‘Zamlar artışı ERİTECEK’
DPÖ Eski Müsteşarı Ödül Muhtaroğlu, hükümetin alması gereken tedbirleri zamanında almamasından dolayı pahalılığın artmakta olduğunu söyledi.
Ödül Aşık ÜLKER
DPÖ Eski Müsteşarı Ödül Muhtaroğlu, hükümetin alması gereken tedbirleri zamanında almamasından dolayı pahalılığın artmakta olduğunu söyledi.
“Esas hedef, hayatın ucuzlatılması, halkın satın alma gücünün artırılması ve enflasyonun azaltılması olmalıdır” diyen Muhtaroğlu, “okkalı” zamların devam etmesinin beklendiğini kaydederek, “Kurlardaki, petrol fiyatlarında yükseliş devam ederse, hükümet elindeki güçlü enstrüman Fiyat İstikrar Fonu’nu kullanamadığınız sürece, o kaynağı bütçenin başka kara deliklerine aktardığınız sürece, zamlar devam edecek” dedi.
Sürekli zigzaglar çizerek, karar değiştirerek ülke yönetilemeyeceğini vurgulayan Ödül Muhtaroğlu, tek çözüm yolunun erken seçim olduğunu belirtti.
“%15’lik bir kayıp var”
Soru: Açlık sınırının altında bir asgari ücret belirlendi. Ne çalışan, ne de işveren memnun. Hükümet yetkilileri açlık sınırının altında bir rakam olmayacağını da söylemişti. Kimseyi memnun etmeyen bu asgari ücretle ilgili sizin değerlendirmeniz nedir?
Muhtaroğlu: Asgari ücret brüt 9 bin 885, net 8 bin 600 TL olarak belirlendi, bu 1 Temmuz’dan itibaren geçerli olacak. Ben de daha yüksek bir rakam belirlenmesini bekliyordum, ekonomik parametreler bize bunu söylüyordu. 6 aylık hayat pahalılığı oranı %56.76. Nasıl ki bu, kamudaki çalışanlara, emeklilere ve sosyal sigorta emeklilerine yansıtılmışsa, asgari ücrette de bunu bekliyorduk, işçi tarafı da bunu bekliyordu. Neticede, asgari ücrete %56 yerine %41.24’lük bir artış oldu, neredeyse %15’lik bir kayıp var.
“Gıda enflasyonu %126”
Öte yandan diğer bir gösterge de açlık sınırıdır, bu da 9 bin 46 TL’ye çıktı. Hükümet yetkilileri, hatta Başbakan, asgari ücretin açlık sınırının altında olmayacağını ifade etmişti. 450 TL daha yukarıya çıkılsaydı, asgari ücret en azından açlık sınırı seviyesine gelmiş olacaktı ve belki de işçi sendikaları daha tatmin olabileceklerdi. O da olmadı. 6 aylık hayat pahalılığı %56.76, Haziran’dan Haziran’a yıllık enflasyon %110, gıda enflasyonu %126 olan bir yerde, %41’lik artış çok az kaldı. 6 aylık hayat pahalılığı olan %56 asgari ücrete uygulansaydı, toplamda 947 TL artış olacaktı.
Bu ülkede yaklaşık 61 bin kişi asgari ücretle çalışıyor, Sosyal Sigortalar’daki kayıtlı çalışan sayısı yaklaşık 102 bin olduğuna göre, çalışanların neredeyse %60’ı asgari ücretle çalışmaktadır. Acaba hepsi asgari ücret mi alıyor yoksa bazıları daha fazla maaş alsa bile sosyal güvenlik yatırımları asgari ücret üzerinden mi yapılıyor? Bu, ülkedeki kayıt dışılığın en somut örneklerinden biridir. Böyle bir anomali var. Bununla ilgili denetim mekanizmaları kurulmalı... Denetim ve ceza uygulanmalı.
“Sıkıntılar devam edecek”
Gelelim işveren boyutuna, işletmeleri orta ve büyük boy işletmeler ile küçük ve esnaf düzeyindeki işletmeler olarak ele alıyorum. Küçük işletmelerin ekonomik anlamdaki pozisyonları, orta ve büyük boylara göre daha zayıftır. Orta ve büyük işletmeler, pandemi döneminde de, sektörlerine göre gelişmelerini sürdürmüşlerdir. Ülkenin kapalı olmasından ötürü o dönemlerde ekonomik anlamda sızıntı olmamıştır. Bütün para ülke içinde harcandığı için, orta ve büyük boy işletmelerin gelir durumlarında çok büyük ölçüde bir gerileme olmamıştır. Ama küçük işletme ve esnafın büyük sıkıntıları olmuştur. Sıkıntılar devam edecek, onların artan asgari ücreti karşılamada sorun yaşayacaklarını biliyoruz. İşveren prim desteği katkılarının devamı önemli, yenilenmesi lazım. Yenilenirken özellikle küçük işletmelere %65’in daha üzerinde bir destek verilmeli. Sektörlere göre desteklerin oranı ayarlanmalı, bazı sektörlere hiç katkı yapılmamalı. Bunun çalışması yapılmalı ki, hem asgari ücret artışı sağlansın, hem de küçük esnafın, küçük işletmelerin mali yapıları daha da bozulup kepenk kapatma veya işçi çıkarma durumuna gelmesin, kimse kayıt dışılığa yönelmesin.
“Asgari ücretin vergi dışında tutulması sağlanmalıdır”
Soru: Asgari ücrette vergi tartışması da var, yani belirlenen net rakamı da alamayanlar olacak...
Muhtaroğlu: En önemli husus, prensipte asgari ücretten vergi alınmamalıdır ama uygulama zaman zaman farklı olmaktadır. Sene başında belirlenen asgari ücret, sene içerisindeki gelişmelerden dolayı vergiye tabi olmaktadır. 8 bin 600 TL asgari ücret bile, Vergi Yasası’nda bir değişikliğe gidilmediği için, vergi dilimine girebiliyor. Dolayısıyla eşzamanlı olarak, Vergi Yasası’nda da bir değişiklik yaparak asgari ücretin vergi dışında tutulması sağlanmalıdır.
“Zamlar asgari ücret artışını götürecek”
Soru: HP asgari ücrete tam yansıtılmadı, zamlar devam ediyor. Pahalılığın önüne nasıl geçilecek, ne yapılmalı?
Muhtaroğlu: TL’nin döviz karşısındaki değer kaybı ve enerji fiyatlarındaki aşırı yükseliş devam ediyor. Geçen hafta da akaryakıta bir zam oldu, bunu muhtemelen elektrik zammı takip edecek çünkü onun da ana girdi ürünü akaryakıt. Bu ülkede akaryakıtla başlayan, elektrikle devam edecek olan zamlar bütün mal ve hizmetlere nasıl yansır, okkalı zamlar devam edecek. Hükümetin alması gereken tedbirleri zamanında almamasından dolayı pahalılık artmaktadır. Para politikası olmamasına rağmen, maliye vergi politikaları ile hayatı ucuzlatma noktasında atılacak adımlar önemli. Bunları atmak gerekiyor ki, hayat ucuzlasın. Zamlar devam edince, asgari ücrete yapılan artışın bir anlamı kalmayacak. Zamlar asgari ücret artışını götürecek. Hükümet Fiyat İstikrar Fonu’ndaki kaynağı tutabilse, başka yerlere harcamasa, gelebilecek akaryakıt zamlarını pompa fiyatına yansıtmayabilir. Dörtlü koalisyon döneminde bunlar yapıldı. Zamların devam etmesi bekleniyor. Kurlardaki, petrol fiyatlarında yükseliş devam ederse, hükümet elindeki güçlü enstrüman Fiyat İstikrar Fonu’nu kullanamadığınız sürece, o kaynağı bütçenin başka kara deliklerine aktardığınız sürece, zamlar devam edecek.
Ne yapılabilir?
Esas hedef, hayatın ucuzlatılması, halkın satın alma gücünün artırılması ve enflasyonun azaltılması olmalıdır. Bunları yapacak olan da, hükümetin maliye politikalarıdır. %90 ithalat dövizle, Türkiye’den gelen ürünlerde bile bunu çözemediler, maliye kazanç elde ediyor, o günkü kur üzerinden vergilerini alıyor ama diğer taraftan maliyetler yükseliyor ve bunu tüketici ödüyor. Pahalılığın sebepleri bunlardır. Ne yapılabilir? İthalatta kur sabitlemesi yapılabilir, temel gıda, hijyen ürünleri ve ilaçlarda vergiler aşağıya çekilebilir.
Soru: Asgari ücretin belirleme yöntemi de eleştiriliyor. Nasıl belirlenmeli?
Muhtaroğlu: Kavganın yaşanmaması, gerginliklerin, mahkeme süreçlerinin olmaması noktasında, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun devre dışı bırakılarak, bir yasal düzenlemeyle nasıl ki kamu çalışanlarına, emeklilere 6 ayda 1 hayat pahalılığı veriliyorsa, bu, asgari ücrete de yansıtılabilir. Temel çözüm noktası budur bence.
“Herkese eşit miktarda artış yine gündeme gelebilirdi”
Soru: Yüzdelik üzerinden yapılan artışla, maaşlar arasında farkın çok açıldığını, büyük bir uçurum olmaya başladığını görüyoruz. Farkın daha da açılmaması için ne yapılabilir?
Muhtaroğlu: Son dönemlerde enflasyonun da yüksek çıkmasından ötürü maaşlardaki fark arttı. Devlette çalışanlara hayat pahalılığı %56 yansıdı ama asgari ücrete %41. Dörtlü koalisyon döneminde, 2011’den sonra işe girenlere, halk dilinde Göç Yasası olarak nitelenen yasanın kapsadığı çalışanlara daha fazla artış yapılmıştı. Buna benzer uygulamalar şimdi de yapılabilir. Ama bunlar yasa gücünde kararnameyle değil, yasalarla yapılmalı. Geçmişte bazı hükümet dönemlerinde, herkese eşit miktarda artış yapılmıştı, bu yine gündeme gelebilirdi. Maliye Bakanlığı’nda çeşitli çalışmalar yapıldığı söylendi ama hiç bir sonuç çıkmadı.
“Bakanlar Kurulu’nda konular doğru dürüst konuşulmuyor mu?”
Soru: Özellikle son dönemlerde hükümetin aldığı kararları sürekli değiştirdiğini, iptal ettiğini görüyoruz. En son kesinti yapılacak dendi, sonra oranlar değiştirildi, sonra “kaynak bulundu” dendi ve kesintiden tamamen vazgeçildi. Diğer taraftan Olgun Amcaoğlu, “kaynak zaten vardı” dedi. Kaynak nereden bulundu?
Muhtaroğlu: Hükümetin maaş kesintilerindeki en büyük yanlışı bunu yasa gücünde kararnameyle yapmaya kalkmasıdır. Bir de karar değiştirmek çok doğalmış gibi bunu söylüyorlar. Hep hata oluyor. Bakanlar Kurulu’nda konular doğru dürüst konuşulmuyor mu? Bakanlar Kurulu’na teknik uzmanlar çağırılıp istişare edilmiyor mu? İlk etapta, kamuda çalışanlardan ve emeklilerden 15 bin TL’nin üzerinde maaş alanlardan %20 kesinti olacağı söylendi, 2 gün sonra fikir değiştirildi, “net maaşı 15 bin ile 30 bin TL arasında olanlardan %10, 30 binin üstünde olanlardan %20 kesilecek ama 30 bin’in altına düşmeyecek” dendi. 29 bin 999 TL maaşı olan 3 bin TL vergi ödeyecek, 30 bin 1 TL maaşı olan 1 TL verdi ödeyecekti. Ben de şok oluyorum, nasıl bir akıl tutulması yaşıyorlar gerçekten çözmek mümkün değil. Bunu yapsalardı, uçurum daha da açılacaktı. Aşırı pahalılıktan bunalan ve fakirleşen halk artık kesinti lafı duymak istemiyor. Bütçede eksiklik olduğunda, akla hemen kamu maaşlarını kesmek gelmesi de doğru değil. Hükümet atamalara devam ediyor, hatta kendi atadığı müdürü, müsteşarı değiştiriyor, bunlar bütçeye ek külfettir. Bu davranışların halka verdiği mesaj iyi değil. Hükümet savurganlık içerisine girerse, geçici işçi, sözleşmeli personel alırsa, yurt dışı temsilciliklere ateş atamaya devam ederse ve sıkıntı olunca aklına ilk memurun, emeklilerin maaşlarından kesintiyi getirirse, özel sektördeki insanlar en büyük sorunun kamu çalışanlarının maaşları olduğunu düşünür ve kamu çalışanlarına düşman olur, çünkü hükümet onları adres gösterir.
“Hükümet devlet kurumlarını yıpratıyor”
“Kaynak bulundu” dediler, “kaynak zaten vardı” dediler. Bu kaynağın ne olduğunu açıklamaları gerekir. Mahkemeye başvuran sendikalar da bunu sorguladı, “siz bakmayın bunların kaynak bulundu, kaynak vardı demesine. Bunların esas korkusu, yasa gücünde kararnamenin mahkeme tarafından ara emriyle durdurulacak olmasıdır” dediler. Bu kaynak bir borçlanma yapılarak mı sağlanacak? Veya Türkiye’den bugüne kadar gelmeyen, Ekonomik Protokole bağlı kaynak akışında bir hareketlilik mi olacak? Yoksa Merkez Bankası’ndan avans mı alınacak? Olabilecek olan bunlardır. Sözün özü şudur; sürekli zigzaglar çizerek, devamlı karar değiştirerek, “ben yaptım oldu” diyerek ülke yönetilemez. Böyle yapılırsa, hükümet vatandaşların, gazetecilerin, uzmanların espri konusu olur; hükümetle alay edilir. Hükümet itibar ve güven kaybeder. Kendileri bunu nasıl içlerine sindirebilirler? Devleti savunduğunu iddia edenler, devleti bu duruma düşürüyor. Eşit egemen devleti savunuyoruz, hükümet devletin gerektirdiği ciddiyeti ortaya koymuyor, devlet kurumlarını yıpratıyor. Devletin itibarının zedelenmesi noktasında şunu da söylemek isterim, bir Erenköy mücahidinin çocuğu olarak, Devlet Piyangosu biletlerine yanlış fotoğraf basılması çok büyük bir hatadır. Cumhurbaşkanlığı da videosunda aynı fotoğrafı kullanmış. Çok üzgünüz. 8 Ağustos’taki törenlerde, devletin zirvesinin bu konuda Erenköy mücahitlerinden ve ailelerden özür dilemesi lazım.
“Tek çözüm yolu, çok erken bir seçim”
Soru: Bütün bu karmaşanın, istikrarsızlığın çözümü nedir?
Muhtaroğlu: Tek çözüm yolu kalmıştır, çok erken bir seçim... Seçimden yeni çıktık ama böyle gidemeyeceği de belli. Meclis aritmetiğinin içinden bir hükümet çıkacağını düşünmüyorum. Ana muhalefet partisinin böyle bir yönetim anlayışıyla hükümete gireceğini sanmıyorum. Bu iş erken seçime gidecek gibi görünüyor. Halkın da artık karar vermesi, şapkasını önüne alıp düşünmesi şarttır. Boykotçu arkadaşlarımız da boykotun nelere sebebiyet verdiğini görmüşlerdir umarım... Olası bir erken seçimde, bütün boykotçular sandığa giderek, bu hükümet anlayışından ülkeyi kurtarmalıdır.
Fotoğraf: Ertuğrul Senova