1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Yönetimde Açıklık, Hesap Verebilirlik ve Bilgi Edinme Hakkı
Yönetimde Açıklık, Hesap Verebilirlik ve Bilgi Edinme Hakkı

Yönetimde Açıklık, Hesap Verebilirlik ve Bilgi Edinme Hakkı

Yönetimde Açıklık, Hesap Verebilirlik ve Bilgi Edinme Hakkı

A+A-

 

Can Azer
[email protected]


Son günlerde ülkemizde yaşanan ve kamuoyunun gündemini meşgul eden yönetim kaynaklı birçok vaka (yap-işlet-devretler, özelleştirmeler, ihaleler, v.s.) söz konusudur. Bunların bu kadar çok yankı uyandırması ve tepki görmesinin altında kanaatimce, yönetimde açıklık (şeffaflık) ve hesap verebilir yönetim anlayışlarındaki eksiklikle beraber söz konusu ilkelerin benimsenmemiş olması da yatmaktadır. İdare tarafından yapılan birçok icraat ne yazık ki her şey olup bittikten sonra kamuoyunun önüne gelmekte ve bu icraatların “ayrıntısını” soran yani hesap soran yani yönetimin hesap vermesini talep eden vatandaşların önüne görünmeyen duvarlar çekilmektedir.
Seçimlerin arifesinde oldukça tartışılan ve ilerleyen günlerde de tartışılması muhtemel olan yönetimde açıklık ve hesap verebilirlik kavramlarına bakmak gerekirse; yönetimde gizliliğin/kapalılığın karşıtını oluşturan yönetimde açıklığın özünü oluşturan “açıklık” gizli yapılmayan , aleni , aşikar manalarını taşımaktadır. Başka bir ifadeyle açıklık, hiçbir şeyin gizli veya kapalı bir şekilde yapılmayarak, her şeyin göz önünde ve meydanda olması demektir. Buradan hareketle yönetimde açıklığı, yönetimin işleyişinin herkes tarafından görülebilmesi olarak ifade etme yanlış olmayacaktır.
Yönetimde açıklık ilkesi,  beraberinde hesap verebilen yönetim anlayışını da getirmiştir. Netice itibarıyla yönetimde açıklığın en büyük dayanaklarından biri olan demokrasinin özünde hesap verilebilirlik bulunmaktadır. Bireylerin kamu yönetiminde kimin ne yaptığını ve kimin hangi kararları aldığını bilmesi gerekmektedir. Hukuka aykırılığın söz konusu olduğu veya bireylerin çıkarına olmayan durumlarda, kamunun, söz konusu yönetici veya yöneticileri bilme ve onlardan hesap sorma hakkı bulunmaktadır.  Bu bağlamda, hesap verilebilirlik, sadece açıklığın olduğu, vatandaşların işlerin açıkça nasıl işlediğini görebildiği yerlerde olabilmektedir. Kamu yönetiminde açıklık ve hesap verme yükümlülüğü karşılıklı etkileşim içerisindedir. Başka bir ifadeyle, yönetimde açıklığın sağlanabilmesi için, etkili işleyen bir hesap verme sürecine, hesap verme sürecinin etkili ve verimli işleyebilmesi için de açık ve şeffaf politikalara ihtiyaç vardır. İşte tam da bu nedenle, sağlam bir hesap verme yükümlülüğü şeffaflık ve açıklığı sağlamanın vazgeçilmez bir aracı, şeffaflık ve açıklık da, hesap verme yükümlüğünü layıkıyla yerine getirebilmenin olmazsa olmaz bir önkoşuludur.
Günümüz modern kamu yönetimi anlayışı, beraberinde hesap verebilen yönetim anlayışını da getirmiştir. Özellikle 1980’ler ile 1990’lı yılların başlarında, yirminci yüzyıla hakim olan hiyerarşik, katı, bürokratik kamu yönetimi anlayışı günümüzde yerini yeni bir kamu yönetimi anlayışına bırakmaya başlamıştır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler, ekonomik, toplumsal ve kültürel yapıyı etkilerken, bu gelişmelerin geleneksel siyasal kurum ve süreçleri aşındırmaması düşünülemezdi. Peki bu bağlamda belki de yazının sonunda sorulması gereken bir soruyu şimdi soralım: Bireylerin bilgi edinme yollarının açık tutulmasına zemin oluşturan, kamu yönetiminde şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerinin yerleştirilmesi için düzenlemeler yapılmasını öngören kamu yönetimindeki yeni yapılanma anlayışı  ülkemiz açısından ne kadar geçerlidir ve gerçekçidir? 
“Hukuk devleti” ilkesine bağlı olduğunu iddia eden bir yönetimin de söz konusu ilkenin tam anlamıyla hayata geçebilmesi için yönetimde açıklık ve hesap verebilirliği özümsemiş olması gerekmektedir. Kısaca bu ilişkiye de bakılacak olursa, hukuk devleti ilkesinin dünyada yaygın bir şekilde kabul edilmeye başlanması ve bu sayede bilinirliğini artırması, yönetimde açıklığa ve hesap verebilirliğe geçiş süreci bakımından etkili olmuştur. Demokratik hukuk devletlerinde söz konusu ilkeler birlikte yürüyen ilkeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Hukuk devleti, en bilinen anlamıyla, yönetilenlere en güçlü, en etkin ve en kapsamlı bir biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması ve bunların denetime açı olmasıdır. Hukuk devletinin en belirgin özelliklerinden biri, yönetilenlere bu bağlamda hukuksal güvenlik sağlayan bir mekanizmanın var olması ve bu mekanizmanın işler olmasıdır. Yönetimin işlem ve eylemleri hakkında hiçbir bilgi sahibi olmayan, yapılış sürecine hiçbir şekilde katılamayan bireyler, zamanla bu bağlamda kendi hukuksal güvenliklerini sorgular olmuşlardır. Özellikle de söz konusu işlem ve eylemlerin birçoğunun temel hak ve özgürlüklere ilişkin olması, bu sorgulamayı bir zorunluluk haline getirmiştir. Bu da, yönetimi ve yönetenleri daha açık olmaya iten bir diğer etken olarak karşımıza çıkmaktadır.
Peki nedir bu hesap verebilirliğin önündeki engeller? Bunların bazılarını sayıp, bunlardan hangisinin ya da hangilerinin bizim ülkemizde problem olarak karşımıza çıktığını birlikte düşünelim. Anti-demokratik uygulamaların varlığı mı, kamu görevlilerinin vatandaşlara karşı saygı duymaması ve onların şikayetlerini yeterince dikkate almamaları mı, politikacıların yetersizliğinden bürokratları kontrol edememeleri mi, bürokratik ve politik yetersizlik sonucu veya statükonun korunması adına verimsiz, sorumsuz, israfa dayalı bir yönetim anlayışının pratikte uygulanması mı, bireylerin (yönetilenlerin) hesap sorma bilincine sahip olmamaları mı, bireylerin (yönetilenlerin) hesap sorma kanallarının yeterince işlevsel olmaması mı?
Açık (şeffaf),  hesap verebilir, etkin ve verimli bir kamu yönetimine sahip olmak artık bir lüks ya da yöneticilerin takdirine bırakılabilecek bir olgu değil bir zorunluluk halini almıştır. İdarenin hukuka uygunluğunun sağlanmasının ve yönetimin işleyişinde demokrasinin egemen kılınmasının temel gereklerinden biri olan yönetimde açıklık ilkesinin ve hesap verebilirlik anlayışının sadece tanınması uygulanabilirlik açısından yeterli değildir. Yönetimde açıklık ilkesinin kendisinden beklenen işlev ve amaçları yerine getirebilmesi için, ilkeyi uygulamaya geçirebilecek düzenlemelerin ve araçların da hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda yönetimde açıklığın en önemli ayaklarından birini bilgi edinme hakkı oluşturmaktadır. Bilgi edinme hakkı, ifade özgürlüğü çerçevesinde hem hak hem de anayasal bir düzenleme olarak iki yüz yıldan daha fazla bir geçmişe sahiptir. Buna rağmen, dünyada, bilgi edinme hakkına ilişkin uygulamaların büyük çoğunluğu yirmi yıldan daha eski değildir. Bu bağlamda şöyle bir tespit yapmak da mümkündür: Bilgi edinme hakkının işlevsel bir demokrasinin temel dayanağı olarak tanınması, 20. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte başlamıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısında ve özellikle de son çeyreğinde, demokratik değerlerin gelişimi, bilişim teknolojisindeki olağanüstü ilerlemeler ve ulus ötesi sermayenin talepleri,  kamu yönetimlerini sahip oldukları bilgileri paylaşmaya yöneltmiş ve bu paylaşım “bilgi edinme hakkı” tanımıyla temel bir hak olarak kabul görmüştür.
KKTC’de de bilgi edinme hakkı 2006 yılından beridir yürürlüktedir. 12/2006 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Yasası’nı tamamlayıcı nitelikte olan “idari usul”, “devlet sırrı”, “ülkenin ekonomik çıkarları”, “ticari sır”, kişisel veriler” gibi konularda da yasalaştırmaların ivedilikle yapılması gerekmektedir. Bu yapılmadığı takdirde, BEHY ile yapılmış olan düzenlemenin, birçok bacağı eksik hale gelecektir. Nihayetinde, eksikliklerine değinilen konular, genelde yönetimde açıklığın, özelde ise bilgi edinme hakkının tamamlayıcısı konumundadırlar. “Devlet sırrı”, “kişisel veriler”, “ticari sır” gibi konularda yapılan bilgi edinme taleplerinin, gerektiği gibi karşılanabilmesi; bu konularda var olan yasal boşluk nedeniyle idarenin takdir yetkisinin kontrol altına alınabilmesi ve bu sayede de 12/2006 sayılı Yasa’nın işlerlik kazanabilmesi için söz konusu istisnaları düzenleyen ve birçoğu Meclis’te bekleyen yasa tasarılarının bir an önce yasalaşıp yürürlüğe girmesi şarttır. Aksi takdirde söz konusu istisnaların kapsamı daha çok her olayın kendine özgü koşulları çerçevesinde, idarenin takdirine bırakılmaktadır ki, bu durum hak açısından istenen ve beklenen sonuçların ortaya çıkmasını engelleyecek bir niteliktedir.
Son olarak şunu da belirtmekte fayda vardır ki, KKTC’de bilgi edinme hakkının kullanımında yargı güvencesinin yanı sıra idari itiraz mekanizması da öngörülmüştür. Yasa’da bilgi edinme hakkına sahip gerçek ve tüzel kişilerin bilgi edinme başvurularının karşılanmaması durumunda itirazları karara bağlama, bunun yanı sıra kurum ve kuruluşlara bilgi edinme hakkının kullanılmasına ilişkin görüş bildirme ve bilgi edinme hakkının kullanılmasına ilişkin hususları düzenlemekle görevli Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’nun oluşturulması öngörülmüştür. Ancak, başvurmak için herhangi bir ücret ödenmesi gerekmeyen Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu, Yasa’nın yürürlüğe girmesinin üzerinden beş sene geçmesine rağmen halen oluşturulmamış, gerekli olan ve Yasa’nın emrettiği tüzük çıkartılmamıştır. Bu nedenle, bilgi edinme talepleri reddedilen bireylerin başvurabilecekleri mevcut tek seçenek olarak başvuru için yüksek sayılabilecek harçlar gerektiren yargı yolu kalmıştır. Bu, hem yargının yükünün daha fazla artmasına hem de bundan ötürü bilgi edinme taleplerinden doğan uyuşmazlıkların çözümünün uzun zaman almasına neden olacaktır.
Ayrıca Kurul’un önemli işlevlerinden birinin, bilgi edinme hakkının kullanılmasına ilişkin görüş bildirmek ve bilgi edinme hakkının kullanılmasına ilişkin hususları düzenlemek olduğu da göz önüne alındığında, Kurul’un oluşturulmamasının bu anlamda “içtihat” eksikliği de yaratacağı göz ardı edilmemelidir.
Tüm bunlar göz önüne alındığında; şeffaf ve hesap verebilir yönetimin hayata geçirilmesinde oldukça önemli bir araç olan bilgi edinme hakkının işlerlik kazanabilmesi ve Yasa’nın kurulmasını emrettiği Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’nun oluşturulması için yeni kurulacak hükümete çok büyük sorumluluk düşmektedir.

Bu haber toplam 16515 defa okunmuştur
Gaile 225. Sayısı

Gaile 225. Sayısı