Yurdunu sevmeliymiş insan... 5
Türkiye’den REPORTARE, şair Neşe Yaşın’la çok geniş bir röportaj yayımladı. Ulvi Yaman ve Sinan Dirlik’in yaptığı bu geniş röportajın tümünü http://www.reportare.com/roportajlar/uzun-roportajlar/49-n/58-yurdunu.html?showall=1&limitstart=
web adresinden okuyabilirsiniz. Biz bu önemli röportajın kısa bir bölümünü sayfalarımıza aktarıyoruz…
Röportajın devamı şöyle:
Sinan: Nereye gidersen git götürdüğün bir şey olmalı bu?
Neşe Yaşın: (Gülüyor) Evet, nereye gidersem gideyim götürdüğüm bir şey, zaten fincanın üzerinde götürüyorsun (gülmeler). Kahve fincanının üzerinde…
Sinan: Ama aynı zamanda bir tür pranga olmalı bu? Seni bir yere bağlayan bir pranga?
Neşe Yaşın: Evet aynen öyle! Acı çeken bir bebek, acı çeken bir çocuk... Onu taşıyorsun... Nereye gidersen git, "ah Kıbrısım vah Kıbrısım", "bölünmüş zavallı yurdum" falan böyle bir duygu, böyle bir söylem...
Sinan: Bu dünyalı olmaya engel bir şey değil mi?
Neşe Yaşın: Hmmm… Bak bunun üzerine çok düşündüm Sinan. Kıbrıslılık aslında... Hmmm aslında bunun milliyetçi bir şey olması lazım değil mi? Sonuçta yurt severler. Yurt ise milletin evidir. Yurt severlik te milliyetçiliktir aslında... Ama Kıbrıs'ta bu böyle değil... Çünkü Kıbrıslılık bir melezlik halidir aynı zamanda... E, Akdeniz zaten melezlik demek... Akdeniz melez demek... Kıbrıslılık ta bütün bu etnik aidiyetlerin ötesinde melezdir... Şair Fikret Demirağ'ın "Hüzün Ana" kitabı geldi şimdi aklıma... Hüzün ana Kıbrıs'tır ve Kıbrıs, "hüzün ana" olduğu için üzerinde yaşayan herkesin annesidir... Üzerinde yaşayan herkes gelip geçmiş... Geçmeyen kalmamış zaten...Kıbrıs, Kıbrıslı Türklerin ve Rumların da annesidir... Ortak anneleri olduğu için de zaten kardeştirler....Kıbrıslılık böyle bir ideolojidir...
Sinan: Tanıdığım bütün Kıbrıslılarda "dünyalı olmak", "dünyaya açık olmak" tutkulu bir söyleme dönüşmüş durumda. Bu bir tür bir cenderenin içerisinden çıkma çabası gibi geliyor bana...
Neşe Yaşın: Ha bak, o şudur aslında... Bir üniforma gibi giydirilen ulusal kimliklerden kaçmak isteği... Yani Türklükten melezliğe doğru bir gidiş oldu kimlik algısında... Kıbrıslılık bir kimlik tabii... Dinamik bir şey. Başkalarının seni tanımasına dair bir şey... Eskiden dayatılan kimlik Türk kimliğiydi ve mesela benim Kıbrıs Türk şiiriyle ilgili böyle bir yazım vardır: "Türklükten Melezliğe Kıbrıslı Türk Şiiri" diye. Bütün kuşak şairlerin kimlik algısına baktığımda en son genç şairlerde bir melezlik iddiası görüyorum. Kendi kimliklerinin bütün bu Kıbrıs’tan gelmiş geçmiş kültürlerden bir parça taşıdığını ve kendilerine üniformalar olarak giydirilen bu ulusal aidiyetlerden kaçma ve bir melezlik iddiasında bulunma durumu var...
Sinan: Bu reel bir şey mi sence? Melezlik gerçekten var mı?
Neşe Yaşın: Evet kültürel bir melezlik içindeyiz. Çok farklı kültürlerin etkisi var Kıbrıs'ta. Dilde bile var bu. Latince kökenli bir çok kelimeyle karşılaşabilirsin Kıbrıs'ta. Kültürde var bu. Çok farklı kültürler bırakmış izlerini... Ama bunların dışında bize giydirilmeye çalışılan Türklük var. Adanın kuzeyinin Türkleştirilmesi politikası var mesela... 74 ten beri daha belirginleşen böyle bir şey var. Ama Kıbrıslılık gerçekten melezliktir... Akdenizliliktir. Melezlik coğrafyasıdır yani...
Sinan: Yaklaşık 40 yıldan bu yana bir operasyon sürüyor aslında. Türkleştirme operasyonu sürüyor. Herşeye rağmen bunu başaramadıklarını düşünüyorum. Kıbrıslı Türkleri tırnak içinde Türkleştirmeyi başaramadılar. Onun için nüfus taşıyarak bu işi çözmeye çalışıyorlar. Peki sen ne ölçüde başarılı olduklarını düşünüyorsun? Özellikle genç kuşakta... Genç kuşağı izlerken nasıl değerlendiriyorsun bu durumu?
Neşe Yaşın: Genç kuşak Türkleşmemiş bence... Kesinlikle Türkleşmemiş! Bu melez kimliğin içine Türk ağırlığı belki biraz yerleşmiş ama zaten artık bu kimlik meselesi, yani o ulusal kimlik meselesi anlamsızlaştı bana kalırsa... İnternetle birlikte, dünyadaki bu küreselleşme meselesiyle birlikte saçmalaştı ulusal kimlik konusu... Eskiden kapalı ulusal sınırlar içerisinde belki böyle bir şey oluyordu. İşte tek tip yurttaşlar yaratma falan... Şimdi artık bu mümkün değil ki? Gençler artık her yerde...
Sinan: Aslında Türkleştirme kavramını doğru kullanmak gerekiyor sanırım. Türkleştirme değil de "Türkiyeleştirme" kavramından söz ediyoruz burada biz. Türkiye'nin maalesef egosantrik bir tarzı vardır. Hani işte diğer Türk dünyasına karşı "ben abiyim" anlayışı ve bununla bağlantılı bir dayatmacılık! En basitinden İstanbul Türkçesi ve Türkiye Türklüğü dayatılır diğer toplumlara... Özellikle de Kıbrıslı Türklere... Peki sence Kıbrıslı Türk diye bir şey var mı? Türkiyelileştirilmeye direnen bir Kıbrıs Türklüğü?
Neşe Yaşın: Evet var, var! Öyle bir gençlik kesimi var özellikle... Mesela yazarken bile "Kıbrıslıca" yazıyorlar... Bu bir tepki. Tepkisel bir şey... Türkliyelileştirme politikasına tepki duyan böyle muhalif bir gençlik var.
Sinan: Türkiye'deki ve Kıbrıs'taki milliyetçi- muhafazakar kesimlerde bu konu demagoji konusu yapılıyor. Sanki Kıbrıslı Türklükten duyulan bir rahatsızlık varmış gibi sunulmaya çalışılıyor. Oysa tam tersine, Kıbrıslı Türkler "Türklükten" değil Türkiyelileştirilmekten rahatsızlık duyuyorlar... Doğru mu anlıyorum?
Neşe Yaşın: Türkiyelileştirilmekten rahatsızlık duyuluyor tabii...
Sinan: Ve Kıbrıslı Türkler aslında kendi kimliklerine sahip çıkıyorlar?
Neşe Yaşın: Tabi tabi canım . "Ne mutlu Kıbrıslı Türküm diyene" türü şeylere geçildi..
Sinan: Ben bunu Kürtlere benzetiyorum biraz...
Neşe Yaşın: Çok benziyor Sinan...
Sinan: Kürt arkadaşlarımıza söylerim zaman zaman, "sizin Kürt olduğunuz kadar ben türk olmadım diyebilirim. Ha tabii bu biraz da ezen ulus psikolojisi.
Neşe Yaşın: E Tabi sömürge, sömürgeciliğin verdiği bir şey bu... Türkiye Kürtlere de bir sömürgeci gibi davranıyor. Diyarbakır'a, Mardin'e gittiğimde çok şaşırmıştım. Kıbrıs'taki gibi dağa taşa yazılar yazılmış. Abartılı bir Türklük vurgusu yapılmaya çalışılmış oralarda da...
DEVAM EDECEK