giydirelim gerçeğin geri dönüşüdür. Hasılı, "memory lane" bir kurgudur, "right tape" yoktur ve hiç var olmamıştır. Ancak her şeye rağmen biz dünyalılar kimsenin yurduna(No man's land) girerek daha iyi bir hayat için mücadele etmeliyiz. Bunu yaparken seçilmiş kişilere ya da ihtiyar heyetlerine bel bağlamamalıyız. Dahası, müspet bir sonuç alacağımızın hiç bir garantisi olmamasına rağmen mücadeleye devam etmeliyiz. Bu bağlamda albümün geri kalanını dinlemek ve İnal'ın bizi davet ettiği yolculuğa icabet etmek için sabırsızlanıyoruz.