1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. YÖNETEMİYORSANIZ OTURDUĞUNUZ KOLTUKLARI İŞGAL ETMEYİN, İSTİFA EDİN!
YÖNETEMİYORSANIZ OTURDUĞUNUZ KOLTUKLARI İŞGAL ETMEYİN, İSTİFA EDİN!

YÖNETEMİYORSANIZ OTURDUĞUNUZ KOLTUKLARI İŞGAL ETMEYİN, İSTİFA EDİN!

YÖNETEMİYORSANIZ OTURDUĞUNUZ KOLTUKLARI İŞGAL ETMEYİN, İSTİFA EDİN!

A+A-

Feminist Atölye
[email protected]

 

Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Ahmet Davutoğlu, ilk yurtdışı ziyaretini Kıbrıs’a gerçekleştirdiğinde, döşenen borular aracılığıyla adaya getirilecek suyun yönetiminin, uzmanlaşmış şirketler tarafından yürütüleceğini net bir şekilde ortaya koydu. Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanı Hamit Bakırcı ise geçen hafta yaptığı açıklama ile suyun dağıtımı ve yönetimine ilişkin çeşitli koşulların tartışıldığını bizimle paylaştı. Buna göre Bakırcı: “Dağıtım konusunda üç model üzerinde çalışmaktayız. Bunlardan biri mevcut sistemin devamı ve ana hatların yine Su Dairesi tarafından yönetimi, diğer bir yöntem ana hattın ‘yap – işlet – devret’ şeklinde yönetimi ve son olarak ‘yap – işlet – devret’ modelinin uzman ekibe devri seçeneklerimiz arasındadır” diyerek henüz bir sonuca varmadıklarını söyledi. Yine diğer bir açıklamasında meselenin Türkiye’deki uzmanlar ile değerlendirildiğini belirterek, aslında hedeflenen gerçeği bir şekilde ortaya çıkardı. Böylece Davutoğlu'nun dile getirdiği sonuca varmış olduk. Suyu biz değil, Türkiye'deki şirketler yönetecek!

Bakırcı'nın açıklamasında yer verdiği cümleler arasında çelişkiler barındığını söylemek de mümkün. Bir taraftan getirilecek olan suyun, müzakere sürecine katkı sağlayacağına dair: "Dolayısı ile güneyde bulunan doğalgaz zenginliği de bu adanın malıdır. Türkiye'den gelecek suyun da bu adanın malı olacağını düşünürsek, gelecek suyun müzakere sürecine çok olumlu etkisi olacaktır" derken, diğer yandan "Türkiye bunu Kıbrıs Türkü için yapıyor, KKTC'de yaşayan Türkiyeliler için yapıyor. Ne Türkiye bizsiz ne de biz Türkiyesiz olmaz. Et tırnaktan ayrılmaz"  diyerek çözümsüzlüğe ilişkin yakınlığını ve adanın kuzeyinin Türkiye’ye olan bağımlılığını pekiştirmektedir. Bakırcı benzer tutumu, Kıbrıslı Rumların Beşparmak Dağlarındaki ekolojik tahribatla ilgili açıklama yaptığında,“Rumlar önce kendi topraklarına baksınlar, kendi ülkelerinin yönetimiyle ilgilensinler. Buraya hiç uzanmasınlar... bu dağlar bizim, Rumların da değil, Avrupa’nın da değil“ diyerek de sergilemişti. Aslında Bakırcı Kıbrıs’ı iki toplumun barış içerisinde bir arada yaşayacağı bir ada olarak tahayyül etmemektedir. Onun siyasi duruşundaki çözüm, Türkiye’nin idaresinin devam ettiği ve sonu tahmin edilemeyen bir tarihe kadar yürütülecek “kazanım savaşından” başka bir şey değildir.

Milliyetçi ve neo-liberal politikaların kol kola ilerlediği bu yolda Kıbrıslı Türkler, haysiyet sınavı vereceği bir gündemle karşı karşıya bulunmaktadır. Türkiye’deki AKP Hükümetinin yıllar geçtikçe elde ettiği güç, Kıbrıslı Türklerin iradesine tahammül edilmesi ile ters orantılı olarak şekillenmektedir. Kendini Türkiye Cumhuriyeti öncesindeki Osmanlı İmparatorluğu ile özdeşleştirip, Kıbrıs’ı da kendi yönetimi altındaki bir eyalet gibi tasarlayan AKP hükümeti, vasi aracılığı ile Kıbrıs’ın kuzeyinin idare edilmesini amaçlamaktadır. Yıllardır dile getirilen Kıbrıs – Türkiye arasındaki ilişkinin eşit koşullar temelinde tesis edileceği iddiasının, hayalden öteye gidemeyeceği aşikârdır.
Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyasi koşullar içerisinde yürütülen özelleştirme politikalarının, sahip olunan kurumların ve su idaresine benzer uygulamaların Türkiye sermayesinin tekeli ile neticeleneceği tartışma götürmez bir gerçektir. Buna rağmen hâlâ düşler dünyasında salınarak yürümek ve özelleştirmenin faydalarını pervasızca Kıbrıs Türk toplumunun zihniyetinde meşrulaştırmaya çalışmak, toplumsal onurumuzu hiçe saymak anlamına gelmektedir. Bu sebeple gerek Türkiye Cumhuriyeti ile kurulan ilişkilerde eşitliği ortadan kaldıracak gerekse ülkedeki kurumlara dair geliştirilecek projelerin yönetiminde Kıbrıslı Türklerin özne – belirleyen olma pozisyonunu engelleyecek hususların önüne geçilmelidir. Netice itibariyle ülkeyi yönetme yetisinden yoksun kişilerin, şu anda işgal ettikleri koltukları terk etmelerine ve Kıbrıslı Türklerin güdülen nesneler olmasını normalleştiren tutumlarına dair dün olduğu gibi bugün de mücadele edeceğimizi bildiririz.

Bu haber toplam 1472 defa okunmuştur
Gaile 286. Sayısı

Gaile 286. Sayısı