Yorgunum /Yorgunsun/ Yorgunsunuz
Uğur Bahçeci: Sorunun altında seçenekler belirtilmiş olmasa da alınacak yanıtların sayılı başlıklar altında toplanabilecek kadar az sayıda olacağına bahse girerim. Bir egzersiz yapalım; bir an durun ve en son ne zaman yorgun olmadığınızı düşünün.
Yorgunluklarıma Yüzeysel Bir Bakış
Uğur Bahçeci
Soru şöyle sorulmuştu;
“En son ne zaman yorgun değildiniz?” *
Sorunun altında seçenekler belirtilmiş olmasa da alınacak yanıtların sayılı başlıklar altında toplanabilecek kadar az sayıda olacağına bahse girerim. Bir egzersiz yapalım; bir an durun ve en son ne zaman yorgun olmadığınızı düşünün. Eğer verdiğiniz cevap “dün akşam uykumu tam aldım ve sabah da oldukça dinç bir biçimde uyandım” ise okumaya devam etmemenizi şiddetle tavsiye ederim. Soru tek nefeste sorulabilecek uzunlukta, cevap da aynı şekilde, bir anda ağızdan çıkabilecek kısalıkta görünse de gerçekte öyle midir?
Yorgunluk, Türk Dil Kurumu’nun internet sitesinde yayımlanan Büyük Türkçe Sözlük’te, “Çalışma vb. sebeplerle bireyin ruh ve beden etkinlikleri açısından verimlilik düzeyinin azalması” diye açıklanmaktayken, yorgunluklarımızın çeşitliliğini göstermek üzere cümle içerisine eklenen “vb.” ibaresi, günümüz yorgunluklarını anlatmak adına yeterli bir bilgi vermekte midir? Veya açıklamanın “vb.” ile ifade edilen ‘boş kısımları kendiniz doldurun’ kısmında, yorgunluklarımızı açıklayabileceğimiz uzunlukta cümlelerin sığacağı kadar boşluk bırakılmış mıdır? 100 yıl önce yazılmış bir sözlük ile güncel bir sözlük sayfaları arasına sıkışmış “yorgunluk” kelimesinin karşısındaki açıklamalar aynı olabilir mi? Bu elbetteki günümüz yorgunlukları ile bundan 100 yıl önceki yorgunlukların aynı olup olmadığına dair bir sorgulamayı gerektirir.
Biri size yorgunum dediğinde bu açıklamayı kavrayışınız ne yönde olur? Sorgulamayı biraz bu yöne çekmek adına size bir itirafta bulunmak istiyorum;
“YORGUNUM”.
Evet büyük harflerle yorgunum ve yorgunluğum mental olduğu kadar fizikseldir de.Oysa, çok fazla fiziksel aktivite gerektiren bir iş yaptığımı söyleyemem ama gün boyu bilgisayar karşısında ağırlık kaldırırmışçasına yoruluyorum, internet sayfaları arasında gezerken sırtıma torba torba yükler alıyorum, uzun yollar boyunca taşımaya... Üstelik, inanmayacaksınız belki ama sadece mouse üzerinde “click” sesi çıkaran parmağımı da değil, tüm bedenimi yoruyor internet. Düşünen zihnim, kendini nerede durdurması gerektiğini bilmediği için yoruluyor. Gözlerim, sokakta, televizyonda, bilgisayarda izlemek zorunda kaldığı birçok görüntünün arasında fıldır fıldır dönmekten, beynim, gün içerisinde aldığı bilgileri depolama problemi yaşarken yoruluyor. Midem, “duyduklarını” hazmetme sorunları yaşıyor (Evet, yanlış okumadınız, midem duyabiliyor. Orda solar plexus isminde bir çakra var ve her gün duyduklarından dolayı tıkanmaya meylediyor, zaman zaman temizlik yapmak gerekiyor ki düzenli bir biçimde çalışabilsin). Midem duyuyor ve duyduklarından dolayı, tıpkı gözlerim, beynim ve diğer birçok parçam gibi, benden bağımsız yorgunluklar çekiyor, sıkışıyor, panikliyor...
Vücudumdaki parçalara ait yorgunlukları bir kenara bırakıp yine aklımdan çıkmayan o soruya dönüyorum ve tekrardan nasıl cevaplayacağımın yollarını arıyorum. “En son ne zaman yorgun değildiniz?” Kendi kişisel tarihimi irdelemek bu soruyu yanıtlamama yardım eder mı? İçime bakmalıyım, çocukluğumda da yorgunluklarım var mıydı? Eğer varsa,beni yoran şeyler nelerdi acaba? Bugünkü yorgunluklarımın nelerden kaynaklandığını az çok kavrayabiliyorum. Peki hatırlamadığım yorgunluklarım nedir? Çocukluğumda da böylesi yorgunluklarım var mıydı acaba? (Diğer bir taraftan da bir soru bu kadar başka soruya kapı açıyorsa cevaplamanın yolu ne olur diye düşünmeye devam ediyorum. “İnsanın içine bakması da ayrı bir yorgunluk mudur?” sorusu da ayrı bir taraftan dolanıyor etrafımda.)
Geriye dönüp bir bakınca gördüm ki çocukken de yorgundum/yorulurdum; ama fazla koşmaktan nefessiz kalıp, helak olup yorulurdum. Kaz üstünde maceradan maceraya uçan Nils Holgersson’un serüvenlerini okuyup “bu sefer ne olacak?” diye merak ederek yorulurdum. Şimdi konusunu çok iyi hatırlamadığım ama adını Google’a yazıp tarayınca üzerine birçok konuşmanın yapıldığını, bir kült olarak kabul gördüğünü öğrendiğim “Clémentine” isimli çizgi filme dair yorgunluklar taşırdım (O zaman solar plexusun ne olduğunu bilmezdim, hatta herhangi bir Sanskritçe kelimeden habersizdim ama midemin Clémentin’e tepki verdiğini hatırlıyorum izlerken). Hep en yeni aldığım ayakkabılarla futbol oynadığım için annemden azar işitince de yorulurdum ve tabii futbol oynamanın kendisi de yorucuydu (belki de o kadar çok yorardı ki beni şimdi adını duymaktan bile yoruluyorum). Evde bir koltuktan diğerine zıplayıp he-man olduğumun hayallerini kurduğumda ve elimdeki kılıcı iskeletor’a doğrultup “gölgelerin gücü adına” diye bağırdığım zamanlarda da yorulurdum etrafta koşturmaktan.
Dürüst olmak gerekirse, çocukluğuma dair sıraladığım tüm bunların, “gözle görülen, elle tutulan ve ilk akla gelen” yorgunluklar olduğunun farkındayım. Yazının başında yorgun olduğuma dair itirafta bulunurken anlatmak istediğim şeyle uzaktan yakından bir ilgisi yok aslında tüm bu sayılanların. Daha derin yorgunluklarım da olmalı çocukluğuma dair. Özellikle bu coğrafyada doğmuş, yaşamış ve büyümüşsem altlarda duran başka şeyler de olmalı diyorum için için; ama bir taraftan da “cesaretim var mı o yorgunlukları gün yüzüne çıkarmaya?” diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.
Çocukluğuma dair sıraladığım yorgunlukların bugün karşılığı nedir diye düşünürken fark ettim ki delice koşturmak yine var hayatımda ama çok farklı amaçlar için. Eğlenmeyi unutuyorum koşturmacalarımın arasında, oysa arkadaşlarımla yakalamaca oynarken amaç eğlenmekti hep. Şimdi adet yerini bulsun diye yoga yapıyorum fiziksel aktivite olarak. Yanlış anlaşılmasın, seviyorum sevmesine de, “huzur”u ararken öğrendiğim Sanskritçe kelimeler, okuduğum kitaplar, katıldığım seminerler de ayrı birer yorgunluk olarak döner mi bana diye de sorguluyorum.
Şimdi, en çok bilgisayarımın faresine tıklamaktan yoruluyorum, telefonu elimden bırakamadığım sürekli çalmaya devam ettiği zamanlar da ayrı bir yorgunluk. Kafamın içinde neon ışıklı büyük harflerle yorgunluklar yanıp sönüyor. Aslında, “sönüyor” kelimesinden sonra iki nokta üst üste koyup da, neon ışıklı yorgunluklarımı sıralamayı düşünüyordum; ama saymakla biteceklerinden emin değilim. Bir de kimisini yazar kimisini yazmazsam gücenmesinler istedim ve vazgeçtim. Ne de olsa yorgun bir ülkenin, yorgun insanlarının arasında yaşıyorum.
* Bu yazının esin kaynağı olan “En son ne zaman yorgun değildiniz?”, Mehmet Erdoğan’ın EMAA Başkent Sanat Merkezi’nde 8-22 Eylül tarihleri arasında açık kalan “Rüyamda bu kadar Yorgun Değildik” isimli sergisinde izleyiciye sorduğu sorulardan biridir.
** Yazıda kullanılan çizim, yazara aittir.