1. YAZARLAR

  2. Niyazi Kızılyürek

  3. Yunan Tragedyalarından Günümüze Dair Dersler
Niyazi Kızılyürek

Niyazi Kızılyürek

Yunan Tragedyalarından Günümüze Dair Dersler

A+A-

Evripidis’in Troyalı Kadınlar adlı eseri Atina demokrasisine yöneltilen keskin bir eleştiri olduğu kadar, Troyalıların maruz kaldığı ağır ve haksız mağduriyete empatiyle bakan, yani, “başkalarının acısına bakan” önemli bir eserdir.

Evripidis bu eserini, Atina’nın Melos halkını yok ettiği, kadın ve çocukları kılıçtan geçirdiği, adadaki herşeyi yağmaladığı tarihten bir yıl sonra sahneledi.

Atina demokrasisin emperyal bir güç olmaya yöneldiği bir dönemdir bu.

Şidddete başvurarak başkalarını tahakküm atına alan Atina, benzer bir kıyımı Troya halkına da uyguladı.

Savaşın nedeni görünüşte Troyalı yakışıklı genç Baris’in Atinalı komutan Agamemnon’un karısı Eleni ile birlikte Troya’ya kaçmalarıdır.

Bu aşk, hikayesi korkunç bir savaşla bitti. Atinalılılar Troya’yı yakıp yıktılar, kutsal mabedleri yerle bir ettiler, herkesi kılıçtan geçirdiler ve Troya’yı yağmalayıp kadınları kendilerine köle olarak aldılar.

Bu tür tragedyalar günümüzün koşulları açısından da geçerliliğini koruyorlar.

Çünkü bu eserlerin ana konusu Hybris’tir. Hybris, (kibir) Eski Yunan’da ölçüyü kaçırmak, ifrata kaçmak, sınır tanımamazlık olarak tanımlanır ve trajedilere yol açan kötülüklerin kaynağı olarak gösterilir.

Devrim Sezer’in isabetli tanımlamasıyla, “kibir, küstahça büyüklenme, aşırılık ve ihlal anlamına geliyor. Kişinin ve hatta bazen koskoca bir toplumun, çoğunlukla elde ettiği başarı ya da kazandığı zaferlerin yarattığı sarhoşlukla, her şeyi ama her şeyi yapmaya muktedir bir varlık, adeta bir tanrı olduğu yanılsamasına kapılmasıyla ortaya çıkan, yıkıcı ve sınır tanımayan bir güç ve gurur zehirlenmesidir.” (Devrim Sezer’in “Başkalarının Acısına Bakmak” adlı makalesinden.)

Evripidis, Yunanlıların Troya’yı yakıp yıkmalarını, kutsal yerleri harabeye çevirmelerini, ganimetçiliğe soyunup yağmaladıkları malları gemilerle Atina’ya taşımalarını, kadınları ve çocukları köleleştirerek kendi aralarında paylaşmalarını sarsıcı bir dille anlatır. Kibir ve küstahlıkla bu zulmü yapan Yunanlıların “aptal” olduğunu söyler: “Aptaldır, çünkü yakıp yıkan, kendi yıkımını hazırlar...”

Tragedyaların başka bir önemli ustası olan Eshilos da benzer bir duyarlılığı Persler adlı eserinde sergiler. Yunanlıların mağlup ettikleri Perslerin başına gelen korkunç felaketleri betimler ve acılarına parmak basar.

Trajedilerin doğuşunda Hybris önemli bir rol oynadığı için,“iyi-kötü” veya “haklı-haksız” gibi ayırımlar yapılmaz. Her şey karmaşık ve muğlaktır. Hatta Hegel’e bakarsanız, çatışan tarafların trajedi ile sonlanan serüvenlerinin kaynağında tek yanlı haklılık iddiası vardır. Yani, bütünüyle haklı veya bütünüyle haksız taraflar olmasa da, çatışan taraflar kendilerini haklı, ötekini haksız olarak görürler.

Bu trajik durumdan çıkabilmek, uzlaşmaya varıp barışı sağlamak için kendimizde de suç aramamız şarttır.

Suçluları sadece “karşı tarafta” aramak ve “kendi saflarında” bir “haklılar ordusu” görmek, barış ve uzlaşma karşıtı bir tavır olduğu kadar, ahlaki/etik de değildir.

Etik olan, öldürülen, yara alan herkes için üzülebilmek, herkes için adalet istemektir. Yunan tragedyaları arasında mağdurun acısına tanık olmak, merhamet duygusunu “evin dışına” yayarak başkalarının yaşadığı haksızlığa bakmak konusunda Eshilos’un Persler’i ile Evripidis’in Troyalı Kadınlar adlı eserlerinin apayrı bir yeri vardır.

Her iki oyunda da Atinalıların Persler ve Troyalılara (başkalarına) karşı yaptıkları haksızlıkla zulüm ve işledikleri suçlar anlatılır.

Burada söz konusu olan, merhamet duygusunu “evin dışına” yaymaktır. Atinalılar tarafından düşman sayılıp “öteki” olarak görülen Troyalılar ile Perslerin acısına bakmaktır.

Bu eserler bu yüzden ölümsüzdürler. Çünkü, günümüzün de asıl meselesi budur.

Vicdanımızın sınırlarını genişletebiliyor muyuz?

Etnik ve milli sınırlarımızın (evimizin) dışına taşan bir adalet anlayışı geliştirebiliyor muyuz?

“Evimizi” sorgulayıp demokratik/kozmopolit bir duyarlılıkla insanların kırılganlığını ve kim olursa olsun mağdurların acılarını ufkumuza koyabiliyor muyuz?

Bu sorular, maalesef, eskimeyen sorular olarak insanlığın önünde duruyor...

Bu yazı toplam 1686 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar