Yüreği Deniz Bir Şairden… MENZİL…
Yüreği Deniz Bir Şairden… MENZİL…
Neriman Cahit
İsmail Boyraz’ın ilk şiir kitabı: “Şiirleşen Hayatların Hikâyesi”nden sonra, ikinci kitabı “MENZİL” le ulaştı okuyucusuna… İyi cins kağıda basılmış… İlk kitabını okuyanlara göre hayli yol kat etmiş bir şiir çalışması bunlar…
Çok bilinmiş, kullanılmış bir söz var:
Yazarlar, birbiriyle yarışta değildir. Kendi kendisiyle yarıştadır. Her yazarın, kendi dünyası, kendi biçemi ve kendi okuru vardır…
Aslında…
Benim inandığım başka bir olgu daha vardır: İnsanın, yaşadığı toplumda, diğer insanlarla eşit koşullarda bir arada olabilmek gibi gerçekleşmesini umutla beklediği evrensel bir ideali var… İnsan doğamızdan, neleri yitirdiğimizi anlatan sanat, hep bu ideale bağlı kaldı…
Bu idealin imgesi oldu…
DUYGUSAL BİR İNSAN
Sadece şiirinde değil, tüm yaşam ilişkilerinde de. Özellikle şiir tartışmalarına girmez, bu da onun artılarından biri…
“O” kendi şiirini sunar ve tartışmayı başkalarına bırakır… Ama o tartışmaları da can kulağıyla dinler ve önemser… O yüzden, “Benim Şiirim taa çocukluğumdan bana eşlik etmeye başladı !” der.
“İstedim ki,
Geçip giden hayatın kuytusunda
Sesim yankılansın…
Avazımı, şiirİ İÇİN dinginliyorum…” der şiir için…
***
TOPRAK YÜREKTİR…
Benim bir de eklemek istediğim: Zamanın en acıttığı bir dönemde bu tür üretimin de sürmesi “Sevgili – üretken yazarlarımızın” bazılarını yitirirken bazıları da onların boşluğunu doldurma çabalarını daha da güçlendirmeli…
Yani, bazılarımız farkında değil ama bu böyle…
Şiirlerinİ, sözden – lirizme taşıyarak…
***
“Toprak yürektir, ayrılmaz bölünmez
Baştan sona koşamazsan
Vatan denilmez…”
İstedim ki,
Geçip giden hayatın kuytusunda
Sesim yankılansın…
***
Avazımı şiirle dizginliyorum…
***
Kitaptan bir şiir
Yok Yok…
Rahatsız olma sakın
Kalkma olduğun yerden
Öylesine bir uğradım
Sakın telaş etme sen
Rahatsızlık vermek istemem
Toprağının kokusunu içime çekip
Biraz ağlayıp giderim
Yüreğimin sesini bile dizginlerim
Merak etme…
Her şey bıraktığın gibi
Yerli yerinde durur
Gözyaşlarımın ıslağı birazdan kurur
Gerisi sana karanlık bana karamsarlık
Bari toprağına bir gül bırakayım
Sen öldün diye öldü mü insanlık…
*********************************************************************
Yaşamı yeniden oluşturmak…
KENDİMİZDEN BAŞLAYARAK…
Nedense ben, geçmiş yıllarımı çok özlerim…
Hele de bu günlerde… Elli – altmış, hatta yetmişli yılları…
Tabii, benim duygusal yanım gündeme gelince, arkasından hemen “Şeher’in – Lefkoşa’nın” adının anılması, benim için bir “doğa yasası” gibidir.
Bir dikkat edin siz de fark edeceksiniz… Gerçekten de ne çok şey değişmiş… Lefkoşa… İnsanlar ve Dünya’da
Bazen gün ışıyıncaya dek tartışan… Çok okuyan bir nesildik biz… Kırkbeşlik, otuzüçlük plaklar, şarkılar, anılar…
Hocalarımızın ve bizden büyüklerin toplantılarına katılabilen… Ama o meclislerde ise sürekli dinleyici durumunda olan…
Bal tadında toplantılardı bunlar ve ben o toplantılarda, “Sanatın ve hayatın öğrencisi” oldum hep… Dünyanın, edebiyatın, sanatın, felsefenin, dostluğun karmaşık koridorlarında, genç bir “gözlemci / dinleyici olarak”, kendimi ve düşüncelerimi sorguladım…
Gerektiğinde de “değişimi” yaşayarak…
***
Toplum da, geniş / kocaman bir laboratuardı bizim için… O deneyimde, büyük kavgalara baskılara… Büyük acılara ve sevinçlere tanık olduk… Yaşadık…
O GÜZEL İNSANLAR…
Çok güzel insanlar tanıdım bu süreçte…
Şimdi, çoğunu büyük bir iç kırıklığıyla anımsıyorum… Çünkü, “O güzel insanların çoğu… O güzel atlara binip gittiler…” Onlarla gitti yüreğimin yarısı… Ki, hala durmadan kanar…
O süreçte, tüm doğrularımızı ve yanlışlarımızı içtenlikle, açık yürekle, cesaretle yaptık… Duyarlı olmayı ise hiç ıskalamadık… Birbirimizi, kavgamızı, ülkemizi, insanımızı çok sevdik…
Ve güvendik…
DİKENLİ YOLLARDAN GEÇTİK…
Birbirimizi uyara, eleştire, eğite, dar ve dikenli yoklardan geçtik… Çok ödünler verdik, diyetler ödedik… Yaralarımıza, sevgiyi, inancı, güveni ve direnci bir tütün gibi bastık…
Baskıyı, zulmü, işkenceyi gördük… Hiç yılmadık, yorulmadık…
60’lılarla 60’lı – 68’lilerle 68’li – 70’li, 80’li olduk… Biz hiç beyince yaşlanmadık…
Ülkemizde yaşanan her acıdan her utançtan, bize de – hep – çokça pay düştü…
Ben, kendi adıma, böyle bir süreci yaşadığım için onur duyuyorum… Asla pişman da değilim…
***
Piaf’ın ünlü şarkısında dediği gibi: “Hiçbir şeye pişman değilim / yaptıklarıma… Yapamadıklarıma…
***
Hayatlarımızdan epeydir çekilmiş olan inançlarımıza ve ütopyalarımıza ne oldu? Yeniden, “Yeni bir ahlakı” kurmaya nereden başlamalıyız. Gündelik hayatın her gözeneğine sinmiş olan: “ŞİDDET KÜLTÜRÜ” ile nasıl baş etmeliyiz… Edebiliriz…
***
Çoktandır dinlemeyi unuttuk…
Herkes her konuda konuşuyor… Cenaze merasimlerinde bile… Nicedir, yas tutmayı bile unuttuk…
Bu lanet olasıca hayatı, sadece ‘önemli’ anlardan ve kişilerden sayıp yaşamaya çalışmak her türlü bellek izini yok ediyor…
***
Oysa…
***
İnsanın var oluşu sadece maddede değil…
İnsani boyutlarda yaşayan… İNSAN TÜRÜNDEDİR…
***
Yaşamı yeniden oluşturmak gerek…
Kendimizden başlayarak…
Sevgiyle… Güvenle…
Dayanışma ve Barışla…