1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Yüzleşme kitabı
Yüzleşme kitabı

Yüzleşme kitabı

Yüzleşme kitabı

A+A-

Simge Çerkezoğlu

İnsan ne kadar okuyor olursa olsun Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek’in karşısında kendini bilgisiz ve cahil hissediyor. Hele konu Kıbrıs’ın siyasal tarihi oldu mu bu konuda en bilge geçinenler için bile bu durum kaçınılmaz oluyor. Kızılyürek, ‘Bir Hınç ve Şiddet Tarihi’ kitabıyla Kıbrıs’ta yaşanan statü kavgası ve etnik çatışmayı gün yüzüne çıkarıyor. Bizi bildiğimiz, bugüne kadar okuduğumuz, resmi tarih anlatımından uzaklaştırarak gerçek ve çıplak tarihle yüzleştiriyor. Hem Kıbrıslı Türklerin hem de Kıbrıslı Rumların Ada’da neler yaşadığına, kendilerine ne denli kötülük ettiklerine ışık tutuyor. Kitabı okudukça yeni bilgiler ediniyor, yanlış bildiğim doğrulara şaşırıyorum. Tarifsiz bir emekle hazırlanan bu kitabı her Kıbrıslının okuması gerektiğine inanıyorum. Bu denli kapsamlı bir çalışmaya dair yaptığımızı kısa röportajda bile Kızılyürek yaşananları adeta ders verir gibi anlatıyor. O anlattıkça, bir kez daha, bu ülke için ne büyük bir değer olduğu kanısına varıyorum.

ŞİDDET NEDEN?

Yaklaşık bir yıldır bu kitabın tamamlanmasını bekliyordum. Gönyeli Katliamının anlatıldığı, geçen yıl yayınlanan, Şiddet Mevsiminin Saklı Tarihi kitabı için gerçekleştirdiğimiz röportajda Kızılyürek, bu kitaptan bahsetmişti. Ancak itiraf etmeliyim ki kitap benim hayal ettiğimden bile daha kapsamlı ve etkileyici…

“Geçen yıl yayınladığımız Şiddet Mevsiminin Saklı Tarihi özellikle 1958 yılının şiddet olaylarını ele alan bir çalışmaydı. O kitap da bu geniş kapsamlı çalışmanın bir parçasıydı. Uzun zamandır yakın dönem şiddet tarihini çalıştım. Bu kitap sadece 1958’i değil 20. yüzyılın başından, 1975 yılına kadar iki toplumun nasıl karşı karşıya geldiğini ve neden şiddete başvurduğunu, nasıl şiddet eylemleri ele alındığını anlatıyor. Bu kitap biraz da etnik şiddetin tarihidir. Burada üç büyük dalgadan söz edebiliriz. 1950’li yıllar, 1964-1967 arası ve 1974. Özellikle bu üç dönem üstünde çok yoğunlaştım. Bir de sadece etnik şiddetle yetinmedim ayrıca toplum içi siyasal şiddeti de çalıştım. Hem Kıbrıs Rum toplumunda hem Kıbrıs Türk toplumunda kendi içinden üreyen ve kendi üyelerini hedef alan şiddeti de çalıştım. O bakımdan hem etnik şiddet tarihi hem de siyasal şiddet bir arada diyebilirim.” 
 

İnsan kitabı okuyunca hem yaşadığı Ada’nın tarihine dair çok önemli bilgiler ediniyor, hem de iki toplumun aslında birbirine ne denli kötülük ettiğinin de farkına varıyor.

“Etnik şiddet olgusu dünyada çok yaygın bir olgudur. Özellikle birden fazla etnik grubun yaşadığı aynı coğrafyalarda, milliyetçilik zamanında, toplumlar zaman zaman karşı karşıya gelerek şiddete başvuruyorlar. Asıl önemli olan ise şiddeti nasıl yorumladığınızdır. Sırf Rum ve Türk oldukları için mi şiddet uygulandı yoksa aralarındaki farklılıklarından ötürü mü şiddet uygulandı. Milliyetçi dünya görüşünde aslında milli kimlikler potansiyel kavga nedenidir. Bir yerde farklı kimlik olursa mutlaka kavga çıkar diye düşünülüyor. Ancak ben bu tezi benimsemiyorum. Etnik grupların etnik gruplar oldukları için kapışması söz konusu değildir. Daha ziyade bu bir statü meselesidir. Etnik gruplar kendilerini bir statüye layık görürler, oraya erişmek isterler, dolayısıyla iktidar yüzünden kapışırlar. Etnik farklılıklar da bir iktidar yüzünden pekiştiriliyor. Kıbrıs Rum toplumu çoğunluk olarak Ada’da hak iddia ediyor. Kıbrıslı Türkler ise azınlık olmayı kabul etmiyor. ‘Asli unsur kimdir ve ülkenin geleceğine kim karara verir’ üzerinden çıkan statü kavgası toplumları şiddete kadar götürüyor.”

HALI ALTINDAKİLER

Kitabın bir diğer özelliği Kıbrıs’ın bildiğini sandığımız tarihine ilişkin bilmediğimiz olayları. Bunun yanında bildiğimiz olayların aslında nedenleri ve detayları ile ilgili eksiklerimiz. İnsan kitabı eline aldı mı okudukça okuyor. Kitabın birinci bölüm de bilmediğimiz tarihi dönemlerden birini anlatıyor… 9 Temmuz 1821 katliamları.  

“Zaten bu çalışmanın yazılmasının amacı her iki toplumda seçici belleklerle yakın döneme bakılıyor olması. Toplumların neyi öğrenip öğrenmedikleri, yaşanan olaylara karşı nasıl seçici hafızayla yaklaştıkları ve genellikle kendilerine yapılan kötülükleri ön plana çıkarırken yaptıkları eylemleri saklama eğilimleriydi. 1821 katliamı Kıbrıs’ta Vali Küçük Mehmet’in emriyle yapılan geniş çaplı bir katliam. Bu katliamda Kıbrıs Rum toplumunun önde gelen insanları öldürülüyor. Başpiskopos, piskoposlar ve zenginler katlediliyor. Bu rakamın 400’ü aştığı söyleniyor. Böyle bir şeyi Kıbrıs Türk tarihi kolay söylemiyor. Dillendirmiyor. Kıbrıs Türk resmi tarih anlayışında Osmanlı Dönemi bir adalet dönemidir. Hiçbir kötülük olmamıştır. Benzer biçimde Kıbrıs Rum toplumunun da görmezden geldiği önemli olaylar vardır. 1964 bunların en önemlisidir. Resmi Kıbrıs Rum söylemi o dönemi Türk isyanı diye anlatıyor. Ben bu kitap çerçevesinde de bunları anlatıyorum. O dönem Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yönelik o kalkışma Kıbrıs Rum liderliğinin Akritas Planı çerçevesinde ENOSİS’e yönelmesidir. Tüm bu olaylar tarafların, yaşananlara seçici biçimde yaklaştığını, birtakım olguları ön plana çıkarıp okullarda ders olarak anlatırken, başka olguları da halı altına ittiğini anlatıyor. Bu kitap halı altına atılanları da ön plana çıkaran bir çalışma ve bir anlamda taraflara da ayna tutuyor. Tüm bu nedenle de kitabın bir yüzleşme kitabı olduğunu da söyleyebiliriz.”

BÖL-YÖNET POLİTİKASI
 

Bu kitapta EOKA’nın ilk kuruluş yılları ve ilk başta İngilizlere karşı mücadele vermek için kurulduğu, hatta kuruluşunun ilk dört yılda hayatını kaybeden Kıbrıslı Türkler’den çok daha fazla Rum ve İngiliz’in öldüğü anlatılıyor. Kızılyürek bu konuya da açıklık getiriyor.

“Bu çok önemli bir mesele. Kıbrıs Türk resmi anlatısında EOKA dendiği zaman aklınıza Türkleri katletmek için kurulan bir örgüt geliyor. Hâlbuki EOKA Kıbrıslı Türkler’e karşı eyleme geçmek için kurulmuş değildi. İngilizlere karşı şiddet uygulayarak ENOSİS’e ulaşmayı amaçlıyordu. Kıbrıslı Türklerle EOKA’nın karşı karşıya gelmesi tamamen İngiliz sömürüsünün böl yönet politikasıyla ilgilidir. İngilizler çok fazla Kıbrıslı Türk’ü yardımcı polis olarak işe aldı ve bunu teşvik etmek için de iyi para ödedi. Hatta sayının 1770 kişiye kadar ulaştığını tespit ettim. Tabii bu kişiler İngiliz güvenlik kuvvetleriyle birlikte EOKA’yla çatışmaya giriyordu. Dolayısıyla bu çatışma ekseninde Kıbrıslı Türklerle EOKA arasında mücadele başlıyor ama bunların sivil Kıbrıslı Türkler olmadığı unutuluyordu. Kıbrıslı Türk algısında öldürülen bir Türk’tür ve ne zaman da bir yardımcı polis öldürülse Kıbrıslı Türkler harekete geçiyordu. Kıbrıslı Rumların evleri, dükkânları taşlanıyordu. Bu durum ilk kez 1956 yılının Ocak ayında yaşandı. Ali Rıza çavuş Baf’ta öldürülmesi sonrasında birtakım eylemler başladı. Bunun yanında EOKA’nın kuruluşundan itibaren kendi toplumuna dönük bir şiddet uyguladığını da söylemeliyim. Burada İngilizlere yardım ettiği, ajanlık yaptığı gerekçesiyle öldürülen Kıbrıslı Rum polisler, diğer taraftan da tamamen ideolojik bir şiddet olarak solcu Kıbrıslı Rumlara karşı uygulanan şiddet söz konusu. Bu süreçte ajanlık ve hainlikle alakası olmayan sıradan Kıbrıslı Rum işçiler de vahşice katledildi. EOKA ile TMT’nin iki taraf olarak karşı karşıya gelmesi çok daha sonra oldu, bu 1958 yılına uzanan bir süreçti. Bu da büyük oranda TMT’nin 7 Haziran provokasyonu ile gerçek oldu. Türk Haberler bürosuna atılan bir bomba, o bombayı Türklerin atması, bu olayın ardından ortaya çıkan çatışmalar ve Gönyeli Katliamı… EOKA tam da 9 Temmuz 1958’den sonra Kıbrıslı Türklere saldırmaya başladı. Bu da Kıbrıs’taki ilk etnik şiddet dalgasını oluşturdu. Toplamda yüzden fazla Kıbrıslı Türk öldürüldü. Sonra Cumhuriyet kuruldu ama bunu1964’te başka bir şiddet dalgası takip etti. Tüm bu süreçler kitapta anlatılıyor.” 

----------

“KIBRISLI TÜRKLERDE MARAZİ RUH HALİ”

Sohbetimizde benim ilgimi çeken noktaları hep öne çıkardığımızı fark ediyorum ve Kızılyürek’e bu araştırma sırasında onu en çok neyin etkilediğini soruyorum. Yine büyük bir tevazu ile beni yanıtlıyor.

“Bu kitabın bir özelliği de teorik kurgularıdır. Benim için hınç kavramını çalışmak önemliydi. Burada sadece şiddet olgularını anlatan bir çalışma yapmadım. Etnik grupların duygularını da çalıştım. Bir toplum öteki topluma nasıl hınç besler, nasıl diş biler neden bunu yapar, bu sorulara yanıt aramak benim için çok heyecanlıydı. Kıbrıslı Türkler Osmanlı dönemi sona erdiğinden bu yana marazi bir ruh hali içindeler. Çünkü o dönemde hâkim unsurken birden bire azınlık, sıradan, bir topluluk oldular. Toplumsal, ekonomik ve kültürel yaşamda da son derece geri kaldılar. Burada en çok dikkatimi çeken toplumun sürekli kendisini Kıbrıslı Rumlar’la karşılaştırması… Özellikle o dönemin basınını açtığınız zaman sürekli Kıbrıslı Rumların üstünlüğünden, onların daha örgütlü olmasından, eğitim sisteminden siyasi hayatlarına kadar her konuda gıpta ve öykünme görüyorsunuz. Diğer yandan korkuyu da hissediyorsunuz. Çünkü Kıbrıslı Rumlar ENOSİS’e doğru gidiyor. Ortada hem gıptaya hem de korkuya dayalı bir ilişki var. Bu oldukça ilginç ve etnik gruplar arasındaki farklılıkları da anlatan bir şey. Zaten bu farklılıklar da kavgayı tetikliyor. Hatta kavga Türk ve Rum oldukları için değil, etnik grupların statüsü nedeniyle yaşanıyor. Çünkü sosyal hayata baktığınız zaman hatta iki toplumun çok iyi ilişkileri olduğunu da görüyorsunuz. Bu oldukça ilginç bir şey olarak karşıma çıktı diyebilirim. ” 

KAFALARDAKİ SORU İŞARETLERİ YANIT BULUYOR
 

Kitaba dair konuşulacak o kadar çok konu var ki… Hangisini konuşacağımızı şaşırıyorum. Ancak dikkatimi çeken bir diğer önemli nokta kitabın hiçbir şekilde okuyucunun aklındaki tüm soru işaretlerini silmesi. Anlatılan her olayın belge, gazete veya tanıklıklarla desteklenmesi… Olayların tartışmaya olanak yaratmayacak biçimde objektif olması.   

“Bu kitapta bir yandan tüm verileri, birincil kaynakları topladım ve gözden geçirdim. Bunu özellikle iki dilde yaptım. Tabii diğer dillerdeki kaynaklara da baktım. Ardından çalıştığım dönemde yayınlanan iki dilli gazeteleri taradım. Elbette İngiliz arşivlerine de baktım. Kitaptaki sözlü tarih bölümü de bir takım iddiaları tanıklıklarla, yaşayan insanların gözünden dinledim. Anlatılanları sözlü tarih çalışmasıyla da destekledim. Kitabın çok katmanlı bir referans biçimi var.”

Bu haber toplam 2318 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 285. Sayısı

Adres Kıbrıs 285. Sayısı