Yurtsuz ve Ütopyasız!
Dün, “Kıbrıslı Türkler Nereye?” başlığı altında düzenlediğimiz konferansımızı geniş bir katılım ve yaratıcı tartışmalarla tamamladık.
Katılımın hem niceliği, hem de niteliği gayet iyiydi. Ekonomiden siyasete, kültürden eğitime kadar pek çok konuyu derinlemesine inceleme fırsatı bulduk ve neler yapılabileceği konusunda kafa yorduk.
Bütün konuşmacıların ve katılımcıların Kıbrıslı Türk toplumunun gailesini çektiği dikkatlerden kaçmıyordu.
İşin güzel tarafı, iç karartıcı “neredeyiz?” tespitleriyle yetinmedik. Herkes “bir şeyler yapmalı” konusunda çok istekliydi.
Evet, Kıbrıslı Türkler iyi bir noktada değil.
Statüsüz, dünyadan kopuk bir toplum olduğu kadar, tek taraflı bağımlılık ilişkisi içindedirler. Bir ülkenin yurttaşlarından çok, akraba ulusun “soydaşlar topluluğu” olma görüntüsü her gün biraz daha güçlenmektedir.
Oysa BM ve AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti Devletinin kurucu ortağıdırlar ve maalesef bu sıfatları neredeyse unutulmuş, unutturulmuştur.
Bir yandan coğrafya hırsızlığına dayalı ayrılıkçı Türk milliyetçiliği, diğer yandan da 1964’ten beri Kıbrıs devletini tek başına yöneten Kıbrıslı Rum elitlerinin Kıbrıslı Türklerle iktidar paylaşımından uzak tavırları, Kıbrıs Türk toplumunu devlet erkinden uzak ve statüsüz bırakmıştır.
1974’ten beri yaşadıkları yerlerde yurt duygusu geliştirmeleri de mümkün olmamıştır.
Orayı kendi emekleriyle şekillendiremiyorlar ve orada kendi sözleri dinlenmiyor. Böyle olunca da yurt duygusu gelişmiyor.
Kısacası, statüsüzlüğe, yurtsuzluk duygusu da eklenmiştir.
Fakat en kötüsü, Kıbrıslı Türklerin ütopyasız bir toplum haline gelmiş olmasıdır.
Yarın kaygısı çoktur ama hiçbir gelecek tahayyülü yoktur!
Bir yanda Türkiye’nin askeri, nüfusu ve sermayesiyle her şeyi belirleyen güç olması, diğer yanda Kıbrıslı Rum elitlerin Kıbrıslı Türklerle ortak yurt anlayışı temelinde ülkeyi birlikte yönetme konusunda isteksiz davranması, toplumu çok zor duruma düşürüyor ve çıkış yolları bulmakta zorlanıyor.
Her şey değişiyor, her şey akıyor, her şey hareket halinde ama bu hareketin motoru Kıbrıslı Türkler değil. Olanlar Kıbrıslı Türklerin iradesi olmadan oluyor ve bu da yabancılaşmaya yol açıyor.
Her şey şuna işaret ediyor ki, artık bildik yollarda yürümeye devam edemeyiz. Farklı mücadele yöntemleri geliştirmek zorunlu hale gelmiştir.
Kıbrıslı Türkler, hem Türkiye hem de Kıbrıslı Rumlar karşısında ayrı ve eşit bir varlık olmak için tanınma mücadelesi vermeli ve bu mücadelenin gereklerini yerine getirmelidir.
Bu mücadele mikro milliyetçilikten değil, ortak yurt ütopyasından beslenmelidir. Çünkü Kıbrıslı Türklerin en büyük sermayesi, her şeye rağmen Kıbrıs’a olan bağlılıkları ve devletin ortağı olmalarıdır.
Bu, Türkiye’ye veya Kıbrıslı Rumlara karşı bir mücadele değildir. Kıbrıslı Türklerin varlığını güçlendirmesi, kendi için özne olma mücadelesi, ne Kıbrıslı Rumlara, ne de Türkiye’ye zarar verir.
Ortak yurt ütopyası, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların ortak sorunudur ve iki etnik grubu Kader Toplumu kılmaktadır.
Evet, kaderimiz ortaktır. Dolayısıyla bu mücadeleyi demokrat Kıbrıslı Rumlarla birlikte vereceğiz. Maronit, Ermeni ve Latin memleketdaşlarımızla birlikte vereceğiz.
Bu mücadelede demokrat Türkiyeliler de yol arkadaşımızdır.
Türkiye’nin demokrasi mücadelesi ile Kıbrıs barışının yolları kesişiyor. Bunu geçmişte yaşayarak gördük. Yeniden yaşayabiliriz.
Kıbrıs barışı, ortak yurdumuzu kurmak sadece Kıbrıslı Türklere değil, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs üçgeninde bütün halkların çıkarlarına kalıcı hizmetler katacaktır.
Evet, yeni bir ütopya üretmek zorundayız.
Bu, içinde yaşadığımız distopyadan çok daha iyi, çok daha anlamlıdır...