Yok, Yok, Umut Yaşıyor
‘Hiç açlıktan öleceğinizi düşündünüz mü? Neden halen ölmediğinizi merak edecek kadar aç kaldığınız oldu mu hiç? Bu bir mucize olmalı dediğiniz? Ben beş dakika önceye kadar buydum!’
İnsanın beynine kazınan sözler vardır. Asla unutulmaz. Bu cümleleri ömrüm boyunca hatırlayacağımdan eminim. Bir tabak sıcak yemek yiyebilmek için Cumartesi sabahını bekleyen bir evsize ait bu cümleler, gözlerimin taa içine bakılarak sarf edilmiş. Minnet, sevgi ve isyan karışımı bir ifade var genç kadının yüzünde. Bu bakışları da kolay kolay unutabileceğimi sanmıyorum.
Kaliforniya’dayım. Amerika Birleşik Devletleri’nin en kalabalık ve en zengin şehrinde. Kaliforniya ayrı bir ülke olsaydı Brezilya’nın hemen ardından Dünya’nın sekizinci büyük ekonomisi olurdu diye aktarıyor kaynaklar. Pasifik Okyanusu kıyısında yükselen heybetli gökdelenler, rengarenk ışıldıyor, zenginliği gözler önüne seriyor.
Hollywood’a ev sahipliği yapıyor Meksika sınırındaki Kaliforniya eyaleti. Ilıman iklimi ile yaz, kış, yüksek sosyetenin tatil mekanı oluyor, Dünya’nın her yerinden yılda 250 milyon turist ağırlıyor. Ülkenin en zengin eyaletinin bu özelliği paradoksal olarak en yüksek yoksulluk oranına sahip eyaleti olmasına yol açıyor. Turist akımı, yaşamı pahalılaştırıyor, ev kiralarını artıyor.
Sonuç? Hayat pahalılığı nüfusun %24’ünü yoksulluk sınırı altına itiyor. Sıcak iklimi sokakta uyumayı kolaylaştırdığından ülkenin kuzeyinden ve batısından da göç alıyor. Sınır eyaleti olması da tuz biber. Bir kaç adımda bir sokakta yaşayan insanlara rastlamamız bundan San Diego sokaklarında.
Son yıllarda ortaya çıkan bu soruna sendikalar ülke genelindeki asgari ücretin Kaliforniya’da iki katına çıkarılması ile çözüm bulunacağını savunuyor, kavgaya girişiyor. İki katını olması da %50 artışı garantiliyorlar, saati 7.25 $ olan Federal Asgari Ücret, Ocak 2016 itibarı ile Kaliforniya Eyaleti’nde 10$’a çıkıyor.
Çeşitli örgütler yardım ağları örüyor, kalacak yer ve yiyecek sağlamaya çalışıyorlar. Marketler gıda bağışı yapıyor, gönüllüler yemek pişiriyor, yanına biraz sevgi koyup servis yapıyorlar.
Yaşanmışlıklar vardır, yüreğinize kazınır, kalır. Artık değişmişsinizdir, sonsuza kadar. Bir daha geri dönemezsiniz, eski siz olamazsınız, imkansızdır. Yardım örgütlerinden birinde geçirdiğim iki saat, bu unutulmaz tecrübeyi dağarcığıma ekleyen.
Yemek yapıyorum, sebze doğruyor, salata hazırlıyorum. Hayatımda pişirdiğim en anlamlı yemek olduğunu biliyorum. 20 kişi mutfağa doluşmuş, herkes bir ucundan tutuyor, 150 kişilik yemek ortaya çıkıyor.
Hazırlık aşaması başlıbaşına bir deneyim zaten. Uyumlu bir işbirliği, keyifli bir heyecan hakim mutfağa. Hiç tanımadıkları kişilere yardım etmek için tanımadıkları başkaları ile Cumartesi sabahlarını geçiriyor gönüllüler, özveri ile çalışıyorlar. Niye diye düşünmeden edemiyor insan, bunun motivasyonu ne olabilir ki?
Servise başlıyoruz. Ellerinde tabaklar ile sıraya giren insanları görünce nedenini kavrıyorum hemen. Kadın, erkek, beyaz, renkli ayrımı yok. Kriz herkesi aynı oranda vurmuşa benziyor. Hatta tahminimin aksine çoğunluk beyaz. Evet önyargılıyım!
En çok da çocuklar ve yaşlılar dokunuyor kanıma. Konuşuyoruz, şakalaşıyoruz, çocuklarla top oynuyorum, büyüklerin hikayelerini dinliyorum. Gözlerini ve neşelerini aklımdan çıkaramıyorum. Ve utancı, karşılıklı hissettiğimiz bu duygu çok güçlü!
Sığınma evinde çalışan gönüllülerden biri anlatıyor çocukların ayakkabılarından bisküvi çıktığını. Bir daha ne zaman tekrar yemek yiyeceklerini bilemiyorlar, bulduklarının yarısını saklıyorlar diyor. Kanıyorum derinden. 10 yaşındaki bir çocuğun karnını doyurma sorunu olmamalı, kimsenin olmamalı. Hiçkimsenin!
Kaliforniya’dan ayrılırken aklımda kalanlar, Cumhuriyetçi Başkan adayı Donald Trump’ın ‘ABD’ye tüm Müslüman göç yasaklanmalı’ sözlerine inat ‘Senin evladın benim evladım, Suriyeli sığınmacıları kollarımız açık bekliyoruz’ diyen bir Anne, hayatını çocukları sınırın yanlış tarafında kalan Annelere yardım etmeye adamış bir Rahip ve yoksullara yardıma soyunmuş güzel insanlar.
Yok, yok, Umut ölmedi, yaşıyor.
13 Aralık 2015
San Diego