Yüzme Sporları ve Su Sporları Federasyonu
Geçtiğimiz Çarşamba günü Atatürk Kapalı Havuzu’nda okullar arasındaki yüzme müsabakalarını izlemek fırsatı buldum. Aslında, yüzme sporunda çok büyük bir dünya var. Spor medyası olarak, bu konu ile ne kadar ilgilendiğimiz sorgulanmalıdır.
Kişi olarak ben, çok eski yıllarda Yakın Doğu Üniversitesi Havuzu açıldığında bir süre ilgilenmiştim. Sonrası, hiç ilgilenmedim. Bu konunda kendim eleştiriyorum.
Evet, geçtiğimiz gün havuzda bir yüzme şöleni vardı. Yüzü aşkın genç yüzücüler rekordan rekora ve birinciliklere yüzdüler.
Yakın Doğu Üniversitesi’nin domine ettiği ve hemen hemen tüm birincilikleri kazandığı müsabakalarda bir devlet okulu olan Türk Maarif Koleji ve Levent Koleji yüzücülerini izlemek büyük keyfti.
Ha, sadece tek olumsuzluk havuz çevresindeki karmaşıklıktı. Bu karmaşıklık ödül törenine de yansıdı. Neyse, bu ayrıntı önemli değil.
Bu ülkede bir de Su Sporları Federasyonu var. Başkanı düne kadar sevgili Sedat Kaplan idi. Sedat Kaplan, bir spor adamı, voleybolcu. Uzun bir süre Vakıflar Voleybol takımının antrenörlüğünü yapmış ve yenilmez bir armada yaratmıştı.
Sonraları, Su Sporları Federasyonu başkanlığına atanan Sedat Kaplan tam işleri yerine koydum derken, yakalandığı hastalık nedeniyle başkanlıktan ayrılma zorunda kaldı.
Bir ada ülkesi olan Kuzey Kıbrıs’ta su sporlarının bugüne kadar çok gelişmiş ve üst düzeyde olması gerekirdi. Bunun için de mobilize olması gereken kurum Su Sporları Federasyonu olmalıydı. Şimdi, bu spora uzak kalan biri olarak, yapacağım eleştiriler ne kadar şıktır diye düşünüyorum. Ama, su sporlarına gönül verenlerden özür dileyerek, bir yerden başlamak istiyorum.
Su sporları ile ilgili olarak şöyle bir anım var. Atletizm gibi, bireysel bir spor olan yüzmede tüm olumsuz koşullara rağmen, kendini geliştiren birkaç yüzücüden biri olan sevgili Hasan İlker bir gün beni YeniDüzen’e ziyarete gelmişti. Geliş amacı, her yıl İstanbul’da düzenlenen İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçme müsabakasına katılacağını bildirmek ve bu konunda destek istemekti.
Geçtiğimiz yıl “BOĞAZİÇİ 13” ismi ile düzenlen ve Anadolu yakasından Avrupa yakasına yüzülen kulvara 1460 kişinin katılacağını, bunların arasında en az 10 Kıbrıslı yüzücünün yer alacağını anlatmıştı.
Ben de, o heyecanla Pazar günü televizyonun başına geçmiş ve bu yarışı aralarında Kıbrıslı Türk yüzücülerinde olduğunu düşünerek, zevkle izlemiştim.
İşte, yüzme sporu ile ilgili tek anekdotum bu. Ha, bir de Yakın Doğu Üniversitesi havuzu açıldığında açılış müsabakalarını izledim.
İşte, geçtiğimiz gün Atatürk Kapalı Spor Havuzunda cıvıl cıvıl yüzen çocuk ve orta dereceli okulların üst sınıflarında okuyan yüzücüleri izlerken, bu duygular içerisindeydim.
Ha, bir de koskoca Manş Denizini geçen Osman Akkuş, Caner Aspava gibi yüzücülerimiz de var. Sporda izolasyonların devam ettiği bugünlerde, Su Sporları Federasyonu’nu yeniden revize etmeli ve devletin sahip çıkması adına bu işe gönül veren birini Su Sporları Federasyonu başkanı olarak atamalı, yeniden bir atılım yapılmalıdır diye düşünüyorum.
Spor Dairesi ve stadlar
Geçtiğimiz gün, orta dereceli okulların yüzme yarışlarını birlikte izlediğim Spor Dairesi Müdürü Hüseyin Cahitoğlu ile Kuzey Kıbrıs’ın spor gündeminden hiç düşmeyen stadları konuştuk.
Aslında, o gün bardaktan boşalırcasına yağan yağmura değinerek, Güney Kıbrıs’taki stadların zeminlerinin bu yağmura rağmen, bozulmadığını, birkaç kilometre uzakta Kuzey Kıbrıs’ta bulunan stadların zeminlerinin birer bataklığa dönüştüğünü söyledim.
Bu sözlerime büyük tepki koyan Spor Dairesi Müdürü sevgili Hüseyin Cahitoğlu kendilerine haksızlık yapıldığını ve stadları çok iyi ektiklerini, bakım ve denetim yapılan stadların zeminlerinin çok güzel olduğunu söyledi.
Hüseyin Cahitoğlu, Spor Dairesi denetiminde ekilen ve bakımı yapılan Girne 20 Temmuz, Güzelyurt Zafer, Dr.Fazıl Küçük, İskele Cumhuriyet, Karşıyaka stadlarının çok iyi durumda olduğunu açıkladı.
Bu işin sırrının, bu stadlara maç dışında antreman için bile girilmesine izin verilmemesi olduğunu ifade eden Cahitoğlu, en çok eleştirilen Lefkoşa Atatürk Stadı’nın da bu katagoriye alınması ve sadece maç izni verilmesi gerektiğini belirtti.
O çok eleştirlen Ziraat Mühendislerinin saha ekim yönteminin doğru olduğunu savunan Cahitoğlu’nun bu sözlerini haklı bulduğumu söylemek isterdim de, Spor Dairesi’ne bağlı Akdoğan Özgürlük Stadı’nın perişan haline ne demeli? Koskoca Akdoğan bölgesine hitap eden bu stad, zemininden başlamak üzere son inşa edilen Kuzey tribünü hariç rezaleti oynuyor.
Sevgili Cahitoğlu, bu sahaya da Ziraat Mühendislerini gönder ve size ait diğer sahalarada.
Bugün, Atatürk Stadı’nı sadece haftada bir müsabakaya açsak, bu koruma olacak da ya bu stadın tartan pistini kullananlara ne demeli? Bu konuda onları da uyarmalı ve saha zeminini koruyacak önlemler alınmalı. Bir de bunu deneyelim bakalım.
Nostalji: K.Kaymaklı-Fenerbahçe
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983 tarihinden beri tam 30 yıldır devam eden spor ambargosu aslında, neden ambargo diyelim ki; böyle gayrı yasal ve dünya tarafından kabul edilmeyen bir devlet kurmasaydık, bugün futbolda dünya ile bütünleşmiş olacaktık.
Evet, bu ambargolar konmadan Kıbrıs Türk takımları hazırlık veya dostluk maçı formatında dünyada istedikleri her takım ile maç yapabiliyordu.
İşte, bu maçlardan biri 3 Şubat 1982 günü Girne 20 Temmuz Stadı’nda Türkiye Ligi şampiyonu ile bugün olduğu gibi, zamanın güçlü takımlarından K.Kaymaklı arasındaki maçtı.
Sevgili Yücel Hatay’ın, “Dünden Bugüne Sporumuz 1975-94” adlı kitabından alınan bu resimde Fenerbahçe’nin 4-0 kazandığı karşılaşmadan önce, takımları Girne 20 Temmuz Stadı’nda seremonide görüyoruz.
Evet, Kıbrıs’ta barış ve çözüm sürecinin ivme kazandığı bugünlerde, bu tür temasları sıkça göreceğiz.