1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. “Yol Yoksa Seyrüsefer Da Yok”
Mert Özdağ

Mert Özdağ

“Yol Yoksa Seyrüsefer Da Yok”

A+A-

Daha önceki birkaç yazımda sosyal medyada baş gösteren kişisel öfke nöbetlerini konu almıştım.

Toplumsal tepkileri izleyip, anlamaya çalışmak gerekiyor…

Ne diyor bu insanlar ve ne istiyorlar…

Şimdilerin en popüleri sosyal medyada örgütlenen bir halk ayaklanması: “Yol Yoksa Seyrüsefer Da Yok”

En basitine indirgeyecek olursak vergisini ödeyen yurttaş bunun karşılığını yolda, okulda, hastanede görmek istiyor.

Pek tabii haklı bir tepki,  haklı bir istek bu…

Her popüler olan gündeme balıklama dalan tipleri bir kenara bırakırsanız insanlar ülkesine yatırım istiyor ve bunun da kendi ödediği vergilerle yapılmasını talep ediyor.

Bu olaya sosyolojik bakmakta fayda görüyorum.  

Bakın gruptaki son paylaşımlardan biri ne diyor: “Bu eylem artık mağdur edilen, ezilen, baristasından tut, esnafına, öğretmeninden tut, trafikte yakınlarını kaybeden vatandaşımıza kadar herkesi temsil etmektedir”

                                                          ***

Öfke zaman zaman kontrolsüzdür zaman zaman da adres şaşırmaktadır.

Bu sinir harbi sınıfsal bir duruş olmaktan çok "anlık-günlük" çıkışlarla kendini hissettirecek, hissettiriyor.
Sosyal medyadaki aşırı çıkışları dikkatle inceleyiniz.

  • Öfkelenenleri 3 grupta toplayabiliriz…
     Birincisi Kıbrıslı Türk entelektüelleri (Sağcı/solcu fark etmez)…
  • İkincisi Kıbrıslı Türk gençlerini (Özel/kamu fark etmez)…
  • Üçüncüsü de bu adada yaşam süren, yurttaş olan sonradan taşınmış özel sektörün en fazla ezilenleri olan insanımızı…


Kıbrıslı Türk gençleri yurt dışında uzun, yorucu ve yoğun bir eğitim hayatının sonunda adaya gelmiş ve memleketin halinden hiç de hoşnut değildir… Avrupa’da eğitim gördüğü ülke ile sık sık Kıbrıs’ın kuzeyini karşılaştıran bu grup durumdan oldukça şikayetçidir… Çünkü çok okumuştur, eğitimlidir, ancak az kazanmakta çok fazla vergi verdiğini düşünmektedir.
 

Peki Kıbrıslı Türk entelektüelleri?.. Hepimizin malumu,  Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin önemli bir kısmının Kıbrıslı Türklere yönelik vesayetçi yaklaşımlarına ve kimi yöneticilerimizin onlar karşısındaki kayıtsız şartsız biat etme tutumlarına içerleyen Kıbrıslı Türk “entelektüelleri”, çalışanları ve sendikacıları büyük bir öfke içerisindedirler.
“Kıbrıslı” çalışanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin hazırladığı ekonomik paketler ve adaya gelen ucuz işçilik dolayısıyla işsiz kalacaklarını, hatta göç etmek zorunda bırakılacaklarını düşündükleri için, memleketin tuzu kuruları da, ülkedeki “sosyal ortam” bozulduğu, “sokaklarda bir tek Kıbrıslı Türk dahi göremedikleri” için şikâyetçidirler durumlarından…
Yani bu öfke-kızgınlık hali, yalnızca alt ve orta sınıflara değil, halkın geniş bir kesimine aittir bir biçimde…
O hâlde sınıfsal bir temeli yoktur ve Kıbrıslı Türk olmak, bu öfkenin öznesi olmak için yeterlidir, önce bu tespiti yapmak gerekiyor.
Aslında genele yayılan bu tepkinin beslendiği alan siyasettir, yöneten-yönetilen ilişkileri ve onun sonuçlarıdır.
Oysa ki kimi sosyal medya gruplarında, haber iletilerinin altındaki kimi yorumlar başka çağrışımları gündeme taşıyor, o da bir başka grubun öfkeleridir.

Adada gelişen yeni kültürün öfkesi… Daha değişiktir, daha başkadır.   

Özel sektörde en fazla ezilen onlardır, en fazla mesaisi olan ve en az kazanan da onlardır…

Onlar da diğer gruplara öfke duyarken memleketin gidişatına da kızmaktadır…

Hatırlayın 2018 ekonomik krizinde sosyal medyadaki sinir patlamalarını…

Elbette bu tepkilerin haksızlığını konuşacak değilim, genel fotoğrafı çekmeye çalışıyorum.

                                                          ***
Ve elbette böylesi tepki adres kimi zaman yanlış olsa da bir siyasi sürecin doğal sonucudur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı vesayetçi yetkililerine, seçilmişlerimiz arasındaki iradesizlere, dayatılan ekonomik paketlere direnmek Kıbrıslı Türklerin bir bölümünün var oluş ve onur mücadelesinin vazgeçilmez unsurlarıdır.
Ancak bu noktada topyekun bir başkaldırıdan bahsedebilir miyiz?
Her seçim birinci çıkan UBP’yi bu mücadelede nereye koyuyorsunuz?
Sonuçta ülkeyi yöneten, her seçimde binlerce oy alan yine bu parti!
Ve sözünü ettiğimiz tepkileri gösteren birçok Kıbrıslı Türk de bu partiye gidip oy veriyor.
Kızını kamuya istihdam etti, oğluna arsa verdi, kendisine geri dönüşsüz kredi sağladı diye gidip çatır çatır UBP’ye oy veren eski- yeni seçmenler de bu sonuçlardan birinci derecede sorumlu değil mi?
Ve bu partileri de bile bile bu toplum seçmiyor mu?
Evet birçok öfke zaman zaman tekil, zaman zaman çoklu gruplar halinde sosyal medyada kendini gösteriyor… Hatta zaman zaman bu tepki sokağa da taşıyor…
 

                                                          ***

İnsanların  negatif hissetmesi içinse birçok genel neden de vardır, bunlardan bir başkası da gelecek vizyonsuzluğudur. 
Günün sonunda rotası belli olmayan bir gemide sürekli seyahat eden kişi psikolojisindedir toplum.
Memleketin “sağı” mevcut sistemin devamını, hatta “ilhakı” önerirken, sol siyaset de "Federal çözüm hayali" dışında somut bir siyaset ortaya koyamıyor.
Ara ara yarım yamalak da olsa iktidar ortağı olan sol partilerin iktidarda bekleneni ortaya koyamaması, emek, sivilleşme, demokratikleşme adımlarında yetersiz kalması, vesayete karşı verilen mücadeleyi bir toplumsal mücadeleye dönüştürememesi bu olumsuz düşünceyi besliyor.  
Siyasi kısır döngüde beklediğini bulamayan toplumun öfke çıkışları göstermesi gayet doğaldır.

Bu salt “seyrüsefer” meselesinde değil, hayatın her alanda bizi üzüntüye ve kedere doğru sürüklüyor. 
Toplum kendini bitmiş hissediyor ve buna karşı bir koruma kalkanı geliştirmiş, o kalkan da bağımsız örgütlenmeler oluyor şimdilerde…
Ancak bir araya gelinen grupların tartışmalarını negatif söylemler besliyor, büyütüyor ve reddedişçi bir ruha büründürüyoruz. 
Ve duygusal reddediş siyasetleri-çıkışları da çözüm üretmiyor, günde kalıyor ne yazık.
İlk fırsatta gösterilen ani bir parlama, bir tepki, dışa vurum yaşıyoruz; her yeni doğan günde bunu sürdürüyoruz sadece…
Çok sert, okkalı cümlelerde isyan sözleri yazmak prim yapıyor sosyal medya denen sanal dünyada…
Oysa gerçek dünyadaki değişimi, sert çıkışlarla değil, akılcı politikalarda belirleyebiliriz.
Bunu yaratabilecek, tüm bu yanlışlara dur diyebilecek, iktidara gelince Kıbrıs’ın kuzeyini, yanlışlarını topyekun değiştirecek siyasetleri arıyoruz.

Ve bu siyasetlere sahip çıkan bireyleri, grupları, kitleleri…

“Yol Yoksa Seyrüsefer Da Yok”  umarım topluma bu anlamda yön veren bir başkaldırı halini alır… Günde kalmaz, umarım… İzleyeceğiz.

 

 

Bu yazı toplam 1800 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar