Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Yutkunarak

A+A-

 

Siz atmasanız...
Ama biri çıksa ve dese ki, ‘kuyuya taş attı’...
Kararlılıkla söylese...
“Evet attı, kuyuya taş attı, deli” dese…
Sosyal medyaya da yazsa bunu üstelik…
Kırk kişi peşinize düşer…
“Taşı kuyudan çıkar” diye...
Derdinizi anlatamazsınız…
Memlekette durum bu işte!..

***

‘Taş’ı bırakınız kuyuda....
Deliriniz...
Ve seyreyleyiniz yağmuru...
En güzel yağmur mart, nisan yağmurudur usumda…
Çocukluğumu anımsatır…
Çiseler, dövmek yerine....

***
Sevdikleriniz doğar…
Sevdikleriniz ölür…
En fazla da onlara yetemediğinize, doyamadığınıza yanarsınız…

***

Tüm bu düşünceler arasında okurken sağlı solu “Bunca ipsizlik içinde, yaptıkları köprünün ipi koptu diye canına kıyan japon mühendis Kishi’yi” yazıyor bir gazeteci…
“İpin fıtratında var diyeydi”  diye de şaşıyor…

***

Üryan bir hayatı giydiriyor tabiat kendi iç sesinde, birbirine yoldaş renkleriyle...
“Bahar gelmiş balam” şarkısı çalıyor kulağıma…

***

Yağmur yağıyor…
Çocukluğumu anımsıyorum…
Nurten’in ardından yürürken bahar kokulu bir köy yolunda…
Üzerinde kızıl bayrak…
Yağmur yağıyor toprağına…
Usul usul yağıyor…
Mersin dalları kucaklanıyor.
Yeşeriyoruz, yutkunarak…

 

-----------------------

 

altını çizdim

 

“sevmekten çok sevmemekten

yorgunuz
doludizgin koşmayan
ruhlarımız yorgun...

O kadar yol gittim
bedeninden gittiğim kadar
yorulmadım...”
Aliye Ummanel
(Kuyu)

 

--------------------------

"Sanki çok  ömrümüz varmış gibi,
hayat bize beklemeyi öğretiyor.” - The Pianist (2002)

-----------------------------

Hayatımızın ilk yarısı neler yapabileceğimizi hayal etmekle geçiyor, ikinci yarısı ise neleri
yapamayacağımızı kabullenmekle....
|gaye’den |

---------------------
 

yeni çıktı

 

Sözcükleri okşayan bir ilk kitap ve şiir

Büyü’leyici bir şiir bahçesinin içinden gülümsedi bizlere Fatoş Avcısoyu Ruso...
Kimi insanların düşlerinde öylesine şaşırtıcı buluşuyor ki sözcükler, biz hissederken, ‘şiir’leşiyor onların vücudunda, çiçek açıyor adeta.
Arpacık, nergis, sümbül,  frezya soğanları gibi kocaman bir tarlaya atmış kelimeleri... Gözleriyle yağmur olmuş, düş’müş üzerlerine ....
Ve mevsimler geçtikten sonra bir sabah uyanmışız, topraktan uyanmış tomurcuklar rengarenk selamlıyorlar bizi...
‘Büyü’yü elime aldığımda bunu hissettim...
“Kalabalıklardan kaçan yalnız bir kadındır şiir” dese de Fatoş Avcısoyu Ruso, aslında, şiir öylesine kalabalık ki, ruhlarımızı iyileştiriyor.
Düş denizinden topladığı balıkları boynuna vuran, ruhunun en tüy yerlerini geceye üfleyen şair, daha bu ilk kitabından ‘yolu açık’ dedirtiyor...
Çok sevdim...
Çok beğendim ‘Büyü’yü....

“kaçamak bir dokunuşla
yüzümün
mavi yalnızlığına
iner parmakların

tenhama telaşı düşer
gözlerinin

....

yüzünün çukurundan taşıp
içine akarken
nefesim
dokunuşlarınla
gecenin utancını
örten
sırılsıklam bir yol olur
sabah

...

mavi bir balıkçıl olur
deniz

her sabah
kanat çırpar
eksilen yerlerine”

(Fatoş Avcısoyu Ruso, Büyü I, IV, Kanat)
--------------------------
 

izledim
 

‘Halktan Biri’ ve ‘sistem’in dışı

Sistemin içinde kalarak, sistemi değiştiremezsiniz..
‘Halktan Biri’ oyunundan sonra en fazla aklımda kalan bu.
Hele de, hemen herkesin ‘değiştirmeye’ çalıştığı sistemin bir dişlisi haline geldiği yurdumda...
Bir yandan ‘isyan’ ettiğimiz ancak o isyan ettiğimiz sistemin çarpıklıklarına kıyısından köşesinden iliştiğimiz, o sistem içerisinde kendimize çıkarlar ya da ayrıcalıklar yarattığımız, o bozuk düzenden bilerek ya da saflıkla beslendiğimiz gerçeklikte...
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu, Yaşar Ersoy’un yönettiği politik-güldürü oyununda, Amerika’nın ‘çirkin yüzü’ ile buluşturuyor seyirciyi...
Ve aslında, Amerika örneğinden yola çıkarak ‘kapitalist’ sistemin insanı değil ‘sermaye’yi odağına alan acımasızlığını işliyor oyun....

***

Saw Bobrick’in yazdığı oyunu biraz ‘sloganist’ bulduğumu söylemek istiyorum.
Doğrusu, mesajını bu kadar ‘bağıra çağıra’ veren oyunları çok fazla sevmiyorum.
Sanatın eleştirel tavrının çok daha estetik ve yaratıcı olmasını bekliyorum...
İzledikten ya da okuduktan sonra ‘düşünme payı’  bırakabilmeli bir eser bana, şaşırtmalı ve mesajı kendim alabilmeyim...
Hele de fikir yerine ‘slogan’ların hayatımızı fazlası ile kuşattığı, ‘genellemeler’ içinde siyaset(çiler)in ‘toptan’ yaftalanarak bir kenara atıldığı,  ‘mutlak kötülüğün’ hükümdarlık yaptığı bir gündemde “Halktan Biri”  beni çarpmıyor.
‘Tek perde’de özetlense oyun -ki ilk perde çok daha dinamik-  sanırım etkisi daha kalıcı olacaktı.

***

Halktan Biri’ni siz de izlemelisiniz mutlaka, oyun önemli bir emeğin ürünü ve politik duruşuyla da size farklı bir deneyim sunabilir.
Ayrıca pek çok izleyenin hem gülümseyerek, hem de etkilenerek kalktığını gördüm tiyatrodan...
Oyunculuk anlamında da dikkat çekici bir efor var tabii.
Özellikle Özgür Oktay’ın hakkını teslim etmek gerekiyor.

Ve oyunun ithaf edildiği Yücel Köseoğlu’nu da saygıyla, özlemle selamlamak istiyorum buradan...
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu,  sanatçılarımızı ve değerlerimizi yaşatmak adına yine bir duyarlılık örneği gösterdi...
Oyun gecesi, Yaşar Ersoy’a bir önerimi iletmiştim, Lefkoşa’ya “Tiyatro Sokağı”, “Şairler Sokağı” gibi düzenlemeler yapılması yönünde...
Avrupa’da örnekleri var...
Bu sokaklarda sanatçılarımız, eserleri, üretimleri, sözcükleri olmalı devasa bir ‘sergi’ misali...
Ve onlar hep ama hep yaşamalı...
Kuşaktan kuşağa taşınmalı...

 

Bu yazı toplam 2165 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar