Serkan Soyalan

Serkan Soyalan

Zamanında

A+A-

   Yeni bir yıla daha girdik. Her geçen yıl ömrümüzden kopardıklarıyla bize veda ederken, büyük umutlarla karşıladığımız her bir yeni yıl da hep bir öncekini aratıyor.

   Her gün biraz daha eksiliyoruz… Yalnızlaşıyoruz…

   Raflardaki tozlu albümlerden kopup geliyor bir fotoğraf karesi ve özlemleri çoğaltıyor yürekte.

   Bu özlemler bazen de bir şarkının sözlerinden damıtılıp akıyor kalbe…

   Nağmeler yükseldikçe müzik çalardan, uzun bir yolculuğa çıkıyor insan, kendi yaşanmışlıklarına doğru.

***

“Zamanında ne güzeldi

bu bahçeden kopan nar

yüzümde gülümseme

bir başka dururdu o zamanlar

Ağrılar ödünçtü,

içimde koşan çocuklar uslu

Misafirlere ne bereketli sofralar kurulurdu”

***

   Arabahmet’in daracık sokaklarında koşup oynadığım o günlere götürüyor beni anılar denizi. Bol komşu, bol gürültü, bol kahkaha… Sıcacık dostluklar ve içtenlikler…

   Odun sobalarının bacalarından havaya salınan is kokusuna yemek kokularının karıştığı yıllarda, dedemlerin evinin bahçesindeki mersin ağacının altında atmıştım ilk adımlarımı hayata. Doğumumdan yıllar önce annemin tüm kardeşleriyle birlikte önünde poz verdiği mersin ağacının.

   Günümüzde Dev-İş Genel Merkezi olarak kullanılıyor o ev, mersin ağacı da yerinde. Hatta dalları yüksek duvarların ardına da sarkıyor… Ama ne o sokakların sesi, ne sakinleri, ne de tüten ocakları var…

   Henüz kirlenmemiş duyguların izlerini aradım, nafile olduğunu bile bile…

***

“Yaz uzundu eskiden

zamanında böyle kayıplar yoktu

Sevinçlerimiz gerçekti

gözyaşının ertesi umutlu

Güzeldim ben o yazlar kadar zamanında

ailem çoktu

Güzeldim ben o yazlar kadar zamanında

yazın bu kadar ağlamak yoktu”

***

   Küçük Kaymaklı’da Belediye Evleri’nde geçti çocukluğum… Dostluğun, arkadaşlığın ve kardeşliğin ne olduğunu orada kavradım.

   Oyundan başka derdi olmayan çocuklardık. Yazın sıcağı, kışın soğuğu demeden koştururduk topun peşinde tek tük aracın geçtiği sokağımızın ortasında. Asfalta sürtünen dizlerimizin derileri soyulup da kanamasına aldırış etmeden, sıra sıra döneminin en gözde futbolcuları olurduk usumuzda. Hep kazanan sokak olurdu. Hava karardıktan sonra, evlerimize yollanıp türlü hayallere dalardık.

   Elektrikler yine kesildiğinden, Aladdin sobasının sıcağının başında toplaşırdık.

   Şimdi o Aladdin sobasının sıcaklığını da, o ev ortamının sıcaklığını da özler olduk…

***

   Devrim Sokak’taydı evimiz ve “Devrim”ler ve siyasi bilinçle de orada tanıştım… Naci Talat’ın gürleyen sesini ilk duyduğum anda tüylerim diken diken olmuştu, eve döner dönmez de kalın kalın ansiklopedilerin sayfalarının arasına gömülüp politik terimlerin ne anlam ifade ettiğini okudum… Temiz bir çizgili defter açıp okuduklarımı, satır satır yazdım.

   Ertesi gün, bir gün önceki futbol maçında asfaltta yaralanan dizlerimdeki yaralarım pantolonuma yapışarak gittiğim okulda, defterime gömüldüğümü ve büyük bir heyecanla aldığım notları okuduğumu gören öğretmenim uyarmıştı beni; “Şimdi zamanı değil, bunları bu yaşlarda okuma. Sonra okursun!”

zamani-1.jpg

   Zamanıydı aslında o tuttuğum notları okumanın, ertelememek lazımmış yaşamı…

   Zamanında yapmadıklarımızın ya da yapamadıklarımızın pişmanlıklarının hüznü çöker çünkü kalbe ve bir ömür de çıkmaz.

   O yüzden ertelenmemeli hiçbir şey, zamansız olsa da…

   Erteleye erteleye söylemedik dilimize gelen sözleri… Sakladık, gizledik, beceremedik… Beceremediğimiz için de kendimizi ifade edemedik.

***

“Zamanında iyimserdik

hiç olmaz zannettik ayrılıklar

Gelip geçici ömür mücadele

büyürmüş bütün doğanlar

Yaşım küçükmüş

geleni gideni büyükmüş evin

Çok olur halası dayısı ama

bir evin bir kızı/oğlu hala benim”

***

   Dedemlerin Kızılbaş’taki büyükçe bahçesinde kurulurdu masalar her hafta sonu. Mangallar yanar, yenilir içilir ve tüm aile bir araya gelirdi bu hafta sonu buluşmalarında.

   Kafalar biraz güzelleşti mi; şarkılar söylenir, komik anılar anlatılır, kahkahalar arşa yükselirdi.

   Hele yurtdışında yaşayan teyzemler ve dayımlar da gelmişlerse günlerce sürerdi o akşam muhabbetleri.

***

   Yaz geceleri uzun yürüyüşlere çıkılıp, Yemişçi Kemal Dayı’da sıcacık fıstık, Arkadaş’tan da limonlu dondurmalar alınır, şehri adımlarken büyük bir keyifle yenilirdi.

   O yürüyüşlerin tadı bile yok şimdi, dokusu değişen Lefkoşa sokaklarında.

   “Büyümek” diyor buna kimileri, “yaş almak”… Bana göre de yalnızlaşmadır yaşadığımız. Yoklaşmadır… İçe, öze dönmek, maziye gömülmektir.

   Mezarlıkların kalabalıklaştığı, o geçmişten gelen yüzlerin, mezar taşlarında görüldüğü zamanlardayız ömrümüzde. Tıpkı okuldaki öğretmenimin dediği gibi, “Şimdi zamanı değil!”.

   Ne ayrılıkların, ne hasretliklerin, ne ölümlerin zamanıdır… Zaman sarılma, göz göze bakışma ve an’ları çoğaltma zamanıdır…  Fazlasıyla eksildik çünkü benliğimizden, kendimizden, ondandır anılara sığınmalarımız.

***

“Güzeldim ben o yazlar kadar zamanında

ailem çoktu

Güzeldim ben o yazlar kadar zamanında

yazın bu kadar ağlamak yoktu”

Zamanında: Sıla’nın 2010 yılında müzik piyasası ile buluşturduğu “Konuşmadığımız Şeyler Var” albümünün şarkılarından. Sözleri Sıla Gençoğlu ve Gözde Kansu’ya ait.

zamani-2.jpg

Bu yazı toplam 1160 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar