Yüzde 100+
Statükocular her dönem başka ‘masal’ uydurur.
İki taraftakiler de…
Kıbrıs müzakere tarihinde, dönemsel olarak farklı ‘mazeret’ler ileri sürülerek ‘statükonun devamı’nı sağlamak istediler.
Mesela Kıbrıslı Rum statükocular uzunca bir süre evli evine, köylü köyüne” diyerek çözümsüzlüğün kullanım süresini uzattılar.
Aynı kesimler başka bir dönemde ve yine epey uzunca bir süre “Türk askeri adadan çıkarsa çözüm de kendiliğinden gelecek” şeklinde bir argümanla ortalıkta dolandılar.
Başka bir dönemde “Adadaki bütün yabancılar Kıbrıs’ı terk etmeden çözüm olmaz” dediler.
Maksimalist taleplerle ‘çözüm istermiş gibi’ yaptılar, ama altına odun attıkları kazanda pişen çözümsüzlükten başka bir yemek değildi!
* * *
Bizdeki statüko bekçilerinin tarihçesi de buna pek benzer vakalarla doludur.
Onca renk arasında ‘kırmızı’yı pek seven ve eline geçirdiği kalemle sürekli bu renk ‘çizgiler’ çeken Türkçe dilde konuşan statükocular bir devirde ‘egemenlik’ meraklısıydılar.
‘Çözüm isterler’di, ‘amma’… ‘Ayrı egemenlik’ olmalıydı.
Bir başka vakt-i müzakere zamanında ‘Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü’ üzerinden ‘amma’larını sürdürdüler.
Yine değişik bir zamanda ‘toprak’ konusunda ‘kan ve kalem’ ikileminden yola çıkarak, hamasetle harmanlanmış “tek çakıl taşı vermeyiz” retoriğini dillendirdiler.
Bunların yanı sıra “KKTC ilelebet yaşayacaktır”, “Türkiye bize yeter”, “Gerekirse Türkiye ile özerklik ilişkisi kurarız” gibi ‘büyüklere masallar’ cinsinden argümanlar öne sürerek müzakere masasının sonuçsuz kalması için üstün çaba sarf ettiler.
* * *
Statükocu kesimin şimdi yaptığı da bunların devamından başka bir şey değil.
Söylenenlerin toplamına bakınca, insan hem gülüyor, hem kızıyor.
O kadar altı-üstü tutmayan iddialar ve gerçeğe dayanmayan açıklamalar var ki, hayret!
Mesela Başbakan Özgürgün’ün ‘toprak’la ilgili açıklamalarında hem bilgisizlik ve/veya çarpıtma, ama hem de masadaki seçilmiş lideri ve dolayısıyla toplumu ‘sıfırla çarpma’ riski taşıyan yaklaşımlar var.
Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş’ın “Maraş dışında hiçbir yeri vermeyelim” sözlerine, Ankara’da katıldığı konferansı izleyenlerin kulağına hoş gelsin diye söylenmiş olmaktan öteye bir anlam vermek mümkün değil.
Ama kimse Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu kadar tuhafını söylemedi. 1987 tarihli Cuellar belgesinde yer alan yüzde 29+’yı yorumlarken sarf ettiği “Yüzde 29 artı demek, yüzde 29.2 de olabilir, ama yüzde 35 de olabilir” cümlesi gerçekten de akıllara durgunluk verici!..
Tabii bu kadarına da dua etmek lazım.
Ya “Yüzde 100” deseydi!
Öyle ya… Yüzde 100 de yüzde 29+’dan büyük bir rakam.
Statükocu matematiğiyle böyle…