Yorumlar ve kutsal gerçekler!
Ünlü İngiliz gazeteci, 103 sene önce söylemiş bu sözü…
“Yorum bedava ama gerçekler kutsaldır…”
(Comment is free… But facts are sacred…)
Guardian gazetesinin o dönemdeki yani 1920’lerdeki editörü CP Scott’tan bahsediyorum…
-*-*-
Bu söz, gazetenin internet versiyonundaki “Yorumlar” sayfasında sabit bir şekilde durur…
-*-*-
Her gün yorum yapan ya da yazan biriyim…
Ve yorum yaparak da para kazanıyorum yani bedavaya gelmiyor bizim iş ama bu sözü çok değerli buluyorum…
-*-*-
Sizin yaptığınız veya yapacağınız yorumlar değil, gerçeklerdir önemli olan…
Bu söz, bence bunu anlatır!
-*-*-
Siz dilediğiniz kadar yorum yapabilir, dilediğinizi eleştirir, dilediğinize yalakalık edebilirsiniz!
Ama yapacağınız ve yazacağınız yorumlar, kutsal olan gerçeği asla değiştiremez…
-*-*-
Sadece gazeteciler veya köşe yazarları yorum yapmaz!
Siyaset de “yorum” doludur!
Siyasetçiler de yorum yapar!
-*-*-
Mesela, “Türkiye 1974’te gelmeseydi, Rumlar hepimizi kesecekti!”…
Bu ifade kutsal bir gerçek midir yoksa yorum mudur?
-*-*-
Bence kesinlikle yorumdur!
Neden?
Çünkü eğer Rumların amacı hepimizi kesmek yani “yok etmek”seydi, kısacası “Kıbrıslı Türk” nüfusunu temizlemekseydi; bu, gerçekten Türkiye’nin 1974’teki müdahalesi ile “durdurulmuş” kabul edilebilir!
-*-*-
Ama “Kıbrıslı Türk” nüfusun temizlenmesi işleminin durmadığı, yorum değildir!
-*-*-
Kıbrıs’ta, örneğin dün kendisini ziyaret eden gazilere hitaben konuşan Tahsin Ertuğruloğlu, “kutsal olan gerçekler” yerine, yorum yapmıştır…
Ne demiştir?
“… Türk askerinin Kıbrıs’a haklı müdahalesiyle Kıbrıs Türkü soykırımdan kurtuldu…”
Bu bir yorumdur!
-*-*-
“… Kıbrıs Türkü Anavatan Türkiye’nin garantörlüğünde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güvencesi altında huzur ve güven içinde yaşamaktadır…”
Bu ifade, yorum olmanın ötesinde, “yalan” bir ifadedir!
Çünkü ülkede huzur ve güvenin sağlanmadığı apaçık ortadadır…
-*-*-
Ayrıca, “alın size bir yorum”; “Kıbrıs Türkü” tamamdır ama “Kıbrıslı Türkler” tamam değildir!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Kıbrıslı Türk nüfus, yok edilmek üzeredir…
Yerine “Kıbrıs Türkü” diye, 2000’ler sonrası yeni bir “kitle” oluşturulmuştur ve “kutsal bir gerçek” ekleyelim; kendi toplumunu, yani Kıbrıslı Türk toplumunu satan, “Kıbrıs Türkü” denilerek, ırkçılıkla yok edilen bir kültüre sahip çıkarak bu topluma ihanet edenler; makam ve rüşvetle ödüllendirilmektedir!
Kaybedilen 50 yıl…
“Usulsüzlük, yolsuzluk ve haliyle yoksulluk her ülkede var”…
Bu saptama doğru değil!
-*-*-
“Yolsuzluk Algısı” meselesi dün çok konuşuldu…
Gazetelerin bir çoğunda manşetlerden verildi…
-*-*-
Usulsüzlük, yasadışılık, sahtekarlık, yüzsüzlük, iğrençlik…
Bizde boldur!
-*-*-
Efendim, “hayır yoktur” diyen var mı?
Hemfikiriz değil mi?
En milliyetçimiz veya en sahte milliyetçilerimiz bile bu konuda hemfikirdir eminim!
-*-*-
Çünkü?
Evet çünkü…
Yolsuzluk, usulsüzlük, hırsızlık, yalancılık, dolandırıcılık yapmamış olsaydık; sahtekarlık etmemiş ve mesela diploma skandalında olduğu gibi davranmasaydık; ben diyorum ki “tanınmış olsak da olmasak da”; bu toplum, bu halk ya da adına “devlet” diyorsanız – diyecekseniz evet bu devlet; bugün içine düştüğü ahlaksızlık bataklığında olmazdı!
-*-*-
24 saat bilerek ve isteyerek yalan söyleyenlerin yönettiği bir “devlet” söz konusudur…
Mesela, KKTC’nin egemen ve eşit bir devlet olduğu iddiası, saftsata bile değildir!
KKTC’nin egemen ve eşit bir devlet olduğunu iddia edenler, en baştan en aşağıya kadar, Türkiye’nin buradaki yetkililerinden alın, taaaa Tayyip beye kadar çıkın; tümünün kuklası, masgarası veya papağanıdır!
-*-*-
Cumhurbaşkanımız, mahalle mahalle gezip, abuk sabuk açıklamalar yaparken, “eşitiz de eşitiz” dediği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, Avrupalı meslektaşları ile kritik toplantılardadır… Dünya’nın en saygın cumhurbaşkanlarını ağırlamaktadır…
-*-*-
Sahte, ısgarta, yalancıktan, mahsuscuktan bir “devlet” olmamış olsaydık; ya da şöyle söyleyeyim, (başkasından alıntıdır); devleti çalanlar, devletten çaldıklarını geri verseydi veya adil bir vergi sistemimiz olsaydı; belki de bugün Girne, Limasol’dan; Mağusa da Larnaka’dan 50 sene geride olmazdı!
-*-*-
Kendimizi, egomuzu, cebimizi, ailemizi ve makam koltuklarımızı devlet dediğimiz ve güya ölümüne sevdiğiniz “kurum”dan daha fazla sevmeseydiniz; bugün yollarımız, limanlarımız, çevremiz, tarihi eserlerimiz, nüfus yapımız, bayındırlığımız, toplu taşımacılığımız, trafik akışımız, eğitimimiz, üniversitelerimiz, hastanelerimiz; güneydekileri kıskançlıktan çatlatabilirdi!
-*-*-
1958’de planları hazırladık!
1963’te Makarios, 1974’te EOKA B ekmeğimize yağ sürdü; Ada’yı “Taksim” ettik!
Ve işte geldiğimiz nokta!
-*-*-
50 senede, Dünya’nın en yolsuz, en çulsuz, en sahte, en batak, en kokuşmuş, en çirkef, en zavallı ve üzgünüm “sözde” devletini yarattınız!
-*-*-
Bir de utanmadan, sizden daha batak Kırgızistan’dan, Azerbaycan’dan, Kazakistan’dan ve ne acıdır Türkiye’den medet umuyorsunuz ki bu da ayrı bir mesele!
-*-*-
Kabul edin; siz bu maçı kaybettiniz!
Gerçeği kabul et KKTC!