1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Zehirleniyoruz
Zehirleniyoruz

Zehirleniyoruz

“AB tarım arazisi 135 milyon hektarken,Türkiye’de 28 milyon, ülkemizin tarım arazileri büyüklüğü ise sadece 187 bin hektardır. Bu da bize karşılaştırmamız için net bilgi vermektedir. Bir başka açıdan bakacak olursak Türkiye’de tarım yapılan arazilerde, he

A+A-

YDÜ Çevre Eğitimi ve Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Yard. Doç. Dr. Şerife Gündüz, ülkemizde aşırı miktarda tarım ilacı kullanıldığını söyledi. AB’de yılda kişi başına 280 gr. zehirli tarım ilacı düşerken, Kuzey Kıbrıs’ta bu rakam yaklaşık 3 kilo...

Zehirleniyoruz

“AB’de yılda 140 bin ton tarım ilacı kullanılıyor ve bu da kişi başına 280 gr. zehirli ilaç anlamına geliyor. Tarım Bakanlığı’ndan aldığım verilere göre, ülkemizde yılda yaklaşık 866 ton tarım ilacı ithal ediliyor. Son yapılan nüfus sayımına göre de-facto nüfus 294 bin 396. Bu durumda kişi başına 2 bin 942 gr. yani yaklaşık 3 kg. zehirli tarım ilacı düşmektedir”

Ödül Aşık Ülker

   Yakın Doğu Üniversitesi Çevre Eğitimi ve Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Yard. Doç. Dr. Şerife Gündüz, ülkemizde aşırı miktarda tarım ilacı kullanıldığını söyledi ve toprak kirlilik haritalarının çıkarılmasının önemini vurguladı.
   Yard. Doç. Dr. Gündüz, “AB’de yılda toplam 140 bin ton tarım ilacı kullanılıyor ve bu da kişi başına 280 gr. zehirli ilaç anlamına geliyor. Tarım Bakanlığı’ndan aldığım verilere göre ülkemizde yılda yaklaşık 866 ton tarım ilacı ithal ediliyor. Son yapılan nüfus sayımına göre de-facto nüfus 294 bin 396. Bu durumda kişi başına 2 bin 942 gr. yani yaklaşık 3 kg. zehirli tarım ilacı düşmektedir. Kısacası bu da kişi başına AB’ye göre 10 katından fazla zehirli madde anlamına gelmektedir. Bu oran çok yüksek bir miktardır. Bu kadar küçük bir ülkede, bu kadar az bir nüfus için, bu kadar çok tarım ilacının kullanılması çok büyük bir tehlikedir” diye konuştu.
   Kanserde çevresel faktörlerin %85 oranında etkili olduğuna da dikkat çeken Yard. Doç. Dr. Gündüz, artan kanser vakalarını sadece tarım ilaçlarına bağlamanın doğru olmayacağını ancak tarım ilaçlarının kanserle bağlantısının kanıtlandığını kaydetti.
   Yard. Doç. Dr. Gündüz şunları söyledi:
   “Üretici olup, organik tarım yapmıyorsa, ilaç kullanmayan yoktur. Çünkü tarımda hastalık vurdu mu üreticinin belini büker. Sonuçta üretici tarımla geçindiğine göre mecburen zirai ilaçları kullanır. Biz de ‘kullanmasınlar’ demiyoruz. Ancak bunlar kimyasaldır, bir çeşit zehirdir. Üreticilerin bunları bilinçli kullanması ve kalıtım süresinin bekleyip ürünlerini hasat etmeleri gerekir. Ancak maalesef çoğu üretici bunu dikkate almamaktadır”.
   “Halk sağlığı herşeyin üstünde olmalıdır” diyen Yard. Doç. Dr. Şerife Gündüz, “Tarım ilaçlarının kullanımı, ürünlerin denetimi kimsenin vicdanına bırakılmamalıdır. İyi bir denetim sisteminin kurulması gerekir” dedi.

“Aşırı kimyasal gübre ve ilaç kullanımından dolayı kirlilik oluşuyor”

• Soru: Çevre kirliliği sürekli gündemde. Tarım ilaçlarının çevre kirliliği ve insan sağlığı üzerindeki etkisi nedir? Ülkemizde kanser vakalarında da artış var...
• Yard. Doç. Dr. Gündüz: Binlerce yıl doğal ortam koşullarında, doğa ile uyumlu tarım yapıldı. Önceleri bitkisel, hayvasal ve tarımsal faaliyetler çevreye hiç zarar vermemiş ve çevre problemlerine neden olmamıştır. Ancak dünyada hızla nüfus artışıyla birlikte birim alana daha fazla ürün üretebilmek adına bir çok kimyasallar kullanılmaya başlandı yani tarıma giren yapay unsurlar arttı ve tarım çevre sorunları yaratan bir sektör haline geldi. Çünkü kimyasallar su, toprak ve hava kiriliğine neden oluyorlar ve dolayısıyla insan sağlığını da etkiliyor. Bu bilimsel olarak kanıtlanmıştır ve şüphe kaldırmaz bir gerçektir.
   Sadece kimyasallar değil, tarımda kullanılan gübreler de kirlilik oluşturuyor. Eskiden gübreleme kirlilik oluşturmuyordu çünkü ekim nöbeti yapılırdı, her yıl ürün değiştirilirdi. Şu anda ekim nöbeti planlaması yapılmıyor, geleneksel tarım yöntemi kullanılmıyor. Modern tarıma geçildiği için toprakta aşırı kimyasal gübre ve ilaç kullanımından dolayı kirlilik oluşuyor. Örneğin AB yeraltı sularının kirlenmesini engellemek için akiferlere yakın yerlerde azotlu gübrelemeyi kısıtladı ancak bizde azotlu gübreler kullanılmaktadır. Gübreleme yapmadan toprağın analiz edilmesi ve eksik besine göre gübre atılması gerekir ancak bizde analiz yapılmadan gübre atılmaktadır.
  
“Kanserde çevresel faktörler %85 etkili”


   Aslında normal miktarda gübrelemede ürün artışı olacağından, oksijen miktarı da olumlu anlamda artar ancak aşırı gübrelemede azot çıkışları meydana gelir ve hava kirliliğine hatta ozon tabakasının delinmesine neden olur. Yüksek düzeyde azotlu gübrenin kullanıldığı toprakta nitrozamin denen kanserojen bir madde oluşur ki kanser de ülkemizdeki en büyük sorunlardan biri. Kanserde çevresel faktörlerin %85 oranında etkili olduğu da kanıtlanmıştır. Yüksek oranda kullanılan gübreleme nedeniyle nitrat miktarlarında, forforlu gübrelerin aşırı kullanımı neticesinde fosfat miktarında da artış görülür. Özellikle marul ve ıspanak gibi bitkilerde nitrat ve nitrit birikimleri olur ve bu da kansere neden olur. Kısacası sadece kullanılan kimyasal ilaçlar ve pestisitler değil aşırı gübreleme de kansere neden olabilir. Modern tarıma geçişle, ilaçların kullanımının artmasıyla pek çok hastalık ortaya çıktı. AB ülkelerinde; ABD’de tarım ilaçlarının kullanımıyla ilgili çok sayıda araştırma yapıldı ve kullanılan tarım ilaçlarının insan sağlığına zararları tespit edildi. Hatta çoğu tarım ilacının ceninlerin ve çocukların beyin gelişimine zarar verdiği bulundu.

• Soru: Sağlık Bakanlığı’nın internet sitesindeki verilere göre Kuzey Kıbrıs’ta 2008 yılında 110 kanser vakası varken, 2011’de bu rakam 493 olmuş. Bu sadece bakanlık kaydına girenler.
• Yard. Doç. Dr. Gündüz: Bu konuyu sadece tarım ilaçlarına bağlamamamız gerekir. Savaşta oluşan kirlilik de bir etkendir, baz istasyonları da, ağır metaller de... Ancak tarım ilaçlarının kanserle bağlantısı olduğu kanıtlanmıştır. Tarım ilaçlarının kullanımı, ürünlerin denetimi kimsenin vicdanına bırakılmamalıdır. İyi bir denetim sisteminin kurulması gerekir. Halk sağlığı herşeyin üstünde olmalıdır.

Global GAP...

• Soru: Nasıl bir sistem olmalı?
• Yard. Doç. Dr. Gündüz: AB’deki ülkelerde, Rusya ve Çin gibi büyük ülkelerde Global GAP uygulaması vardır. Bu çok kompleks bir sistemdir, kısacası iyi tarım uygulamalarıdır. Global GAP’ta yaklaşık 370 kriter vardır. Bu sistemde üretici standardlara göre üretim yapar. Organik gübre kullanacakları zaman bile gübrede antibiyotik kalıntısı olup olmadığına bakılır. Bu sistemde ürünler paketlenirken hangi üreticinin, hangi parselinden olduğu belirtilir ve etikette kayıtlıdır. Global GAP herşeyi kayıt altına alan, şeffaf bir sistemdir. Global GAP’ta topraktan, hasata kadar kontrol yapılır. Ürünler markete gittikten sonra da devlet devreye girer. O noktada devlet ürünleri denetler, böylece sistemin çalışıp çalışmadığı da denetlenmiş olur. Geçmişte AB’de de çok ilaç kullanılırdı ve kanser vakalarında artış oldu. Kanser olan bir kişi sürekli alışveriş yaptığı marketi, “sizden aldığım sebze meyvelerden dolayı kanser oldum” diyerek İnsan Hakları Mahkemesi’ne verdi ve davayı kazandı. Bunun üzerine market ve üreticiler bu bağımsız sistemi geliştirip tarımsal ilaçların kullanımını kontrol altına almaya başladı. Sistem varsa insan sağlığına, halk sağlığına önem veriliyor demektir.

“Askeri kantinler de denetim altına alınmalı”

• Soru: Tarımsal İlaçları Denetleme Kurulu Başkanı piyasanın güvenli olduğunu, ilaç kaçakçılığına geçit olmadığını söylemişti. Kuzey Kıbrıs’taki sistemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
• Yard. Doç. Dr. Gündüz: Güzel uygulamaları var, 77 çeşit yasaklı ilaç var. AB’de, Rum tarafında, Türkiye’de serbest olup bizde yasak olan zirai ilaçlar var. Bu güzel bir olay. Ama ilaç kaçakçılığı olmadığı konusuna katılmıyorum. Kuzey Kıbrıs’tan Güney Kıbrıs’a kaçak yollardan ilaç götürüldüğü basına yansıdı. Rum tarafında fiyatlar çok yüksek ancak zaman zaman bazı üreticiler yasaklı ilaçları Güney’den temin edip kaçak olarak Kuzey’e getiriyor. Önemli olan bunların denetiminin yapılmasıdır. Bölgelerde her ay sadece 6 bahçe örneklerinde kalıntıya bakılıyor. Bu yeterli değil ama bu Tarım Bakanlığı’nın laboratuvarının kapasitesiyle alakalıdır. Altyapının iyileştirilmesi gerekir ki denetimler daha kapsamlı yapılabilsin. Denetlemenin iyi yapıldığı söyleniyor ancak iki yıldır denetlenmeyen üreticiler olduğunu da biliyorum. Ayrıca askeri kantinlerdeki ürünlerin de denetlenmediğini öğrendim . Askeri kantinler de denetim altına alınmalıdır çünkü halk sağlığı bir bütündür.

Yasak ilaçlar ne yapılıyor?

• Soru: Limanlarda sıkı denetim yapıldığı da söyleniyor. Yasak bir ilaç gelmesi durumunda ne yapılıyor? Bunlar nasıl imha ediliyor veya edilmeli?
• Yard. Doç. Dr. Gündüz: Gerçekten limanlarda sıkı denetim var, ülkemizde yasak olan ilaçları limanlarda tespit edip, yakalıyorlar, bu da büyük bir başarı. Ancak bu ilaçların nasıl bertaraf edildiğine dair şüphelerim var. Bunlar kimyasaldır ve imhasının ülke içinde yapılmaması gerekir zaten ülkeye girişi yasaktır.
 
• Soru: Daha önce limanda bekleyen zehirli buğday vardı. Eğer imha edilemiyorsa bu kimyasallar da limanlarda mı bekletiliyor?
• Yard. Doç. Dr. Gündüz: Geri gönderilemeyenlerin ne olduğu konusu benim de merak ettiğim bir konu. Umarım limanda bekletilmiyordur. Eğer bekletiliyorsa limanlar zehir deposu, zehir bombası gibi olur.

***


“Rakamlar korkunç bir gerçeği gösteriyor”

• Soru: Ne kadar tarım ilacı ithal edildiğine dair elinizde veriler var mı?
• Yard. Doç. Dr. Gündüz: AB’de yılda toplam 140 bin ton tarım ilacı kullanılıyor ve bu da kişi başına 280 gr. zehirli ilaç anlamına geliyor. Tarım Bakanlığı’ndan aldığım verilere göre ülkemizde yılda yaklaşık 866 ton tarım ilacı ithal ediliyor. Son yapılan nüfus sayımına göre de-facto nüfus 294 bin 396. Bu durumda kişi başına 2 bin 942 gr. yani yaklaşık 3 kg. zehirli tarım ilacı düşmektedir. Kısacası bu da kişi başına AB’ye göre 10 katından fazla zehirli madde anlamına gelmektedir. Bu oran çok yüksektir bir miktardır. Bu kadar küçük bir ülkede, bu kadar az bir nüfus için, bu kadar çok tarım ilacının kullanılması çok büyük bir tehlikedir. AB tarım arazisi 135 milyon hektarken,Türkiye’de 28 milyon, ülkemizin tarım arazileri büyüklüğü ise sadece 187 bin hektardır. Bu da bize karşılaştırmamız için net bilgi vermektedir. Bir başka açıdan bakacak olursak Türkiye’de tarım yapılan arazilerde, hektar başına yaklaşık 600 gram tarım ilacı düşerken bizde hektar başına 4 bin 630 gram yani 4.6 kg/hektar ilaç düşmektedir. Bunlar 1 yıl içerisinde ülkemize giren tarım ilaçlarının rakamları kullanılarak hesaplanmıştır. “Yanlış hesaplamışım” demek isterdim ama maalesef bu rakamlar korkunç bir gerçeği gösteriyor. Ülkemizde durum böyle iken toprak kirlilik haritalarının çıkarılması elzemdir.

• Soru: Son olarak ülkemizdeki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
• Yard. Doç. Dr. Gündüz: Bizdeki sistem değil, sistemsizliktir. İyi bir denetim mekanizması kurulması gerekir. Ürünlerin tarladan sofraya denetlenmesi halk sağlığı için çok önemlidir. Üretici olup, organik tarım yapmıyorsa, ilaç kullanmayan yoktur. Çünkü tarımda hastalık vurdu mu üreticinin belini büker. Sonuçta üretici tarımla geçindiğine göre mecburen zirai ilaçları kullanır. Biz de “kullanmasınlar” demiyoruz. Ancak bunlar kimyasaldır, bir çeşit zehirdir. Üreticilerin bunları bilinçli kullanması ve kalıtım süresinin bekleyip ürünlerini hasat etmeleri gerekir. Ancak maalesef çoğu üretici bunu dikkate almamaktadır. Ayrıca çin pazarından gelen ilaçlar kuıllanıldığı zaman onbeşinci günde bile ilaç kalıntısı olabiliyor. Bilinen, daha güvenilir firmaların ilaçlarını tercih etmek gerekiyor. Ayrıca pestisitler kullanılırken veya kullanımından sonra dikkat edilmesi gereken bir sürü kurallar zinciri vardır. Maske takmak üretici açısından oldukça önem arz etmektedir. Kullanılan pestisitlerin ambalajlarının bile gelişigüzel atılmaması gerekir. Bu konuda da bir düzenleme yapılmalıdır çünkü bunlar da çevreyi kirletir. Ambalajlar boşalınca başka amaçlar için de kullanılmamalıdır. Kısacası iyi bir denetim mekanizmasının oluşturulması ve tarladan sofraya değişik aşamalarda denetimler yapılarak halk sağlığının korunması gerekiyor.

Bu haber toplam 5075 defa okunmuştur