YÜKSEK MAHKEME BAŞKANI KONUŞTU!
“‘1 Ağustos’tan itibaren yasak oldu özel klinikte çalışmak’ gibi beyanlar yapılmaktadır. Bunu anlamakta zorlanırım. 1 Ağustos’tan çok öncesinden ikinci iş yasağı vardı. "
Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik’ten YENİDÜZEN’e önemli açıklamalar:
SAĞLIKTAKİ TARTIŞMA…
‘Yasal görevini yap’, ‘yeni yasa yap’ demek değildir
“Yargıtay karar verdi ve sağlık bakanına ‘yasal görevini yap’ diye 6 ay süre tanıdı. Tabii ki ‘yasal görevini yap’ söz dizisi, basında söylendiği gibi ‘yeni yasa yap’ demek değildir. ‘Yasal görevini yerine getirme, yasaya uygun olmayan ve mahkeme kararında da ifade edildiği gibi, özel kliniklerde çalışan doktorla ilgili disiplin soruşturması açtırmak’ anlamında kullanılmıştır”
“‘1 Ağustos’tan itibaren yasak oldu özel klinikte çalışmak’ gibi beyanlar yapılmaktadır. Bunu anlamakta zorlanırım. 1 Ağustos’tan çok öncesinden ikinci iş yasağı vardı. "
GİRNE’DE KAÇAK İNŞAAT…
‘Belediye davayı geri çekti’
“İlgili şirketin taahhütleri üzerine belediye davayı geri çekti. Bunun üzerine dava iptal edildi. Yıkım ile ilgili hiçbir zaman Mahkeme emri olmadı. Ceza davasında birini itham ederseniz ve ondan sonra davayı geri çekersiniz o kişi beraat eder. Beraat eden kişiye tekrardan ayni olay ile ilgili dava getirme sıkıntılı olur. Bu olayda buna gerek kalmayacak gibi görülüyor çünkü ilgili şirketin yıkıma başladığı basında yer aldı.”
KARPAZ’DAKİ YIKIMLAR…
“Kaymakamın mahkeme kararına itaatsizliği oldu”
“Kişiler yıkmayınca, kaymakam da yıkmayınca kaymakamın da mahkeme kararına itaatsizliği söz konusu oldu. Kaymakama ceza davası gelince, yıkım konusunda ansızın bir hareketlenme oldu.”
Fayka Arseven KİŞİ
Yüksek Mahkeme Başkan Narin Ferdi Şefik, “‘1 Ağustos’tan itibaren yasak oldu özel klinikte çalışmak’ gibi beyanatlar var. Bunu anlamakta zorlanırım. Çünkü 1 Ağustos’tan önce de yasaktı. Nasıl ilgili grupların bu şekilde beyanat yaptıklarını anlamakta zorlanıyorum” ifadelerine bulundu.
Şefik, mahkeme kararlarına uyulması yönünde yaptığı açıklamaların ardından sağlıkta yaşanan tartışmalara yönelik, “Yargıtay karar verdi ve bakana ‘yasal görevini yap’ diye 6 ay ay süre tanıdı. Tabi ‘yasal görevini yap’ basında söylendiği gibi ‘yeni yasa yap’ demek değildir. Yasal görevini yap, yasaya uygun olmayan ve mahkeme kararında da ifade edildiği gibi özel kliniklerde çalışan doktorla ilgili disiplin soruşturması açtırmak anlamındadır" dedi.
Sahillerin tüm vatandaşlara açık olması gerektiğini de vurgulayan Şefik, bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı da dikkate getirdi.
Yargıçların özlük haklarında önemli sorunlar olduğuna işaret eden Şefik, bunların bir an önce düzenlenmesini istedi.
Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik, YENiDÜZEN’in sorularını yanıtladı, birçok konuya dikkat çekti.
- YENiDÜZEN: Geçen adli yıl açılış konuşmanızda birçok noktaya dikkat çekmiştiniz. O günden bugüne ne değişti?
- Narin Ferdi Şefik: O günden bugüne olumlu nitelendireceğimiz pek çok gelişme vardır. Önemli sorunlarımızdan biri yeterli memurumuzun olmayışıydı ve bunun getirdiği sorunlar vardı. Bu konuda ilerleme var. Tüm talep ettiğimiz kadrolarımız açılmıştır. Başbakanlık ve Maliye Bakanlığı’ndan onay alındı. Şu an Kamu Hizmeti Komisyonu gerek yeni atamalar gerekse terfiler için sınav günlerini belirlemeye çalışmaktadır. Ümit ederim Eylül’e olmasa bile yılbaşından önce bu eksikliklerimiz giderilecektir.
Mahkeme çok yoğun çalışır. Maalesef buraya göreve gelen arkadaşlar da başka bir daireye nakledilme fırsatını bulurlarsa onu hemen kullanmak isterler. Birde farklı meslek gruplarından gelenler olur, örneğin; öğretmenler… Sınavlarda başarılı olurlar bize gelirler, haklı olarak kendi görev alanlarında bir açılım olduğunda oraya geçmeyi tercih ederler. Bu bizim için çok büyük bir sorundur. Çünkü biz onları kendi usullerimize göre eğitiriz. Herkes bu sistemin parçası olarak görev yapar. Ansızın oradan bir personelin eksilmesi sistemi tökezler ve bunun düzelmesi de zaman alır.
En yoğun mahkeme Lefkoşa Kaza Mahkemesi’dir. En büyük sorunlar da ordadır. Ümidimiz yıl sonundan önce personel eksiklerimizin tamamlanmasıdır.
Bina sorunu olduğundan bahsetmiştim. Yargıçların rahat koşullarda çalışmalarını arzu ettiğimizi dile getirmiştim. Bina sorunumuz hallolmuş değildir ama halledilme yolundadır. Girne Caddesi’nde eski polis binası olarak bilinen bina 7 yıldan uzun bir süredir bize tahsis edilmişti. Ancak atıl vaziyette duruyordu. Bütçemize gerekli katkı aktarıldı, ihaleye çıkıldı ve orada restorasyon çalışmaları devam etmektedir. Umarım çok gecikmeden o binamız tamamlanır. O bina tamamlandığında mukayyitlikler oraya taşınacak. Boşalan yerlere de yargıç odası ve mahkeme salonu yapma olanağımız olacak.
Girne ve Mağusa’daki binalarımız ile de ilgili koşulları iyileştirmek için yapmak istediğimiz değişiklikler vardır. Onların da projeleri hazırlanmış durumdadır.
Yüksek Mahkeme’nin bu binadan ayrılması ve bu binanın tamamen Lefkoşa Kaza Mahkemesi’ne devredilmesini de söylemiştim. Yine vurgulamak isterim; hiçbir zaman bu binadan mahkeme çıkmayacaktır. Buradan mahkemenin çıkması ile Lefkoşa’nın çok büyük sekteye uğrayacağını hepimiz biliyoruz. Yani böyle bir düşüncemiz kesinlikle yoktur.
Ancak davalar çoğaldık sonra yargıçlarımızı da artırmaya çalışıyoruz. Nitekim Meclis’in önünde Mahkemeler Yasası’nın tadilatı için bir tasarı vardır. Orada kadrolarımızın çoğalması da söz konusudur. Kadro çoğaldığında ve yeni yargıç geldiğinde hem yeni mahkeme salonu istersiniz, hem yargıç odası isterseniz. Bu binanın sadece Kaza Mahkemesi’ni barındırabileceğini düşünmekteyiz. Yüksek Mahkeme’nin de buradan ayrılması gerektiğini düşünüyoruz. Geçmişte farklı yerlerde olabileceği konuşulmuş olmakla birlikte en son bir önceki Yüksek Mahkeme Başkanımızın döneminde başlatılan çalışmalar neticesinde bize Bayraktar Türk Maarif Koleji’nin olduğu bölgede bir arazi verilmiştir. Oraya yeni bina inşası gündeme gelecektir. Bu maksat ile bir yarışma yapılması gerektiğini düşünürüm. Daha katılımcı bir prosedür neticesinde bir binaya sahip oluruz o zaman.
“Eskiden nişan olup ayrılmak bir stigmaydı, boşanma kesinlikle göze alınmazdı. Şimdi çok basit anlaşmazlıklar boşanmaya götürebilmektedir.”
- Mahkemelerin gündemini alacak-verecek davaları, uyuşturucu davaları, boşanma davaları mı meşgul ediyor? Bu olaylardaki artış her zaman mı vardı? Yoksa toplum mu değişiyor, nüfus mu artıyor?
- Narin Ferdi Şefik: Tabi ki nüfus arttık sonra dava sayıları da o oranda yükselir. Ama sadece nüfus artışına bağlı olduğunu düşünmüyorum bu artışların. Ancak bu konular benim neden verebileceğim konular değildir . Bu hususların sosyolog ve psikologlarla tartışılması gerekir. Ben bir sade vatandaş sıfatı ile nedenler hakkında yorum yapabilirim, Mahkeme Başkanı olarak da artış olduğunu teyit ederim..
Daha fazla alacak davası olması insanların borçlarına sadık olmadığını gösterir. İnsanların imkanlarının ötesinde yaşamayı seçtiklerini gösterir. Eskiden birine borçlu olmaktan kaçınılırken, şimdi artık bu algı yoktur. Eskiden borcu olduğunda insan içine çıkılamazken, şu an o profil de değişmiştir. Borç ödememeyi bir beceri, bir başarı olarak düşünenler de var.
Boşanma davaları da evet, çok çok artmıştır. Eskiden nişan olup ayrılmak bir stigmaydı, boşanma kesinlikle göze alınmazdı. Kör topal evlilikler devam ederdi. Şu an o tablo da tamamen değişmiştir. Çok basit anlaşmazlıklar boşanmaya götürebilmektedir. Bu artık bireylerin aileden gördükleri terbiye, okulda aldıkları eğitim, kendilerine olan özgüvenleri, belki de gerek erkeklerin gerek kadınların eskiye nazaran ekonomik özgürlüklerini kazanmış olmaları, toplumda hemen hemen herkesin çalışması nedeni ile alakalı olabilir. Daha önce genelde kadın eşler çalışmıyordu, kadın daha fazla kocasının yardımına muhtaçtı. Şu an, iyi bir şey, kadınlar o konumda değildirler. Kendi ayaklarının üzerinde durabiliyorlar. Tüm bunlar da boşanmaların artmasına etken olabilmektedir.
Maalesef tüm boşanmalarda çocuklar çok etkilenmektedir. Bir çocuk hiçbir şekilde ne annesinin, ne de babasının kusurunu görse de kabul etmez. Çünkü kusur olsa da sevgi vardır ve sevgi kusuru bastırır. Bir çocuk için ideal, her koşulda annenin ve babanın birlikte olmasıdır. Onların ayrılması o çocuk için bir travmadır. Daha sonra annenin de babanın da hayatlarına başkalarının girmesi ayrı bir travmadır, yeni kardeşlerin gelmesi ayrı bir travmadır. Bütün bu olaylar çocukların gerek çocukluklarını ondan sonra da kendi aile hayatlarını çok etkiler.
Çocukların Mahkemeye gelmeleri halinde daha az etkilenmelerini sağlamak için, Mahkemenin yeni adli yıla girmesi ile, mahkeme kadrosuna bir psikolog almak isteriz. En azından bir çocuk mahkemeye gerek tanık, gerek sanık olarak geldiğinde yanında kendine yardımcı olabilecek bilgili, eğitimli biri bulunsun. Aile davalarında yasa tadilatından sonra çocuklara da bazı sorular sorulması söz konusu olabilir yani kiminle kalmak istediği noktasında. Her ne kadar hakimler çocukları rahatlatmak için gayret gösterse de, çocuk zaten mahkeme binasına geldiğinde travma geçirir. Bu nedenle umarım mahkeme kadrosuna erken bir zamanda bir psikolog alırız.
“Uyuşturucu suçları çok çok çok artmıştır. Tablo çok korkunçtur.”
- YENiDÜZEN: Uyuşturucu suçlarında da gözle görülür bir artış var. Sizin yorumlarınız nelerdir?
- Narin Ferdi Şefik: Uyuşturucu suçları çok çok çok artmıştır. Bence tablo çok korkunçtur. Buna bir şey yapılması gerekir. Uyuşturucuyu tespit etmek çok kolay değildir. Cebinde, ayakkabısının içerişinde, bazen kapsül halinde yutulduğunda midesinde tespiti zordur .
UYUŞTURUCU SUÇLARI
“Denetimli Serbestlik Yasası büyük sorun”
- Uyuşturucu suçlarına verilen cezalar yeterli mi yoksa yasanın tadili gerekir mi?
- Narin Ferdi Şefik: Bence şu an ceza verilme noktasında en büyük sorun Denetimli Serbestlik Yasası’dır. Bu yasada eksiklikler vardır. Nitekim son Yargıtay’ın verdiği istinaf kararı vardır ve bazı konulara dikkat çekmektedir. O yasanın tekrardan gündeme getirilmesi gerekir. Tabi ki uyuşturucu kullanan bir şahsın hapse girip cezalanması değil onun tedavi edilip topluma kazandırılması esas olmalıdır. Ancak bu yasa geçirilirken, uyuşturucu kullananlara yönelik tedavi olanaklarının tam yerine oturmuş olduğundan emin değilim. Bu yapılmadan yasa geçirilmiştir. Şu an yasanın uygulamasında büyük sorunlar olduğu bilgime geliyor. Maalesef basında da görüyoruz. Uyuşturucunun hapishanede bile tedarik edilebileceği yazılmaktadır. Bunun olmaması gerekir. Bu kabul edilebilir değildir.
GİRNE’DEKİ OTEL İNŞAATINDAKİ KAÇAK KAT
“Belediye davayı geri çekmişti”
- YENiDÜZEN: Yine adli yıl açılış konuşmanızda mahkeme kararlarına uyulmadığına vurgu yapmıştınız, örnekler vermiştiniz. Girne’deki otel inşaatındaki kaçak yapı, Karpaz’daki kaçak yapılar ve Girne Üniversitesi…
- Narin Ferdi Şefik: Girne’deki otelle ilgili mahkemenin yıkım emri yoktur. Orada mahkemeye müracaat edildi, ara emri alındı. Otel yöneticileri geldi ve kendileri izinsiz yapılan kısmı yıkmayı taahhüt etti. Kendileri yıkmayı taahhüt ettikleri için mahkeme de davanın dinlenmesini daha ileriye attı ve ithamı erteledi.. Yanılmıyorsam 31 Mart tarihine kadar yıkmayı taahhüt ettiler. 31 Mart’ta mahkemeye geldiklerinde ve izinsiz bölümü yıkmadıklarında, ceza yargıcı kızdı ve sanığı itham ederek davanın dinlenmesi için gün verdi. O gün taraflar Mahkemeye geldiklerinde belediye bu defa ilgili şirketle anlaştıklarını söyledi. Savcılığın nolle prosequi dediğimiz takipsizlik yetkisi vardır. Tabi bu belediyenin davası olduğu için savcılığın dosyayı devralması, takipsizlik kararı dosyalaması gündeme gelebilirdi. Veyahut alternatif olarak belediyenin direk davayı geri çekmesi… Anladığım kadarıyla savcılığın takipsizlik dosyalaması söz konusu olmadı. Onun üzerine belediye davayı geri çekme yönüne gitti. Yani hiçbir şekilde mahkeme yıkım emri vermeden, ithamdan sonra, davayı dinlemeye başlamadan önce şirketin avukatlarının 1 Temmuz’a kadar yıkma taahhüttü üzerine belediye davayı geri çekti. Onun üzerine dava iptal edildi. Şirket beraat etti. Yıkım ile ilgili hiçbir zaman Mahkeme emri olmadı. 1 Temmuz geçti ve izinsiz kısım yıkılmadı. Geçtiğimiz gün basında yıkılmaya başlandığını gördük. İyi oldu çünkü bizim usullerimizde siz birini itham ederseniz ondan sonra davayı geri çekersiniz o kişi beraat eder. Beraat eden kişiye tekrardan dava getirme yönü sıkıntılı olur. Ama ilgili şirket yıkıma başladığı için buna gerek kalmayacak gibi görülüyor .
KARPAZ’DAKİ KAÇAK YAPILAR
‘Kaymakam da karara itaatsizlik etti’
Karpaz konusunda ilk önce iki kişi yargılanmıştı. Alt mahkeme ekonomik faaliyetin durdurulmasına ilişkin karar ve yıkım emrine belirli süre vermişti. Her iki davadan da Yargıtay istinaf edildi. İstinaf Mahkemesi ekonomik faaliyetin durdurulması ve yıkım emirlerini aynen onaylamakla birlikte verilen hapislik cezalarının sürelerini düşürmüştü. Ancak yıkım bir türlü gerçekleşmedi. Ekonomik faaliyet durduruldu diye bilirim. Bu arada aynı konumda pek çok dava dosyaları vardı. Onların avukatları da ‘aynı koşulları biz de kabul ediyoruz’ dedi. Nisan ayında hepsi gidip suçlarını kabul etti. Mahkeme kendilerine ekonomik faaliyetin derhal durdurulmasına, Haziran’da da yıkımın gerçekleştirilmesine emir verdi. Tabi yargıçların kullandıkları yöntem şuydu; binanın sahiplerine, siz yıkacaksınız, siz yıkmadığınız takdirde Kaymakam yıkacak diye kaymakama da emir verdi. O nedenle kişiler yıkmayınca, kaymakam da yıkmayınca kaymakamın da mahkeme kararına itaatsizliği söz konusu oldu. Kaymakama da ceza davası gelince ansızın yıkım olaylarında bir hareketlenme oldu.
Girne Üniversitesi konusu halen mahkeme gündeminde devam ediyor. Bir istida dinlendi, onun istinafı var. Müracaat itaatsizlik noktasında olduğu için mahkemede çözümlenecek. Bizde mahkeme emrine itaatsizlik olduğu takdirde , tekrardan mahkemeye şikayet edilmesi gerekir. Konu tekrardan mahkemenin gündemine girer. Biz resen işlem yapmıyoruz.
“Tabii ki ‘yasal görevini yap’ söz dizisi, basında söylendiği gibi ‘yeni yasa yap’ demek değildir”
- YENiDÜZEN: Sağlıkta da tartışmalı bir süreç yaşandı, yaşanıyor, mahkeme kararı var. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
- Narin Ferdi ŞEFİK: Anayasa Mahkemesi’nin eski bir kararı var. Ondan sonra Serbest Çalışan Hekimler Birliği’nin mandamus emri verilmesi için bir davası oldu. Yargıtay karar verdi ve bakana ‘yasal görevini yap’ diye 6 ay süre tanıdı. Tabi yasal görevini yap basında söylendiği gibi ‘yeni yasa yap’ değildi. Yasal görev ‘yasaya uygun olmayarak ve mahkeme kararında da ifade edildiği gibi özel kliniklerde çalışan doktorla ilgili disiplin soruşturması açtırmaktır.’ Mahkeme 6 ayı bunun yapılması için verdi. Ancak tüm basında söylenen ‘mahkeme 6 ay verdi yasa değiştirilsin diye’. Mahkeme sayın Sağlık Bakanı’na yasal görevini yapması için mandamus emri verdi. Bunu yapması için de 6 aylık bir süre tanıdı. O süre de 1 Ağustos’ta doldu. Tekrardan mahkeme gündemine gelir mi, mahkemenin mandamus emrine rağmen itaat edilmediğine dair bir şikayet gelir mi bilmiyorum.
Basında gördüğüm Serbest Çalışan Hekimler Birliği mahkemeye gelmeyip sayın Ombudsman’a bir şikayette bulundu. Onu yaparken, neydi düşündükleri bilmiyorum.
Bir karara uyulmadığında mahkeme resen işlem yapmaz, birinin müracaat etmesi gerekir. Bu konuda ‘Mahkeme kararına Sağlık Bakanı riayet etmedi, ilgili bakanın cezalandırılması gerekir’ diye müracaat yapılmadan Mahkeme konudan resmen haberdar olmaz. Tabi riayetsizlik tespit edilmesi halinde Bakanın cezalandırılması, dokunulmazlığın kaldırılmasını gerektirir. Eğer itaatsizlik tespit edilirse de iki tür ceza vardır.Bu da ya para ya da hapis cezasıdır.
Bu konu Mahkemeye geldiği takdirde ben oturmayacağım için rahat konuşabilirim. Ben 1987 yılından beri yargıcım bana göre mahkeme emrine riayetsizliğin cezası para cezası olmamalıdır.. Aksi takdirde itaatsizlik yapan para cezasını öder ve itaatsizliğe devam eder. Ancak tabi ki her mesele kendi olgularına göre değerlendirilmelidir.
- Sağlık Bakanlığı’nın bir tüzük hazırladığı biliniyor. Böyle bir şey yapılabilir mi?
- Narin Ferdi Şefik: Bir tüzük bir yasaya göre çıkar. Yasa tüzüğün hangi konuda yapılacağını izah eder, sınırları çizer, neyle ilgili olacağını söyler, onun üzerine yasaya uygun şekilde bir tüzük hazırlanabilir. Tüzüğü inceleme fırsatım olmadı. Ne yapılmak istendiğini de bilmiyorum. Mahkemeye geleceğine inandığım konularda ben şahsen önceden okuyup da görüş sahibi olmak istemem. Çünkü okuduğunuzda doğal olarak bir düşünce sahibi olursunuz. Halbuki davada konu ile ilgili ilk defa karşılaşırsanız daha rahat olursunuz.
Bana enteresan gelen ‘1 Ağustos’tan itibaren yasak oldu özel klinikte çalışmak’ gibi yapılan beyanatlardır. Onu anlamadım. Çünkü 1 Ağustos’tan çok önce de yasak vardı. . Nasıl ilgili grupların bu şekilde beyanat yaptıklarını anlamakta zorlanıyorum.
“Vatandaşlık konusunda da kural neyse, yetki neyse o kullanılmalı, onun dışına çıkılmamalıdır.”
- Yasa dışı verilen vatandaşlıklar da mahkemenin gündemine geliyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
- Narin Ferdi Şefik: Zaman zaman gündeme gelir, zaten savcılık devreye girer ve genellikle davaların dinlenmesine bile fırsat kalmadan düzeltilen konulardır bunlar. Tek söyleyeceğim bir tek vatandaşlık konusunda değil her işlemin kurallara, yasalara uygun yapılması gerekir. Her işlemi kurallara göre yapmalıyız. Vatandaşlık konusunda da kural neyse, yetki neyse o kullanılmalı, onun dışına çıkılmamalıdır.
Genel olarak konuşmak gerekirse, yürürlükte olan muhtelif konularda mevzuat vardır. Bu mevzuat çerçevesinde hareket edilmelidir. Mevzuata aykırı işlem yapılmasına olanak sağlanmamalıdır.
Mevzuat beğenilmiyorsa o zaman mevzuatın değiştirilmesi gerekir. Mevzuat değiştirilip de yapılmak istenenlere izin verecek konuma getirilir.
Ama mevzuat değiştirilmedikten sonra mevzuatın hilafına hareketlerin veya işlemlerin yasal olmadığını, doğru olmadığını, yargının başındaki kişi olarak söylemek durumundayım. Bunun dışında bir görüş vermem doğru olmaz.
- Siyasilerin dokunulmazlığından bahsettiniz. Vatandaş suçu işleyince ceza alabiliyor. Siyasiler suç işleyince dokunulmazlık devrede. Kamu arazileri siyasilerin yakınlarına veriliyor. Sayıştay başkanın eşine yapılan ayrıcalık var. Vatandaş da haklı olarak güven sorunu yaşıyor.
- Narin Ferdi ŞEFİK: Tüm vatandaşlar, siyasiler dahil, her attıkları adımda kurallara, kanunlara uymalıdırlar. Tabi ki bazı durumlarda bilmeden bazı kuralları çiğneyebiliriz. Her hâlükârda her kişinin kanunları bildiği varsayılmaktadır. Kanunu bilmemek müdafaa teşkil etmez. Bilerek ve isteyerek kurallara uyulmadığı takdirde, günü geldiğinde bu yanlışların ceremesi, cezası çekilir.
Bugüne kadar siyasilerin herhangi bir konuda yargılandığı çok görülmemiştir. Sadece bir dava hatırlıyorum.
Basında yazılan konular belki vatandaşları rahatsız eden konulardır ama bunların tümünün da gayri yasal işlemler içerdiğini de söylemek mümkün değildir. Bazı konular suç olur, bazı konular usulsüz olup iptal edilir ama kişilerin adalet kavramına ters gelen her işlem suç olmayabilir.. Her kararın bozulması da gündeme gelmeyebilir. Bazı işlemler sadece etik olmayabilir, ille de yasaya aykırılık bulunmayabilir.
- Ülkemizde yargı ne kadar bağımsız?
- Narin Ferdi ŞEFİK: Yargıçların rahat koşullarda çalışmaları, bağımsızlıklarını kurmaları açısından önemli demiştim. Özlük haklarıyla ilgili bizim hazırladığımız tadilat tasarısı vardır. Orada yargıçların özlük haklarının iyileştirilmesine çalışıyoruz. Nitekim 2 defadır da Meclis’te Hukuk Komisyonunda toplantı yaptık. Birkaç pürüzlü nokta dışında umarım sorunsuz bir şekilde yasamızın tadilatı geçecektir. Bizim istediğimiz yargıçlara yolluk verilmesidir. Çünkü yargıçların her adli yıl Yüksek Adliye Kurulu’nun kararı ile çalışma yerleri değişmektedir. Yani bir yıl Mağusa’da bir yıl Girne’ye gidebilirler.
İkinci anomali Anayasa’da ‘angarya yasaktır’ denmesine rağmen, biz mesai dışında çalışan yargıçlarımızı ödemiyoruz.. Bizim yargıçlarımızdan Kıdemli ve kıdemsiz yargıçlar nöbet tutarlar. Nöbetçi olduğunuzda her an telefonunuz çalabilir ve polis sizden arama emri veya tutukluk emri ister. Nöbetçi olduğunuzda evinizin olduğu bölgeden fazla uzaklaşamazsınız. Polis gelir niçin emir istediğini söyler, dinlenir ve ona göre emir verilir. Mesai saati dışındadır bunlar. Gün içerisinde nöbetçisiniz sorun değildir, ancak bunun gecesi de vardır. Buna ilaveten hafta sonları ve tatillerde de mahkeme olur. Bu yargıçlar isteyerek değil mecburi olarak o görevi yaparlar. Bazı durumlarda, tutukluluk ile ilgili böyle günlerde duruşma dahi yapılıyor. Yargıçlar bu çalışmakları için tek kuruş almıyorlar. Ne Mahkemeye gelmeleri için ne de böyle günlerde mahkeme de sarf ettikleri zaman için. Her daima bu olmuyor ama ülkemizde cezai olaylar çok artmıştır. Kıdemli ve kıdemsiz yargıçların mesai saatleri dışında mahkemede mesai harcadıkları bir gerçektir. Biz bu gençlere tek bir kuruş veremiyoruz ve genç yargıçlar da Göç Yasası’na tabi oldukları için mağdur olduklarını düşünmekteyiz. Biz bunları düzeltmek istiyoruz. Muhakkak maaş artışı herkesin istediğidir. Ama toplumumuzun , memleketimizin durumu bence bellidir. O nedenle benim hükümetten talebim maaş artışı değildir. Keşke o koşullar bulunsa da o talebimiz olsa. Bizim şu andaki ısrarlı talebimiz bahsettiğim özlük haklarıyla ilgili anomalilerin kalkması, gençlerin daha rahat koşullarda çalışmalarını ve yaşamlarını idame ettirmelerini sağlamaktır. O zaman yargı bağımsızlığına halel gelmesi önlenir.
- Seçim ve Halkoylaması Yasası’nın uygulamasında bazı anomaliler tespit edildi. Nedir son yaşanan gelişmeler?
- Narin Ferdi Şefik: Yasasının uygulamasında yaşayacağımız sorunlar ve yasadaki eksiklikler ile ilgili Yüksek Seçim Kurulu olarak bir yazı hazırladık. Belirli noktalarda anomalilerin kaldırılması gerektiğini söyledik. Bir de çarşaf liste neticesinde belirli bazı taleplerimiz oldu. Çarşaf listenin basılması Devlet Basımevi’nde olacak. Ancak öyle bir alt yapı şu an yok. Biz ise yeni paravan isteriz. Çünkü var olan paravanlarımıza bu liste sığmaz. Bunları söyledik. Yasadaki anomalileri, eksikleri dikkatine getirdik sayın Başbakan’ın, Meclis Başkanı’nın. Daha sonra bütün siyasi partileri çağırdık, onlara da izahat verdik. Bu anomalilileri düzeltmek için bir çalışma yapıldı, tasarı hazırlandı. Şu an o tasarı da Meclis’in gündemindedir. Bizim kendilerine söylediğimiz siyasi tercih noktalarında değildir. Meclis’in çarşaf liste konusunda siyasi bir tercihi olmuştur. YSK olarak biz siyasi tercih noktasına karışmayız. Biz teknik sorunlara dikkat çekeriz.
Belediye meclis üyeliklerinin seçimleriyle ilgili çok büyük eksiklikler vardı. Onun düzeltilmesi ikazını yaptık. Şu anda bizim beklentimiz bu yasanın kullanımda bize sorun çıkaramayacak bir konuma gelmesidir ki bizim söylediklerimiz kaile alan bir tasarı gündemdedir.
- Olası bir erken seçimde ne olacak? Bir önceki yasa gündeme gelebilir mi?
- Narin Ferdi Şefik: Şu anda gündemde yeni yasadır. ‘Yeni yasadan vazgeçip bu seçimde’ eskisi uygulansın’ yine Meclis’in alacağı siyasi bir karardır. Ama benim gördüğüm kadarı ile Meclisin böyle bir gündemi yoktur.
“Anayasa Mahkemesi dedi ki; kıyı şeridinin halkın kullanması engellenemez, ücret talep edilmez.”
PLAJLAR KONUSU, DAVA…
‘Kıyı şeridine vatandaşın ulaşması engellenemez’
- YENiDÜZEN: Sahiller tüm halkın ancak bu konuda özellikle otellerin engellemesi var. Son olarak da bir dava gündeme geldi, kararı açıklandı. Nedir bilgi verebilir misiniz?
- Narin Ferdi Şefik: Acapulco’da 2 genç hukukçu sahile gitmek istediklerinde kendilerine izin verilmedi. Girne Kaza Mahkemesi’nde hukuk davası açtılar. Anayasa’nın 38’nci maddesi altında 384 maddenin yorumu için havale yapıldı. 38. Madde altında kıyılara giriş engellenemez, ücret alınamaz’ denir. Ancak maddede bir istisna vardır.”Bu hak mülkiyet hakkına tecavüz edilmesine olanak tanır biçimde yorumlanamaz,” der.. Bizden bu satırda yer alan mülkiyet haklarına tecavüz kelimelerinin yorumu istendi.
Bize yapılan iddia; kıyı şeridinin bir tarafı, deniz, diğer tarafı toprak. Toprakta biri koçan sahibi, biri devletten uzun vadeli kira sahibi... Koçan sahibinin toprakta mülkiyeti var. Uzun vadeli kiralayanın da mülkiyeti olmalı. O nedenle kıyıya geçecek diye benim koçan sahibi veya kira sahibi olduğum topraklardaki mülkiyet hakkıma tecavüz edemez yani geçemez.
Mahkemeden böyle bir yorum yapması talep edildi. Mahkemenin yorumu öyle olmadı. Mahkeme dedi ki; kıyı şeridini halkın kullanması engellenemez, ücret talep edilmez. Meğer ki orada bir hizmet verilsin ve verilen o hizmetten vatandaş faydalanmak istesin. O hizmetten faydalanacaksa da plajlarla ilgili mevzuat vardır. Anayasada bahsedilen mülkiyet hakkı kıyı şeridinden önceki topraklardaki mülkiyet hakkı değildir. Bu ülkenin gayri menkullerle ilgili mevzuatında kıyı şeridinin birilerine verilmeyeceğinden bahsedilir. Ama o yasanın yürürlüğe girmesinden çok önce bazı koçanlar mal sahiplerine denizin dokunduğu yere kadar mülkiyet hakkı vermiştir. Yani kıyı şeridi de, kum da, özel mülktür. Bunlar çok istisnadır, azdır. Ancak Fasıl 224’ün yürürlüğe girmesinden sonra o tür koçanların isdar edilmemiş olması gerekir. Her halükarda Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası ve KKTC Anayasası’nda da öyle bir yetki yoktur. Yani bizim yönetimin kıyı şeridiyle ilgili koçan verme olanağı yoktur. Bu ne demektir: kıyı şeridine vatandaşın ulaşması, lebiderya koçan alanları dışında, hiçbir şekilde engellenemez.
Biz Anayasa Mahkemesi kararında dedik ki; kıyı şeridine bitişik bir yerde malı olan, vatandaşa yol gösterecek denize nasıl ulaşacağı yönünde. Anayasa Mahkemesinin kararından sonra dosya Kaza Mahkemesi’ne iade edildi. Ağustos ayı içerisinde hukuk davası devam edecek. Nasıl sonuçlanacak bekleyip göreceğiz. Ancak bu kararımıza rağmen halen denize gitmek isteyen vatandaştan ücret talep edildiği, ya da girişlerin engellendiği bilgimizdedir. Ama daha önce de söylediğim gibi Mahkeme resen itaatsizlikte konusunu gündeme getirmez.. Birinin mahkemeye gelip müracaat etmesi gerekir. Plajları denetleme görevi belediyelere verilmiştir. O nedenle mandamus emirnamesine dayanarak bir belediye ile ilgili itaatsizlik müracaatı oldu. 14 Ağustos’ta dava görüşülecek. Bütün plajlarda neredeyse bu sorun yaşanıyor. Basında görüyoruz bazı gençler otellerden plajlara ulaşmaya çalışıyor. Ama böyle bir kitle hareketine gerek olmadan bu yerlerin halkın ulaşımına açık olması gerekir.
Ancak bunu da vurgulamam gerek : kıyı şeridine ulaşan vatandaş denetime tabidir. Plajı adabıyla kullanılması gerekir. Çevreyi kirletmemesi, adabınla giyinmesi gerekir... Tabi bu kararın uygulanması bir süreç ister. Zaman içerisinde uygulamaların düzeleceğini ümit etmekteyim.