Yurdumuz için büyük kayıp: Andreas Sizinos hayatını kaybetti... (3)
Bir “kayıp” yakını olan ve gerek Kıbrıslıtürk, gerekse Kıbrıslırum “kayıplar”ın gömü yerlerinin bulunması için uzun yıllar gönüllü ve insani biçimde uğraş veren, iki toplumlu kayıp yakınları ve savaş mağdurları örgütü “Birlikte Başarabiliriz”in kurucularından Andreas Sizinos’la yaptığımız ve 5-6 ve 7 Şubat 2008’de bu sayfalarda yayımlanmış olan röportajını onun değerli hatırasına yeniden yayımlamak istiyoruz... O günlerde yaptığımız röportajın devamı şöyleydi:
“ANDREAS SİZİNOS: Kardeşim yaralanmıştı, hastanedeydi ve radyo aracılığıyla yayımlanan mesajda, iletişim kuracak birilerini arıyorlardı – işte hastaneye gidip kardeşim Yorgos’a bakacak birilerini veya onu hastaneden alacak birilerini arıyorlardı. Aslında kardeşim Yorgos’un ölmüş olduğunu söylemiyorlardı, sadece “Yaralıdır ve hastanededir” diyorlardı. Sanırım 24 saat hayatta kalmıştı hastanede, onu tanıdığım kadarıyla, herhalde hastaneye birilerinin gitmesini bekliyordu. Ama tabii hastaneye gitmeyi ve onu canlı olarak görmeyi başaramadık bu olanlar yüzünden... İnsanlar bir yerden bir yere gitmeye korkuyordu, bizi oraya götürecek araç yoktu... 17 Ağustos’ta ölmüştü kardeşim... 18 ya da 19 Ağustos’ta bir akrabamız abim Filippos’u hastaneye götürmeyi başardı. Filippos onu alıp Liopetri’ye götürdü, kardeşim Yorgos’u oraya gömdük...
SORU: Avgoro’dan sonra ne yaptınız?
ANDREAS SİZİNOS: Cenazenin yapılacağı güne kadar Avgoro’da kalmıştık. Sonra da Eylül ayına kadar Liopetri’de kaldım. Liopetri’de bazı akrabalarımız vardı, onlarla kalıyorduk. Sonra bir arkadaşımız Larnaka’da boş bir ev olduğunu söyledi bize – Eylül ayına girmiştik... Arkadaşımız bize istersek bu eve girebileceğimizi söylemişti. Böylece Liopetri’den Larnaka’ya gittik, Eylül sonunda. Annem hala Yipsu’daydı (Akova)...
SORU: Annenle babana ne olmuştu?
ANDREAS SİZİNOS: Ağustos ayında mesaj teatisinde bulunuyorduk, o mesajları hala saklıyorum. “Tamamız, iyiyiz” diye yazıyorlardı. Bu iletişimi ordu sağlıyordu. Anneme kardeşim Yorgos’un yaralı olduğu mesajını göndermiştik, hatta annemle babamı cenaze için bu tarafa getirtmeye çalışmıştık ama bunu başaramamıştık... Sotos’un babası bir polis çavuşuydu, babamla yeğendi, o da Yipsulu (Akova) idi. Sotos’un babası Kızılhaç aracılığıyla annemle babamı Yipsu’dan (Akova) Liopetri’ye getirmeye çalışıyordu ama başaramamıştı bunu... Ama annemize kardeşimin öldüğünü ve onu gömdüğümüzü yazmadık. Annem de bize “Nasıl yaralandı? Yaralarının durumu nedir? İyileşiyor mu?” gibi sorular soruyordu bu mesajlarda. Kısacası ona kardeşimizin öldüğünü söylemedik.
Sanırım Kasım ayıydı... Esir değiş-tokuşuna başlamışlardı. Annem, Kasım ayının sonunda gelmişti...
Andreas Sizinos, RİK'le bir röportajında...
SORU: Tabii yanında baban yoktu...
ANDREAS SİZİNOS: Evet, yoktu... 1 Eylül 1974’te annem bana bir mesaj yazmıştı: “Türk askerleri tüm erkekleri topladılar, otobüslere koydular ve onları hapishaneye götürdüler” demişti. Hapishanenin Kıbrıs’ta mı, Türkiye’de mi olduğunu bilmiyorlardı, sadece alınıp götürüldüklerini biliyorlardı.
Kasım sonunda annem bu tarafa gelince babamın nerede olduğunu soruşturmaya başlamıştı. Anneme kardeşimin öldüğünü ve gömüldüğünü anlatmıştık ama babam hakkında hiçbir şey bilmiyorduk...
Otobüslerle alınıp götürülenlerden bazıları esir değiş-tokuşunda geri gelince, bize otobüslerle Çatoz’dan (Serdarlı) geçerken, bazı Çatozlular’ın otobüsleri durdurarak sekiz kişiyi otobüsten alıp gittiklerini anlattılar. Otobüsler sonra yollarına devam etmişlerdi...
Daha sonraları ben, Andreas adlı bir görgü şahidiyle konuştum. Andreas’a göre, Türkler Yipsu’ya (Akova) gelip erkekleri toplamaya başladıklarında, Muratağa-Atlılar-Sandallar (Maratha-Aloa-Sandallaris) katliamı biliyorlardı. Andreas’a göre Türkler, 18 Ağustos’tan sonra bu katliamı biliyorlardı.
Türk askerleri, bazı Kıbrıslıtürkler’le birlikte köyümüz Yipsu’ya (Akova) girdiklerinde, bazı kişileri arıyorlardı, babam onlara aramakta oldukları bu kişilerin evlerini göstermişti.
Babam radyodan kardeşim Yorgos’un yaralandığını duyduğunu, Türkler’den izin alarak gidip oğlunu görmeye çalıştığını anlatmıştı köylülerine. Ancak bunu hiçbir zaman başaramadı.
Andreas’a göre Ağustos ayının sonunda, bazı Kıbrıslıtürkler, babamı çok kötü biçimde dövüp ona işkence yapıyorlardı – ailemizin kadınları yani annem, onun annesi ve iki kızkardeşi, babamı zorla o Kıbrıslıtürkler’in elinden almışlar ve hayatını kurtarmışlardı...
18 Ağustos tarihinde, Türk askerleriyle birlikte bazı Kıbrıslıtürkler, Yipsulu (Akova) 7-8 kişilik Yipsulu bazı Kıbrıslırumlar’ın köyün dışında bazı tarlalarda saklandığını keşfetmişler, onları tutuklayıp kurşuna dizmeye karar vermişlerdi. Onları kurşuna dizmek üzereyken askerler “Hepsi kıyma! Muratağa-Atlılar-Sandallar’da masum çocukları, bebekleri kadınları öldürenlersiniz siz!” diye bağırıyormuşlar... Yani bu tarihte, bu üç köydeki katliamı biliyorlarmış.
Başlangıçta iki kişiyi ayırmışlar: Yakumis Stilyanu (lakabı Tsikuşis idi ve bu adam Andreas’ın babası idi) ve Panayis Foti (onun da lakabı Kurros idi). Önce onları dövmeye başlamışlar, sonra da ateş etmeye başlamışlar. Andreas’ın babası Tsikuşis öldürülmüş, Kurros ise yaralanmıs ve ağzından kan geliyormuş – hayatta kalabilmiş çünkü askerler ateş açtıktan hemen sonra Lapatozlu (Boğaziçi) bir Kıbrıslıtürk buraya gelmiş ve insanları kurşuna dizenlere bağırmaya başlamış... Bu Lapatozlu (Boğaziçi) Kıbrıslıtürk onlara bu insanların masum olduğunu, hiçbir zaman Kıbrıslıtürkler’e bir kötülük yapmadıklarını, her zaman Kıbrıslıtürkler’e yardım ettiklerini bağırarak söylemiş. Böylece bu Kıbrıslıtürk, geriye kalanların hayatını kurtarmış... Andreas bana bunları anlatırken hüngür hüngür ağlıyordu çünkü tüm bunlar gözlerinin önünde cereyan etmişti – Andreas o zamanlar 13-14 yaşlarında bir çocuktu ve babası gözlerinin önünde kurşuna dizilmişti...
Askerler, Yipsu’ya (İpsoz-Akova) gelirken, tarlalarda saklanan başka köylüler de bulmuşlar ve onları da tutuklayıp Yipsu’ya (Akova) getirmişler. Burada onları kayıt altına almışlar ve evlerine dönmelerine izin vermişler.
1 Eylül tarihinde, Türkler, köylülere köy meydanlarından biri olan Şialis’in meydanında toplanmalarını söylemişler. Burada kadınlarla çocukları bir tarafa, erkekleri öbür tarafa ayırmışlar. Bir Türk subay, hangi erkeklerin kadınlar ve çocuklarla köyde kalacağına karar veriyormuş. Andreas’ın erkeklerle birlikte esir olmasına karar vermişler. Meydanda otobüsler, esirleri Lefkoşa’daki hapishaneye götürmek için bekliyormuş.
O meydanda Andreas 3-4 kişinin babamı yumrukladıklarını, kakmaladıklarını ve silahlarıyla da ona vurduklarını, bir kişinin de babamın ellerini arkasında tuttuğunu görmüş. Andreas babama bu yapılanları 15-20 metre uzaklıktan izliyormuş, sonra Andreas’ı ve ötekileri otobüslere bindirmişler.
Andreas’ın annesi ise bazı Türk askerleri ile bazı Kıbrıslıtürkler’in Yipsu (Akova) köyünün destebanı olan babam Dimitris Sizinos’u, Lapatoz’un (Boğaziçi) destebanı olan Kiriakos Kiriaku’yu ve Mandrez (Ağıllar) köyü destebanı olan Pashalis Mosfilis’i alarak Wolseley marka bir salon arabaya koyduklarını görmüş. 1960’ların modeli bu Wolseley marka arabanın yan tarafında, tıpkı taksilerde olduğu gibi, sarı bir şerit varmış. Sonra da otobüslerle bu araba Lefkoşa’ya doğru yola çıkmış.
Otobüste Andreas Tomas Ombaşis’in yanında oturuyormuş. Biliyorsun, Tomas Ombaşis, sekiz kişilik grupla birlikte “kayıp” olmuştur.
Çatoz’dan (Serdarlı) geçiyorlarken, otobüsler küçük bir köprünün yanında durdurulmuş. Sonra da neredeyse iki metre boya sahip, çok iyi Rumca konuşan bir Kıbrıslıtürk otobüse binmiş ve otobüsteki esirleri incelemeye başlamış. Sonra da doğrudan Tomas Ombaşis’e asker olup olmadığını sormuş. Tomas Ombaşis de “Evet ama orduda değildim” demiş. Bu Kıbrıslıtürk ona derhal otobüsten inmesini emretmiş. Tomas, bir aydan fazladır traş olmamışmış. Sonra bu adam aynı soruyu Andreas’a da sormuş – Andreas da “Ben bir çocuğum, henüz 14 yaşındayım” deyince, canı kurtulmuş çünkü otobüste kalmasına izin verilmiş.
Çatoz’da (Serdarlı) bazı Kıbrıslıtürkler, esirleri linç etmek istiyormuş, çok öfkeliymişler ancak askerler ve otobüslerin şöförleri buna izin vermemişler. Otobüslerin yüzü Lefkoşa’ya bakıyormuş, ve otobüslerden 7-8 kişilik bir esir grubu alınarak otobüslerin sol tarafına götürülmüşler. Bunlar arasında babam Dimitris Sizinos ile Tomas Ombaşis de varmış. Bazı esirler, daha sonra silah sesleri duyduklarını söylemişler – kesin olan bu 8 kişiden bir daha haber alınamamış....
Sonra otobüsler yollarına devam etmişler ve Lefkoşa’nın Türk kesimine girmişler – sokaklarda bazı öfkeli Kıbrıslıtürkler varmış ama yine askerler herhangi bir esire zarar verilmesine izin vermemişler.
Andreas önce Sarayönü’ndeki hapishaneye, sonra Pavlidis garajına, sonra yine Lefkoşa’nın Türk kesiminde olan Palestra hapishanesine götürülmüş, son olarak da yine Pavlidis garajına götürülmüş. Serbest kalıncaya kadar buralarda tutulmuş.
Sarayönü hapishanesinden bazı esirler alınarak Türkiye’ye götürülmüş, kimlerin Türkiye’ye götürüleceğini yine bir subay seçmiş. Türkiye’ye götürülecek olan esirlerin gözleri ve elleri bağlanmış. Askerler bir koridor yaratarak bunların oradan geçmesini sağlamışlar, esirler geçerken onlara vuruyor ve kakmalıyorlarmış, bu esirlerin çeşitli yerleri kanıyormuş...
Bazı esirler, Türkiye’den geri dönerek en sonunda serbest kaldıktan sonra, Türkiye’ye gemilerle giderlerken, bazı esirlerin denize atıldığını anlatmışlar. Şunu da eklemeye değer: Palestra hapishanesinde ise çok iyi Rumca konuşan bir Kıbrıslıtürk polis çavuşu, gizlice ekmek satın alıyor ve kimsenin onu göremeyeceği gece vakti, bu ekmekleri esirlere veriyormuş...
Andreas, en son serbest bırakılan esirlerden biri olmuş...
SORU: Yani Çatoz’da (Serdarlı) alınan bu sekiz kişilik grup orta yaş üzeri sivillerdi...
ANDREAS SİZİNOS: Evet, tümü 45-50 yaşlarında sivillerdi – bir tek Tomis Ombaşis askerdi ama köyüne dönmüştü, üstünü değiştirecekti, ailesiyle görüşecekti... Ve onu aldılar.
Bu sekiz kişilik grupta babam Dimitris Sizinos var, 1924 doğumludur. Mandrez köyünden (Ağıllar?) Fivos Karayannis var, 1933 doğumludur, Pashalis Mosfilis 1924, Hristodulu Yeorgiu Yeorgios 1933, Sotiris Hacıbanayi 1947, Yuannis Karayannis 1945 doğumludur ve bunlar da Mandrez köyündendir (Ağıllar?).
Grupta ayrıca az önce sözünü ettiğim Tomis Ombaşis var, 1948 doğumludur. Ve son olarak Kiriaku Kiriakos var, o da 1940 doğumludur.
Yani Çatoz’dan (Serdarlı) bazı Kıbrıslıtürkler onları alıp “kayıp” etti.
SORU: Kayıplar Komitesi geçen yıl Çatoz’da (Serdarlı) sekiz kişilik bir toplu mezar açmıştı. O toplu mezardan çıkanlardır bunlar...
ANDREAS SİZİNOS: Sanırım evet...
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler... Sevgül Uludağ – 5-6-7 Şubat 2008)
(Devam edecek)